İNCELEME: SHARON VAN ETTEN- REMIND ME TOMORROW

En sevdiğim müzisyen olduğu için fazla duygusal davranabilirim, ama itiraf etmekte fayda var. Sharon Van Etten’ın hikayesi benim şu ana kadar tanıklık ettiğim en gerçekçi büyüme hikayesi. 

Geriye doğru gidelim. Üniversite yıllarında yaşadığı dramatik ilişkiye en çarpıcı ama bir o kadar yalın hâliyle Because I Was in Love’da tanıklık ettik. Sharon her türlü duyguya karşı korunmasız, her an yaralanabilecek derecede kırılgandı. 2010 yılında ise benim tüm zamanlarda favori albümüm olan epic geldi. Yaralarınızı sarmaya devam ederken bir o kadar da gücünüzü toplamaya çalıştığınız o ara dönemlerdeki gibiydi. Tramp ile travmayı tekrar tekrar yaşarken içinde tutamadığınız öfke patlamalarına, Are We There’de ise her şeyi geride bırakmanın getirdiği hüzne eşlik ettik.

Sharon Van Etten geçtiğimiz hafta oyunculuk, öğrencilik ve anne olmanın karmaşasında geçirdiği 5 senenin ardından Remind Me Tomorrow ile döndü. Bu albüm ise müzisyenin her zamanki dürüstlük formülünden taviz vermeden ileriye bakma çabalarına konu oluyor. Sadece çabadan öteye gidememek ile beraber insanın hayatta yaşadığı ama nasıl dillendireceğini bilemediği gelgitlerin müzikal bir tercümesi diyebilirim.  Sharon’ın yavaş başlayan ancak güçlü davulu ile doğru noktada sizi vuran çarpıcı şarkılarının yeni versiyonu I Told You Everything ile maceramıza başlıyoruz. Bu şarkı genelde hayranlarına yazdığı ilk ve son not olarak konumlandırıldı. Ancak aslında bunun bir aşk şarkısı olduğunu düşünüyorum. “Sana her şeyi anlattım/Hiçbir fikrim yoktu”. Adeta Tramp’teki Give Out’un devam kaydı gibi. Hemen ardından gelen No One’s Easy to Love ise Van Etten’ın bu albümde gitarı bir kenara bırakarak synthesizer’ın derin dünyasına bir dalış yapacağının ilk göstergesi. Kimseyi sevmenin kolay olmadığını yüzünüze çarpmanın yanı sıra bir anda o kişi ile yüzleşmenin daha da zor olduğunu çok erken fark ediyoruz.

Albümün orta taraflarında yayım tarihinden önce tanıtılan single şarkıları Comeback Kid, Jupiter 4 ve Seventeen ile karşılaşıyoruz. Bu şarkıların albümün tanıtımında etkin rol almalarının tesadüf olduğunu sanmıyorum. Comeback Kid ile Sharon Van Etten hatalar yaptığı üniversite yıllarına bir selam gönderiyor. Diskografisinde eskiye nanik yaptığı yegane şarkı olduğunu söyleyebilirim. Hemen ardından gelen Jupiter 4 ile senelerdir kalp kırıklıklarını dinlediğimiz kadının artık aşkı bulmasına tanıklık ediyoruz. Bu kaydın özellikle beni şaşırttığını söyleyebilirim. Bu şarkıya albüm özelinde Your Love is Killing Me’nin eş değeri olarak baktığınızda farkı anlayacaksınız. Kadın karakterimiz eskiden gitarına bağlıydı ve aşk onu öldürüyordu; şimdi ise yepyeni bir dünyaya bakıyor ve herkesin tatmak isteyeceği o aşka sahip. Olgun ve hayallerinin ötesinde şeyler başarmış bir kadın ile baş başayız. Tam da bu noktada Seventeen ile geçmişe tekrar bir bakış atarak hüzünlü bir nostalji yapmadan edemiyorsunuz.

Albümün benim için en kırılgan ve bir o kadar da güçlü kayıtları You Shadow ve Hands oluyor. You Shadow müzikal yapılanması ile I Love You But I’m Lost’u akla getiriyor. İki albüm arasındaki fark burada da kendini gösteriyor. Kendini aşkta kaybeden bir kadın artık o kişiyi gölgesi olarak konumlandırıyor ve şöyle diyor: “Sen asla kazanmadın.” Hands ise benim (A Crime’dan sonra tabii ki) en sevdiğim SVE şarkısı olarak tarihe geçebilir. Nakarat melodisi Sharon’ın müzikal geçmişinde yazdığı en başarılı tını. Hands bana şunu öğretiyor: Kırılgan olmak güçlü olmanın zıttı değil.

Memorial Day, Malibu ve Stay ise gün sonunda sizi ana geri döndürecek şarkılar olarak albümde kendilerine yer buluyor. İlk dinleyişte aklınızda belki de yer etmeyecek ama her geri döndüğünüzde yeni bir şeyler keşfedebileceğiniz kayıtlar. Özellikle gitarı anımsatan synthesizer melodileri ile aslında bu yeni adım ile Sharon’ın öyle çok da uzağa gitmediğinin bir kanıtı.

Müzisyenin her albümü büyüme hikayesinin farklı bir bölümünü anlatıyor. İtiraf edeyim, Sharon’ın son albümü geçmiştekilerin bende bıraktığı izi yaratmayı henüz başaramadı. Ancak kendisinin tekrardan bir epic ya da Are We There yapmasını da beklemiyorum. Remind Me Tomorrow her şeyi başarmış ve artık hayatı o kadar da ciddiye almayan bir kadının hikayesi. Büyüme hikayesinin son bölümü. Üniversiteden mezun olurken, artık bir çocuk olmadığım gerçeği ile yüzleştiğim şu günlerde hayatımın soundtrack’i. Büyüyoruz ve yetişkinlik maalesef çocukluk kadar eğlenceli değil. Bunu kabullenmek ise bir sonraki bölüme atabileceğiniz ilk adım.