Oradaydık: Mono Festival
İstanbul birçok festivale ev sahipliği yaptı ancak Mono Festival deniz, kum ve müziği bir araya getiren tek günlük ilk festival oldu. Beş sahne, birbirinden eğlenceli aktiviteler ve plajı bir araya getiren festivalde son zamanların en beğenilen isimlerinin yanı sıra, alternatif müzik dünyasının önemli grupları da sahnedeydi. Birbirinden ünlü dj’lerin gün boyu Mono‘yu daha da eğlenceli hale getiren setleri, Solar Beach atmosferine en güzel şekilde yansıdı.
Buse: Nanna‘dır ne yapsa yeridir demeyeceğim ama yine de çok samimiydi sahnede. İşin çok profesyonel olması onun bu sevimli samimiyetini öldürebilir diye düşünüyorum. Ayrıca Wodoo Hodooşarkısında sahneye kelebek uçurana kadar kostümüne bir anlam verememiştim, sonrasında daha bir kelebeğe benzetebildim. Bir de şarkıyı bir ara kendisine söyletmedik eşlik edeceğiz diye. Adeta duygulandı ya, o zaman daha çok sevdim kendisini.
Buse: Ses konusunda hem fikiriz sanırım, o yüzden sevgili Emily‘nin karizmatik sahne duruşuna dönmek istiyorum. Şarkılarını her ne kadar takdirle dinlemesem de sahne performansları muhteşemdi. Grup elemanlarının selam vermeye bile üşenir tavırları Emily‘nin sesi ve karizması karşısında kabul edilebilir cinstendi. Sadece bir şarkılarını bilmeme rağmen konserin nasıl geçtiğini anlamadım. Ancak Metric‘in sahneden ayrılması ve The Horrors‘ı sahnede görmem benim için daha önemli dakikalar içeriyordu. Olağan bütün enerjimle kendilerine eşlik etmeye çalıştım. Oh Land ve Metric‘e nazaran daha cılız alkışlarla sahnede olmalarına rağmen her şarkı sonunda teşekkür etmekten vazgeçmediler. Eş zamanlı Dubstep- Electronica sahnesinde performans gösteren Jack Sparrow‘u her ne kadar dinlemeyi istesem de Still Life‘a kadar beklemeyi kendime bir borç bildim. Ama kabul edelim; koskoca bir alanımız vardı ve her şarkısında çılgın atmaktan kendimizi alamadık.
Buse: Battlestam beklediğim gibiydi. Görsellikte olabilecek bütün ayrıntıları düşünmüşlerdi. Dave Konopka işinin ustası olduğunu bir de Mono‘ya gelenlere kanıtlamıştı adeta. Biraz daha erken bir saatte olsaydı tadından yenmezdi ama saatin o kadar geç olması Battles ile yolların ayrı düşmesine sebebiyet verdi. Bunda biraz da shuttle’ında rolü var. The Horrors‘dan Jack Sparrow‘a gidip iyice yorulunca shuttle’ın yolunu tuttuk, hatırlarsan inanılmaz bir sıra vardı. Sonra ”Battles kaçmaz, hem bu sıra biraz elimine olur biz izleyene kadar.” dedik ancak işler hiç beklediğimiz gibi olmadı. Shuttle sırası azalmanın aksine diğer plaja kadar uzanıyordu. Cabası, hava rüzgarlı ve oldukça soğuktu. Zaten yorgun olan bünyeler o kuyruğu kaldırabilecek vaziyette değildi. Yani Mono‘dan kalan bütün güzel hatıralar az kalsın shuttle yüzünden yok oluyordu. Sen ne düşünüyorsun?