ALBÜM: LANA DEL REY – ULTRAVIOLENCE
Miss America başka albüm yapmayacağım, söyleyeceklerim bu kadar dedikten iki yıl sonra geri döndü. Hikayeyi hepiniz biliyorsunuz; genç kız New York’a taşınır, genç kız uzun süre Walt Whitman okuyup Hudson kenarında şiir yazar, genç kız güzelce ambalajlanıp Miss America haline getirilir. Ailenin iyi çocuğu değildir, geçmişindeki alkol probleminden daddy issue’larına kadar her şeyi onu bugünkü umursamaz, hızlı yaşayıp genç ölme takıntılı genç kadın haline getirmiştir. Bütün bunların önceden ayarlanmış olması, plastik cerrahinin Lizzie Grant’i Lana Del Rey’e dönüştürmesi falan beni pek ilgilendirmiyor. Ben biraz Ultraviolence’tan bahsedeceğim izninizle.
Albümün bundan sonraki kısmı ne yazık ki ilki kadar etkileyici değil. Sad Girl’de yine Auerbach’in eseri olan gitar oyunlarının etkisi altındayız. Kötü olup olmadığını bilemeyiz Lana ama üzgün olduğunun biz de farkındayız. Her zamanki soruları soran Pretty When You Cry ile birlikte albümün ilk kısmında yaratılan başına ne gelse güçlü duran zarar görmüş kadın imajı zayıflamaya başlıyor, bunun yerine Del Rey kendini yine bırakıyor. Money, Power, Glory’de ise ne olursa olsun kazanç peşindeki birini görüyoruz. Defalarca kendisi de söylüyor zaten; “dope and diamonds, that’s all that I want.” Del Rey’in Fucked My Way Up To The Top ile ne yapmaya çalıştığı biraz karışık bir konu; bu şarkıyı kariyerinin özeti olarak gören de var, sırf feministleri ayaklandırmak ve daha çok dikkat çekmek için albüme yerleştirildiğini savunan da. Old Money albümün Born To Die’da bulunanları en çok hatırlatan şarkısı. Ultraviolence ile ilgili yapılan en doğru hamle ise albümün kapanışını üstlenen The Other Woman. Önceden Blue Velvet ile olduğu gibi, Lana Del Rey’in eski şarkılarla arası iyi.