İNCELEME: BEACH HOUSE – 7

Yedi albüm ve 13 senelik bir kariyer… Baltimore’dan dream pop ikilisi Victoria Legrand ve Alex Scally’den oluşan Beach House‘un bunca zamandır yayımlanan albümlerindeki yedi farkı bulabilir misiniz? Grup, genellikle aynı tınıları yeni şekillerde yayımlayıp dream pop’ta kendilerine ait bir krallık kurdukları için eleştiriliyorlar. Ancak grubun her yayımlanan albümünün dört bir gözle beklenmesinin ve türünde bir önceden yayımlananı tahtından indirmesinin elbette bir sebebi var.

Şubat ayından beri düzenli aralıklarla gelen single kayıtları bu albüm için beklentilerimizi arşa çıkarmıştı hatırlarsanız. Yayımlanan uzunçaların ise kendine koyduğu bu büyük hedefi karşılaması beni şaşırttı. Grubun 7. uzunçaları “7″ gerçekten de parçalarının bütününden fazlası. Legrand ve Scally, bu albümde Teen Dream‘den beri beraber çalıştıkları prodüktör Chris Coady’i pas geçerek MGMT prodüktörü Peter Kember ile yeni bir maceraya atıldılar. Grup, daha yaratıcı ve akışa açık tınılar yaratmak istediklerini belirtmişti daha önceki röportajlarında. “7” de bu amaçta atılmış küçük ama önemli bir adım.

Albümün açılışını grubun diskografisinde en önemli adımlardan biri olduğunu düşündüğüm Dark Spring yapıyor. Sonrasında bir diğer mihenk taşı Pay No Mind ile devam ediyorsunuz. Grup, karanlık bir delikte sizi yok etmektense hayal dünyasıyla adeta süzülürcesine sizi dünyadan götürecek tınılarına devam ediyor. Diğer büyük BH şarkılarına kıyasla yeni kayıtların daha net vokalli ve gitarlı olması dikkat çekiyor. Albümün özelliklerinden biri de bazı şarkılarda sadece synth ile devam ederken bazı kayıtlarda ön planda gitara yer vermeleri. Synth/gitar paslaşması üzerine kurulmuş bir grup olarak Beach House’un radikal bir adım attığını söyleyebilirim.

Albümün ilk single kaydı Lemon Glow mükemmele yakın pop şarkısının tanımını yaparken hemen ardından gelen L’Inconnue albümdeki en sevdiğim şarkı oluyor. Grubun vokali Victoria Legrand aslen Fransız kökenli. Fransız vokalleri ve hikaye anlatımı ile L’Inconnue uzun zaman durmadan döndüreceğim o nadir şarkı oluyor. Drunk in LA, Beach House ekolünün en klasik örneği olarak önceki şarkılara bir saygı duruşunda bulunurken Dive ikinci yarıda aniden gelen davul ve gitar melodisi ile kalbinizi tam on ikiden vuruyor. Her ne kadar ardı ardına Beach House diskografisinde önemli yer edecek şarkıları sıralasalar da albümün ikinci yarısında grubun durağanlaştığını söyleyebilirim. Yanlış anlaşılmasın, ikinci yarı bir hayal kırıklığı ya da pişmanlık değil. Sadece ilk yarıdaki heyecanı duymakta zorlanıyorsunuz. “7” eğer sadece ilk yarıyı kapsayan bir kayıtlar bütünü olsaydı tam anlamıyla mükemmel olabilirdi.

Baltimorelu ikilinin yeni uzunçaları “7” Arctic Monkeys’in son albümü ile aynı gün yayımlandı. Bu nedenle biraz gölgede kalabileceğini düşünüyorum. Ancak Beach House’un uzun vadede yeniden ve sonrasında yeniden dinlenip hazmedilecek, diskografilerinde kendine özel bir yer edinecek bir uzunçalar ile döndüğünün haberini vermek gerçekten çok güzel. 2015’te kısa aralıklarla gelen Depression Cherry ve Thank Your Lucky Stars‘ı gölgede bırakarak kendilerinin domine ettiği oyuna yeni bir soluk getiriyorlar. Evet, bir Teen Dream ile karşı karşıya değilsiniz, ancak grup ulaşabildikleri en yüksek noktaya tekrardan uzanıyor. Nokta atışı değil belki, yine de çok yakın.