RÖPORTAJ: BARIŞ DEMİREL – BARIŞTIK MI

T.E.A.R  bir süredir tatlı tatlı kulaklarımızdaydı. Barış Demirel’den şarkıların, Barıştık Mı’nın hikayesini dinlemek dolayısıyla meraklarımızın arasına girmişti. Günün sonu, Barış Demirel ile bol kahkahanın olduğu bir sohbet oldu.

Salon IKSV’de gerçekleşecek lansman konserinden, her bir şarkının hikayesine kadar her şeyi konuştuğumuz röportajı buraya bırakıyoruz; keyifle okuyun!

 

Buse:  Barıştık Mı ile geçmişimiz Barıştık Mı – Göstembil Project’e dayanıyor. Sanırım yeni albüm T.E.A.R ile projede değişiklikler yaşandı?

Barış Demirel: Barıştık Mı benim kullandığım bir lakap/mahlastı. Ailem Giresun’lu. Çocukluğumda yazları sürekli Giresun’a, köye gidiyorduk ve orada Göstembil isminde bir sahil var; benim de güzel anılarımın geçtiği bir yerdi. “Göstembil Project” de oradaki hatıralarıma kendimce selam etmek üzere koyduğum bir isimdi. Değişen bir şey olmadı aslında. Yeni albümde farklı olarak hem kendi ismimi hem de takma adımı kullanmak istedim. T.E.A.R da hem albümün kaydediliş evresinde hem de konserlerde beraber çaldığım arkadaşlarımın isimlerinin baş harflerinden oluştu: Taner, Ege, Aydın ve Rammy. Kelime oyunu yapayım dedim. Zaten albüm de “bence” hüzünlü olduğu için bu isme hoşuma gitti. Albümdeki şarkıların bir de İngilizcesini yapıp yurtdışında patlama yapacağım. (gülüşmeler)

Buse: Gülüyoruz ancak yurtdışındaki bloglardan inceleme yazıları geldiğini gördüm. Yine bir yurtdışı ayağı mevcut.

Barış: Bana organizasyon konusunda yardımcı olan yakın bir arkadaşım albüm daha çıkmadan takip ettiği birkaç bloga albümden şarkılar yollamıştı. Kendisi de Ankara’da önemli gece kulüplerinden birinin müzik direktörlüğünü yapıyor ve dolayısıyla sık sık Avrupa’lı DJ’ler ile çalışıyor. İletişime geçtiği bloglardan yazılar gelince şunu farkettim: Şarkıları tek tek hem duygusal hem de duysal olarak incelemişler. Çok mutlu oldum açıkçası. Ama bu bir yurtdışı ayağı olduğu anlamına gelmiyor. Sadece motive edici, sevindirici durumlar.

Buse: Biraz erken giriyorum ama öyleyse yavaş yavaş yurtdışı planları başladı?

Barış: Valla Londra’ya bakıyoruz şu anda (gülüşmeler). İlla ki bir gün yurtdışında bir şeyler yapmak isterim: konser, turne, festival, kayıt… Ne de güzel bir tecrübe olur. Çok istediğim bir şey. Başka kitlelere çalmak farklı olacaktır. Henüz yurtdışı üzerine bir organizasyon mevzusu olmadı. Belki de henüz erkendir böyle şeyler için.

imageŞimdi ilk olarak aklımda Salon’da gerçekleştireceğimiz lansman gecesi var ve layığıyla- kendimce nasıl bi ölçütse bu artık- yerine getirmek istiyorum. Ayrıca çok da heyecanlıyım.  Lansmanı da özellikle Salon’da yapmak istiyordum. Ses sistemi açısından, mekan ve ilgi-alakada standartların üstünde bir konumda Salon. Bugüne kadar orada bir çok konsere gittim ve sahnesinde çalmayı çok istiyordum. Perşembe gününü atlatıp, ileriye bakmak istiyorum. Olduğu kadar, olmadı kader. (gülüşmeler)

Buse: Aslında 9 Nisan Perşembe gününden sonra işler biraz daha değişecek, yoğunlaşacak büyük ihtimalle.

Barış: Ertesi sabah uyandığımda Glastonbury’den telefon geliyor: “yol+yemek+konaklama; tamam, yolluk da var. Ne?! Viski de mi var?…” (gülüşmeler)

Buse: Gülmekten ağlıyorum galiba. Bunu söylerken daha çok dinleyiciye, kitleyi büyütme ve dolayısıyla daha çok konser vs. den bahsediyordum.

Barış: Katılıyorum aslında. Desteğin arttığını görüyorum. Beklediğimin de üstünde bir durum ve beni fazlasıyla mutlu ediyor. Bir de yeni bir ekip kurdum. Gitarda daha önce bazı projelerde beraber çaldığım Efe Demiral, Bas gitarda da Ömer Sarıgedik var -kendisi aynı zamanda Yakaza Ensemble’ın basçısı ve elektroniçisi-. Aramıza son olarak Mete Turan katıldı, davullar onda. Yeni ekiple pek çok konser tecrübesi yaşamak güzel olur ama şimdilik duyurulanların dışından konser gözükmüyor. Zaten sezon kapanıyor, önümüz yaz. Bu yüzden çok sık konser olamayacak diye düşünüyorum. 23’ünde Hayal Kahvesi’nde bir konserimiz olacak. Mayıs ayında sezon kapanmadan Kadıköy’de bir konser verme düşüncem var. Aslında hali hazırda bu tür müziklere çok çok fazla kulak veren de yok. En nihayetinde kendim için yapmaya başladığım bir müziği arkadaşlarımın da desteğiyle birilerine sunuyorum. Yola böyle çıktım. Beğenenler, dikkate alıp eleştirenler olursa ne yine mutlu bana.

Arda: Müziği kendime yapıyorum dediğin için karşındakiyle paylaşma ve tepki alma açısından daha da önemli bir durum söz konusu.

Barış: Bir de kitle diye bahsettiğimiz gerçekten takip eden, konserlere gelen bir topluluk olmalı. İnsanlar dinliyor ve sağ olsunlar, tebrik ediyorlar, fikirlerini paylaşıyorlar ama bu müziğin çok fazla konserin altından kalkabilecek bir müzik olduğunu düşünmüyorum. Konserlerde seyirci ile sahnedeki grup arasında sinerji var ve o müzisyeni de motive eden bir durum. Daha da şevkle çalıyorsun.

Ayrıca müziğimi artık daha çok insana ulaştırmak isterim. Dinleyici kayırma gibi bir durum tabi ki değil de bir gün bir kitlem olsun isterim. Dinleyiciden ben de besleneyim, yeni bir şeyler üretmeye olan hevesim ve motivasyonuma katkısı olsun. Bir nevi tetikleme. Ama şunu da biliyorum: Bu sadece burada değil dünyada da böyle. İnsanlar bu yolda ne emekler harcıyorlar ve benim de daha edinmem gereken çok tecrübe var. Öğrenmem gereken bi’ dünya şey var. Hemen “her şey bahsettiğim gibi olsun” tarzında tavrım ve tutumum yok.

Arda: Başa dönersek; aslında her şey nasıl başladı?

Barış: Şöyle gelişti, 2008’de Myspace hesabı açtım. Oradan şakıları paylaşmak konusunda biraz çekingenlik yaşıyordum. Sonra Roxy Müzik Günleri’ne katıldım. Demoları verdim, finale kalınca performans günleri başladı, çaldık. Ardından birincilik ödülü geldi. Ben de bu olaydan sonra daha çok kendi müziğime yoğunlaşmak istedim. Trompetim üstüne daha fazla düşmek istedim. Farklı tarzlarda bir çok festival sahnesinde performans şansı buldum. Caz’dan Rock’a oradan Deneysel Müzik festivallerine kadar… Bu durum galiba yıllar içinde bana “genç cazcı” olarak bakılmasını sağlamış ancak sadece caz sahnesinin adamı değilim. Çünkü caz müziği çok bilgi birikimi isteyen bir iş, ben sadece belli fikirler sahibiyim; dinlediklerimden ve onlardan öykünerek duymak istediğim sesleri trompet odağında yansıtmaya çalışıyorum. Trompeti çok seviyorum sadece. O oldu, bu oldu derken T.E.A.R’a kadar geldik. Barıştık Mı böyle başladı aslında. Barıştık Mı bir mahlas da diyebiliriz bu noktada. İnsanlar bunu grup ismi olarak da görüyorlar ama bu beni rahatsız etmiyor.

Buse: Öyleyse ben de albüme geçiyorum. T.E.A.R’da kimlerle çalıştın? Süreç nasıldı?

Barış: Hemen hemen 2-3 yıl birlikte çalıştığım, albüme adını verdiğim arkadaşlarla çalıştım. Bu üretim sürecinde çok katkıları oldu. Onlarla birlikte kayda girdik, Studio Bee’de. Albümü Umut Çetin kaydetti. Temmuz, Taner Yücel’e ait. Taner çok yakın bir arkadaşım. Kendisi özellikle son yıllarda film müzikleri besteliyor. Temmuz’u hediye etti ve aynı zamanda çaldı. Bir tane Sigur Ros cover’ı var albümde. İzlanda ninnisi aslında. O süreç de güzel oldu. Çok sıcak davrandılar, beğendiler de. Ağahamam Apartmanı’nda Bir Çiçek şarkısını da Utku Öğüt kaydetti. Ömer, remix çalışması yaptı. Sumru Ağıryürüyen “Beddua”da sesiyle eşlik etti. Mastering’i Metin Kahyaoğlu yaptı. Albüm WePlay’den çıktı. WePlay bana Roxy’den beri yardımcı olan plak şirketi.

Albümün yapım sürecinde Kadıköy çevresinde enstrüman sağlama konusunda müzisyen arkadaşlarımızın destekleri vardı. Bu nedenle eşin dostun güzel katkıları oldu. Albüm kapak fotoğraflarını da mesela Sadi Güran çekti, onun evinde yapıldı çekimler.

Arda: Kolay görünen, zor bir süreç aslında.

Barış: Çok zor tabi, özellikle maddi olarak. Öncelikle kayıt için yer bulmak lazım. Doğru müzisyenleri bulmak lazım. CD ve kapak basım, eser işletmesi, tasarım, mix, mastering, stream.. Bir sürü konu var halledilmesi gereken.

Buse: Albüme dair bir hikayen var mı?

Barış: Ağahamam Apartmanı’nda Bir Çiçek, albümün açılış şarkısı. Askerdeyken bestelediğim bir parça, orada herkesi çok fazla özlemeye başlıyorsunuz ilk haftadan. Sevgilime yaptığım bir şarkı bu. Ağahamam Apartmanı Çukurcuma’da bir apartman. Oradaki anıları düşünerek yaptığım bir şarkı ve askerlik sürecinde trompet çalma imkanım da vardı, öyle besteledim ve gerçekten albümün açılışında olmasını istediğim bir aşk parçası oldu. Dinlerken ne kadar özlediğimi ne kadar önemli olduğunu hissettiriyor bana.

Buse: Dinlerken yansıdığını hissedebiliyorsun. 

Barış: Bana öyle geliyor, anlattığım durumlardan dolayı. Aslında müzikal olarak anlatırken de sözden yana pek bir tavrım yok.

Arda: Ben de onu konuşmak istemiştim. Şarkıların enstrumental ağırlıklı. 

Barış: Üç parçada söz var.. Beddua’da da sadece bir cümle söylüyorum aslında. Bium Bium Bambalo’ya yeniden yazılmış Türkçe sözler var. Aşk Fezalarında Meşk Astronotu’nu da ilk olarak enstrümantal bestelemiştim. Sonradan söz yazdım üzerine.

Ağahamam Apartmanı’nda Bir Çiçek trompet ensemble’ı diyebileceğimiz bir parça. Aşk Fezaları’nda Meşk Astronotu ise daha rock’n roll ögeler barındırıyor.

Devam edecek olursak, Temmuz, Taner’in çok beğendiğim bir bestesiydi. Biraz türkü gibi tınlayan bir parça. 2012’nin Temmuz’unun hayatımızda yeri özeldir. Adının da Temmuz olmasını uygun gördük. Albümde ayrı yerde tuttuğum parçalardan biri, uslup ve düzenleme olarak.

Bium Bium Bambalo da bir İzlanda ninnisi aslında. Sigur Ros’un meşhur ettiği diyebileceğimiz bir ninni. Konserlerde biraz da kendi yorumumuzu katarak çalıyorduk. Albümde mutlaka olmasını istiyordum.

Peri II ;  2012’de “Kompile Karga 3” adlı bir toplama albüme “Peri” adlı parçamı vermiştim. Aynı albümde Yakaza Ensemle’dan da bir parça da vardı. Bu vesileyle Ömer’le tanıştık. Şarkıya remix yapmak istediğini söyledi. Trompetlerin altına triphopvari elektronik bir altyapı ve bazı eklemeler ile birlikte yeni bir parça meydana getirdi.

Beddua’da Sumru Ağıryürüyen’in de sesi var. Doğaçlama vokali ile Albümün kapanışını o yapıyor diyebiliriz bir yerde. Bu şarkı, düşük kafalı bir outro parçası aslında. Umutla başlayan Ağahamam Apartmanı’nda Bir Çiçek’ten sonra Beddua’ya doğru gitgide depresif bir moda bürünüyor albüm. İnsana sevginin kalmadığı zamanlara ithafen içimden ettiğim bir beddua oldu bu şarkı. Albümün en sonunda ise 12 dakikalık bir bonus track var. Akan bir ses örgüsü şeklinde, annemin en sevdiği parça oldu albümde.

Arda: Müziğe bakışın aslında çok genel gibi de bir yerde. Trompeti hem Türk Müziğiyle hem post-rock’la bir yerde birleştiriyorsun. Sadece caz olarak bakmak bu noktada yanlış gibi.

Barış: Rock müziği çok etkilendiğim bir müzik formu. Öte yandan bu topraklarda yaşadığımız için de türkü söylenen bir evde büyüdüm. Keyifle dinlediğim bu sesleri biraz olsun üretmek istediğim müziğe uygulayabiliyorsam, birleştirebiliyorsam bunları, “ne mutlu bana” diyebilirim.  Etkilendiğim çok fazla trompetçi var, gruplar, şarkıcılar var. Yıllar önce İbrahim Maalouf’un ilk albümü “Disaporas”ı dinlemiştim, çok etkilenmiştim. Türkiye’ye geldiğinde İstanbul Caz Festivali kapsamında (2011) Salon İKSV’de izleme şansım oldu. Canlı izlemek de çok güzeldi.. Umarım bir gün tanışıp muhabbet etme şansım olur. Ondan bir şeyler öğrenebilmeyi çok isterdim. Bunun dışında kuzey caz’ı da çok etkiledi beni, ambient sesler de. Bir de Serge Gainsbourg’un kalbimde yeri ayrı.

Buse: Son olarak; Salon’da neler olacak dersin?

Barış: Heyecanlıyım biraz bu konuda. Umarım gelenlere albümü iyi bir şekilde lanse ederiz.

image