İNCELEME: LANA DEL REY – NORMAN FUCKING ROCKWELL!

2012 yılında Lana Del Rey, Born to Die ile ilk çıkışını yaptığında herkesin ondan nefret ediyor oluşundan nefret etmiştim. Sharon Van Etten’in Tramp albümü, Sylvia Plath’in Sırça Fanus’u ve kendi yazılarımla Lana Del Rey, benim için yeni bir hikaye anlatıcısı ve duygularını metaforikleştirmede mükemmel bir örnekti. Sevdiği her şeyi şarkılar arasında döndürmesi ve üzgün melodileri nedeniyle sıkıcı ve yapma bulunmasını şaşırtıcı buluyordum. Bence geleceğin en büyük potansiyele sahip şarkı sözü yazarı olabilirdi. Yeni albüm Norman Fucking Rockwell!‘in yayımlanması ile yedi senenin sonunda nihayet haklı olduğumu söyleyebilir miyim?

Lana Del Rey genel olarak anti-feminist bulunan; kırılgan, depresif ve kısaca toplum tarafından bir kadında sıkıcı bulunan her türlü duyguyu şarkılarına döken bir kadın. (Smile — ladies!) Kendisinin bu bağlamda Amerika ve kötü erkekler ile bitmek bilmeyen bir repütasyonu var. Norman Fucking Rockwell!’de klasik Lana’nın yoluna devam ettiğini görüyoruz. Şimdi ise beşinci albümde herkes bu durumla barışık duruyor bir şekilde. Bense şu anki Lana’nın ilk albümdeki ile aynı kişi olduğunu düşünüyorum. Erkekler tarafından baskılanmak ve üzgün kız duygularını şarkıya dökmek sizin için anti-feminist olabilir. Ancak bence Lana’nın senelerdir anlatmak istedikleri hâlen geçerli. Lana Del Rey, tutkularının peşinden giderken defalarca erkekler tarafından manipüle edilmiş bir kadın. Bir kadının kendi duygularını ifade ediş biçimden dolayı suçlamak daha anti-feminist olabilir mi?

Bu albümün hikaye anlatımında da Lana Del Rey hiç olmadığı kadar güçlü. Kaliforniya kıyılarının güneşi kucaklayan ve kalp kıran yanı yeni albümde de ağır basıyor. “Kaliforniya’ya taşındın, ancak bu sadece bir ruh hâli” derken Kaliforniya’nın aslında Lana’nın hissettiklerinin bir simgesi olduğunu anlıyorsunuz. Yine aynı şekilde mutluluk ana temamız. Happiness is a Butterfly‘ da “Bir seri katil olsa bile çoktan incinmiş bir kıza en kötü ne olabilir ki?” derken mutluluk Lana için kısa süren kırılgan bir yapıya dönüşüyor. Albümün en iyisi ve kapanışı “hope is a dangerous thing for a woman like me to have – but i have it” ile 7/24 Sylvia Plath olmaktan bahsediyor, ancak sonrasında da ekliyor: “Bana mutlu olup olmadığımı sormayın, biliyorsunuz değilim / Söyleyebileceğim en iyi şey üzgün olmadığım.”

Müzikal açıdan minimal ve piyano/hafif gitar ağırlıklı bir albüm ile karşı karşıyasınız. Prodüktör koltuğunda günümüzün favori prodüktörü Jack Antonoff oturuyor. Antonoff, Lana Del Rey ruhunu ve müziğini özgün yapan her parametreyi mükemmel şekilde korumayı başarıyor. Lana, kendi potansiyelinin limitlerini zorluyor adeta. Sadece albümün stabilitesini göz önünde bulundurunca birtakım heyecanlar ve daha yüksek tempolu anlar araya serpiştirilseydi ortaya daha iyi bir albüm çıkabileceğini düşünüyorum. Bakınız: Bir önceki albüm Lust for Life.

Lana Del Rey’in yeni uzunçaları Norman Fucking Rockwell!, Lust for Life’ın politik Amerikan mesajlarının daha hasır altı şekilde servis edildiği Born to Die şairaneliği ile hayatımıza hızlı bir giriş yapıyor. Lana’nın hayranlarının favorisi olacak, ancak kendisini sevmeyenlerin görüşlerini değiştireceklerini düşündüğüm bir albüm değil. Bu açıdan kendisini Bob Dylan’a benzetiyorum bazen.