RÖPORTAJ: FRANCESCO TRISTANO

Bir ayağı klasik müzikte, diğer ayağı elektronik müzikte olan Francesco Tristano, 9 Aralık‘ta bir kez daha İstanbul’a, bu kez Zorlu #studio sahnesine geliyor. Fırsat bu fırsat, kendisini yakaladık ve dansa doymadan önce kafamızdaki soruları sorduk. Afiyetle.

Nasılsın? Hayat nasıl gidiyor?
Çok iyiyim teşekkürler. Umarım siz de iyisiniz.

Derrick May ile çalıştığın, Surface Tension isimli bir EP yayınladın. Bütün bu süreç nasıldı? Ortaya çıkan şeyden ve aldığı tepkilerden memnun musun?
Harika bir tecrübeydi. Genel olarak gayet organik ve rahat gelişti. Geçen bahar Barcelona ve Detroit’te birkaç kayıt seansı gerçekleştirdik, çoğu şarkı canlı kaydedildi. Birkaç hafta düzenlemeler ve post-prodüksiyon üzerine çalıştım ve yaz geldiğinde albüm hazırdı. Geri dönüşler fazlasıyla olumlu oldu ve çok mutluyum.

Klasik müzik üzerine eğitim almış olmana rağmen elektronik müzikteki deneysel tavrın çok iyi dönüşler aldı. Eski hocalarından ya da klasik müzik camiasından bu konuda bir tepki aldın mı? Dönüşler genelde pozitif mi oldu?
Bazı insanlar  anlamamış olabilir. Her zaman herkesi kendi yolculuğunuza dahil edebilmeyi bekleyemezsiniz. Ama benim için önemli olan bir hocam, Bruce Brubaker tamamen destekleyiciydi. Bugün yaptığım şeyi yapabilmem için gereken tavsiyeleri ve donanımı sağladı. Konservatuvarlar geleneksel yapılarını korumaya çalışıyor. Çocukluğumun önemli bir parçasını oluşturuyorlar ama bir noktada bıraktığım ve zamanımı kendi yapmak istediğim şeye adadığım için çok mutluyum.

Yaptığın müziği klasik ya da elektronik müzik olarak kategorize etmek istemesen de dinleyici kitlen iki ayrı profilden oluşuyor gibi görünüyor. Bu iki farklı dinleyici kitlesi arasında nasıl bir fark görüyorsun? Ya da böyle bir fark gözlemledin mi?
Açıkçası o iki tip dinleyiciyi merak ettim… Bana kalırsa elli, yüz, binlerce türde dinleyici var. Salondaki, dans pistindeki herkesin kendi gerçekliği ve referans noktaları var. İlettiğim mesaj net olduğu ve dinleyiciyle bir diyalog kurabildiğim sürece dinleyicileri kategorize etmek çok da bir anlam ifade etmiyor.

Türler arasındaki sınırları kaldırmayı çalışıyorsun. Bu yolda sana eşlik eden ve işlerini beğendiğin isimleri bizimle paylaşabilir misin?
Doğrusu sınırları kaldırmaya çalışmıyorum, aslında sınırların olduğuna da inanmıyorum. Müziğin tarifinde çok az malzeme var: Ritim, armoni, melodi ve ton rengi. Bu bütün müzikler için geçerli. Aynı şey aşçılıkta da var: Mesela sarımsak, hem İtalyan Arrabiata sosunda hem de Çin mutfağına özgü bir yemekte kullanılabilir. Aynı sarımsağın tadını farklı lezzetlerde farklı şekillerde alabiliyoruz. Joe Zawinul, Paco de Lucia ve Ryuichi Sakamoto bunu çok iyi anlayan isimlerden birkaçı.

İstanbul’da çok farklı iki mekanda, Aya İrini ve İndigo’da konser verdin. İstanbul’un farklı yönlerini de görmüş oldun. Bu konserlere dair hatırladığın bir şey var mı ve İstanbul’a dair gözlemlerin nedir?
İstanbul’u çok seviyorum. Belki de dünyadaki en güzel şehir. İki konserin de çok güzel geçtiğini ve çok eğlendiğimi hatırlıyorum. İstanbulluların çok kültürlü, meraklı ve zarif olduklarını düşünüyorum.

Son olarak bu konserden beklentin nedir, biz neler beklemeliyiz?
Bol bol dans edeceğiz!