İNCELEME: JULIEN BAKER- TURN OUT THE LIGHTS

İtiraf ediyorum Julien Baker ilk albümü Sprained Ankle‘ı yayımladığında kendisinin fazlasıyla abartılan bir çıkış sanatçısı, biraz da amatör bir ergen kızımız olduğunu düşünmüştüm. Sene 2015’ti. Şimdi bu beklediğimden fazla ses getiren çıkış albümünü takip eden Turn Out Your Lights albümü ile karşı karşıyayım. Julien Baker beni şaşırtıyor, uzun zamandır hiçbir müzisyenin şaşırtmadığı kadar.

Turn Out The Lights sadece ve sadece arı bir şekilde hissedilmek için yazılmış bir albüm. Sadece Julien Baker’ın değil, dinleyicisinin ya da dinleyicisini çevreleyenlerin de. Sprained Ankle’ın ana teması olan duygular, depresyon, kötü alışkanlıklar bu albümde de yeniden karşımıza çıkıyor. Ancak Baker elindeki aynayı hiç hareket ettirmeden saatlerce kendine bakıyor. O kadar uzun süre boyunca kendini suçluyor ve kendisini o kadar çirkin sıfatlarla tanımlıyor ki bir insanın kendisine neden böyle davrandığını sorguluyorsunuz. Sonra da şaşırtıcı derecede sizin kendinize neden böyle davrandığınızı…

Albüm bir kapının açılma sesi ve hemen ardından gelen yoğun piyano tınıları ile yavaş bir başlangıç yapıyor. Önceki albüme benzer bir şekilde Julien Baker solo bir iş ortaya koyuyor; ancak yeni albümde fazlasıyla piyano, yaylılar ve arka vokallere de rastlıyorsunuz. Hemen ardından gelen ilk single Appointments ile Memphisli sanatçı mental hastalıkların hiç olmadığı kadar gerçekçi bir resmini çizmeye başlıyor. “Hiçbir şey resmettiğim şekilde gerçekleşmiyor/Belki de boşluk sadece kanvaslardaki bir ders.” Baker’ın içindeki savaşa tanıklık etmeye devam ediyoruz. Shadowboxing‘de hepimizin gayet iyi bildiği ancak hiç yüzleşemediği bir gerçeği korkusuzca söylüyor: “Başarısızlıkta bir rahatlama vardır.” Ya da Sour Breathe‘te artık bir şeyleri değiştirmek için çabaladığında partnerinin kendisine dönüşmesi ile yüzleşiyor.

Lirikal açıdan oldukça etkileyici olsa da Julien Baker’ın müzikal açıdan yetersiz kaldığı yerler oluyor tabii ki de. Sprained Ankle’ın ardından gelen piyano, arka vokaller ve hızla yükselen notalara rağmen zaman zaman şarkıların gidişatından farklı bir yöne doğru sapmasını istiyorsunuz. Albümün size o anda sunduğundan daha fazlasını ile karşılaşmak. Tam o sırada Baker’ın aynı melodiye devam etmesine tanıklık edince ise hayal kırıklığı baş gösteriyor. Özellikle yüksek notalara eşlik edebilecek kesikli davullar duymak isterdim. Ancak davulun eksikliği de aynı zamanda Baker’ın bu albüm için yaratmak istediklerinin önemli bir parçası.

Turn Out The Lights espri anlayışının hikayeye dahil olduğu yerlerde bile içinize burukluk bırakan eserlerden. Mental hastalığı olanların yaşadıkları gelgitlerin, etrafındakileri dönüştürdüklerini düşündükleri her bir şeklin ve çırpınmaya rağmen bir türlü gelmeyen düzlüğün resmini korkusuzca çiziyor. Benzer bir hikayeye sahip olanların kendilerinden bir parça bulacakları, diğerlerinin ise duymaya bile dayanamayacağı bir albüm bu. Benim merak ettiğim ise şu:  Kaçımız gerçekten bu albümün yoğunluğu ile yüzleşip bu albümü defalarca döndüreceğiz? Kaçımızda bu cesaret var? İşte, bunu merak ediyorum.