İNCELEME: FOXYGEN – HANG

Bundan tam üç sene önce Foxygen bir önceki albümleri …And Star Power‘ı yayımladıklarında oluşan hayal kırıklığını hatırlarsınız belki. 2013 tarihli We Are The 21st Century Ambassadors of Peace and Magic gibi harika ve bir o kadar da öz bir albümün hemen ardından gelen bu gereksiz derecede uzun ve zevkten yoksun kayıtlar grubun da kariyerini bitme noktasına getirmişti. Neredeyse. … And Star Power, önceki kardeş albümü ile kıyaslandığında fazla aceleye getirilmiş, ağızda ham bir tat bırakan tınıları ile fazlasıyla eleştirilmişti ve Californialı grup ile ilgili bildiğim bir şey varsa o da asla sıradan bir albüm yapmayı kabul etmeyen iki müzisyenden oluştuğuydu. Hemen ardından ikiliden üzen bir açıklama geldi: “Grubu bitiriyoruz. Son turnemiz için biletlerinizi alabilirsiniz.” Hikayenin hemencecik orada bittiğine inanmamıştım açıkçası. Daha önceki röportajlarından tanıdığım kadarıyla ne Jonathan Rado ne de Sam France kolay pes edecek sanatçılar değillerdi. İşte şimdi, o zevksiz albümden ve sözde ayrılıktan tam iki sene sonra Foxygen yepyeni bir albümle tekrardan karşımızda.
Günümüzde indie müzik dendiğinde artık kulağımızda aynı tip tınılar çınlamaya başlıyor. “Bağımsız” müzik de artık hiç olmadığı kadar talebe, dinleyiciye ve piyasaya fazlasıyla bağlı durumda. Foxygen’i benim için bu o kadar özel kılan özelliklerden biri de her şeye, tüm ilgiye rağmen denemeye devam etmeleri ve “experimental” köklerine sahip çıkmaları. Her ne kadar son denemeleri onlara biraz pahalıya mal olsa da grup hiç pes etmiyor ve farklı olmaya devam ediyor. Hiçbir zaman önceden yaptıkları bir işi tekrar etmiyorlar ve geriye dönüp bakmıyorlar. Hatta ayrıldıklarında bile. 2013 tarihli We Are The 21st… albümünün o seneki en sevdiğim albüm olmasının sebebi de buydu. Daha önce dinlediğim hiçbir şeye benzemiyordu. Benzeyemezdi de zaten. Katmanlanarak giden, enstrüman kullanımı ile fazlasıyla zengin ve değişik tarzlardan etkilenerek yaratılmış kayıtlardaki özgür ruh hemen dikkatimi çekmişti. Foxygen, yeni stüdyo albümleri Hang ile bu ruhu yakalamayı tekrardan başarıyor.

Hang, We Are the 21st… gibi kısa ama öz bir albüm. Standart bir albüme göre daha az ancak uzun ve içerik bakımından da yoğun parçalara sahip. Açılışı Follow The Leader yapıyor ve Foxygen’in geri döndüğünü haber veriyor. France’in 80’leri andıran vokal tarzı ve feminen geri vokalleri ile fazlasıyla iyi bir iş çıkarıyorlar. Araya sıkıştırılmış yaylılar ile şarkı albüm için harika bir dinamik hazırlıyor. Hemen ardından Avalon geliyor ve Foxygen’in üflemeliler ile harika işler çıkarma geleneği tekrardan devam ediyor. Avalon, grubun şu ana kadarki en iyi kayıtlarından biri ve açık ara albümün en iyisi. 2017’e güzel bir başlangıç, hatta belki de sene sonunda en iyi şarkılardan biri olarak listelerde görebileceğimiz bir parça. Grubu yine farklı kılan özelliklerinden biri olan değişken melodiler ve ritimler yeniden hayat buluyor. Sonrasında Mrs. Adams ile devam ediyoruz. Fazlasıyla dinleyiciyi yakalayan melodisi ile yine albümün en iyilerinden biri. Şarkının temelini yaylılar ve üflemelerin birbirleri oluşturduğu uyum kuruyor. Orkestra etkileri hemen dikkatinizi çekiyor. Albümün en güzel yanı da orkestra ile zengin bir şekilde harmanlanmış müziğin sizi yormaması. Evet, şarkılar fazlasıyla dolgun ama müziğin kalabalık yapısı kulağınızı yormaktan fazlasıyla uzakta. Foxygen’inin şarkıları genellikle uzun. Ancak, şarkı boyunca grubun ellerinden gelen en yaratıcı ve mükemmel bir biçimde şarkıyı şekillendirmek için uğraştığını anlayabiliyorsunuz. Melodiler hiçbir zaman sizi sıkacak bir noktaya gitmiyor ve bunu yakalamak bir grup için fazlasıyla zor olsa gerek. Ardından ilk single America ile devam ediyoruz. Yine Foxygen’in en iyi ve sıradışı şarkılarından biri olduğunu fark ediyoruz.

Albümün ikinci yarısı, birinci yarıya göre daha sönük. Yine de albümün konsepti ve özgünlüğü korunmaya devam ediyor. On Lankershim ve Upon a Hill grubun kariyerini şekillendirecek bir yapıda olmaktan uzak. Yine de albümün kendi içinde çıtayı yukarıda tutmayı başarıyorlar. Sona doğru bir başka güzel parça Trauma‘yı görüyoruz. Kapanışı ise Rise Up yapıyor. Foxygen’in yeniden toplamda yarım saati bile bulmayan bir albüm yapması fazlasıyla sevindirici. Her başarılı grubun, onu diğerlerinden ayıran bir özelliği vardır. Foxygen’inki de olabildiğince az bir sürede olabildiğince öz ve net bir müzik yapmak. Grup, bu yanlarını benimseyip üzerinde çalıştıkları sürece mükemmel bir iş çıkarmaya devam edeceklerdir. Hang’in tamamına baktığımızda tam anlamıyla bir başyapıt olduğunu söylemek zor. Yine de, ilk yarısındaki şarkılar ile dinlenmesi ve özümsenmesi gereken kayıtlardan oluştuğunu söyleyebiliriz. Foxygen, uzun bir süre daha etrafta olacağa benziyor. Gelecek için de bir başyapıt ortaya koyabilecek potansiyele sahip bir topluluk olduğunu da hemen belirtmeliyim. Bu albümün etkisinde para biriktirip 25 Şubat’ta Paris’te kendilerini canlı kanlı dinlemek yeni hayat amacım olmuş durumda. Sam France’in canlı performansları çılgınlığı ile nam salıyor. Bu güzel şarkıları canlı canlı dinlemek albümü daha da güzelleştirebilir.