RÖPORTAJ: GÖRKEM HAN JR.

Sık sık sitede yer verdiğimiz isim Görkem Han Jr. ile uzun uzadıya oturduk ve gerçekten Görkem Han’ın bütün bir geçmişini inceledik. Buyrun, uzun uzun okuyun.

Buse: Seni tanımakla başlayalım, nasılsın, neler yaptın/yapıyorsun?

Görkem: Ne zamandan beri tanımak istiyorsunuz?

Ahmet: Çocukluğuna inelim ya da müzikle ilişkinin başladığı zamanlara?

Görkem: Müzikle ilişkim annemle babamın beni zorla tutup Kültür Bakanlığı Çok Sesli Çocuk Korosu’na götürmesiyle başladı. 6 yaşındaydım. O zaman çok sıkıcıydı tabi. Sonra git gide hoşuma gitmeye başladı. İlk bir kaç ay içerisinde gerçekten okula gitmek istemiyordum onun yerine koroya gitmek istiyordum. Koroya 8 sene boyunca devam ettim.  Ve liseye kadar devam ettim. Lisede bizimkilerin “büyük adam olma” isteği, yani mühendislik, mimarlık vs. derken  bırakmak zorunda kaldım koroyu. Ama yine okulda birkaç amatör grupla müziğe devam ettim. Daha sonra üniversite sınavlarına girmeme çok kısa bir süre kala konservatuar okumak istedim. Ve ona hazırlandım 1 ay kadar.  Opera bölümünü kazandım ve 4 sene orada okudum. Bu arada bir tane amatör rock grubum – amatör demeyeyim, bir albüm çıkardık – “Enkaz” vardı. Onlarla bir albüm çıkarttık ama o zaman ses tam oturmamıştı ve vizyonumun çok da geniş olduğunu düşünmüyodum o zamanlar. Grubu bıraktım. Sonra opera bitince -iki sene oldu- Hacettepe Caz’a girdim. İkinci sınıfa devam ediyorum. Son 1.5 senedir de Görkem Han Jr. muhabbetiyle uğraşıyorum. 2013’ün Mart ayında başlamıştım.

Buse:  Görkem Han Jr’ın yükselişini Talent House’a bağlıyorum birazcık. Daha doğrusu o zamanlarda haber kaynaklarım sadece JR.’dan bahsediyordu; daha öncesinde duymuş olmama rağmen. Talent house nasıl oldu ve sonrası nasıldı?

Görkem: Aslında katılmayacaktım fakat sonrasında katılmaya karar verdim. Sayfadan paylaştım, insanlardan oy istedim. Sonrasında herkes sağ olsun bayağı bir yardım etti ama daha sonra kazanamadım.

Buse: Sonrası o yüzden yok. *gülüşmeler*

Görkem: Evet, kazanamadım. Londra’dan birini seçmişler. Ama orada bayağı bir duyuldu dediğin gibi; herkes paylaştı profilinde. Bana reklam oldu yani. Zarar gördüm diyemem.

Buse: Kesinlike, çok güzel dağıldı. “Arkadaşımsa…” ya da “arkadaşımın arkadaşıysa…” muhabbetinden ziyade ilk defa duyandan aylardır dinleyene kadar herkesten ses çıktı.

Görkem: Tabi, gerçekten öyle aslında. Sağolsunlar, teşekkür ederim tekrardan.

Buse: Öyleyse müziği hakkında konuşmak isterim JR. projesinin. Sen nasıl yorumluyosun, ne amaçlıyorsun internette hep downtempo ile ambient tarzının birleşimi olarak yer alırken?

görkem han röportajGörkem:  Aslında downtempo kısmı birazcık, benim yaptığım bu ikili çalışmalardan kaynaklanıyor çünkü çalıştığım diğer müzisyenlerin hepsi triphop sanatçıları. Bende ambient vokalleri ekleyince downtempo genel genresine sokabiliyoruz ancak benim Jr’da hep yaptığım ya da hep yapmak istediğim şey ambient idi. Bunu yapma sebebim de -dediğim gibi-insanın yaşıyla stresinin doğru orantılı olduğnu düşünüyorum. Bu projeye başladığımda da hep aklımda vardı; yani bir şeyin insanları rahatlatması gerekiyor. Bir şeyin bizi bulunduğumuz ortamdan kaçmak istediğimizde alıp götürmesi gerekiyor. Bir şey dediğimizde de bu düşündüğüm şey müziğin ta kendisi aslında.

Bu proje de çok üzün süredir aklımdaydı ancak henüz o zamanlar, bunu yapabilecek bilgim yoktu, mesela kayıt programı kullanmayı bilmiyodum. O zamana kadar hep akustik müzikle uğraşmıştm, vokal üzerine gidiyordum. Ve fakat elektronik müzik bayağı bir ilgimi çekmeye başlamıştı son zamanlarda. Dolayısıyla ben de bir kayıt programı öğrenmeye başladım. Onunla birlikte denemeler yaptım ve Soundcloud’ta paylaştım. İnsanların yorumları güzel ilerledi ve bu da bana hep bir destek oldu.

Bu projeyi yapmamdaki en büyük amaç -elimden geldiğince- insanları rahatlatabilecek ve kendi iç dünyalarında mutlu olabilecekleri ya da hayal kurabilecekleri bi müzik yapmak isteği oldu. Onun üzerine yoğunlaşıyorum daha çok. Yani insanların, işte yoğun iş günü stresinden sonra gelip yataklarına uzandıklarında, kulaklıkla müzik dinlediklerinde beni dinlesinler istiyorum o yüzden böyle birazcık daha kişisel bir müzik yapıyorum. İnsanlarla birebir olunabilecek bir müzik yapıyorum. Amacı bu aslında.

Buse: Kişisel müziğimi yapıyorum diyorsun ama yaptığın kişisel müzik içinde elektronik ögeler barındırmasına rağmen ki elektronik müzik dendiğinde ruhtan çok söz edemiyoruz, ona rağmen herkese dokunabiliyorsun. Bunu,  “ruhumu katıyorum” ile değil de nasıl tanımlayabilirsin?

Görkem: Yaptığım müzik herkes dokunuyor diyemiyorum çünkü bilmiyorum gerçekten, anlayamıyorum. Gerçekten dokunuyor mu yoksa  dokunamaz mı? Sadece benim vermek istediğim duyguyu veriyor mu? Ona bakabiliyorum en fazla. Yani objektif bir yorum yapamıyorum maalesef; ben ürettiğim için bu müziği. Tabi ki güvendiğim insanlar var bu konuda kulağı iyi olduğunu, yani dinleyici olarak iyi olduğunu düşündüğüm insanlar… Kayıtlari onlara yolluyorum. Yönlendirsin diye değil de yorumları alıyorum. Yani eğer o duyguyu gerçekten birilerine bu kadar çok ulaştırabiliyosam ne mutlu bana gerçekten. En büyük amaç buydu zaten.

Buse: Alternatif sahnede hemen her janraya rastlayabiliyoruz ancak senin icra ettiğin janranın pek de temsilcisi yok.

Ahmet: Bir de şarkılarının ana teması synthesiezer olmasına rağmen ritimlerde de gitar dönüyor. Herhalde biraz da eski rock geçmişinden dolayı.

Görkem: Yok değil ama mesela ben gerçekten gitarın kutsal bir enstrüman olduğunu düşünüyorum. Biz aslında gitarı hep rock olarak duyuyorduk ya da duyduk bugüne kadar hep ama aslında gitarın gerçekten o kadar çok yapabileceği şey var ki… Tabi ki synthesizer’ın yeri çok büyük ama biraz gitarı daha iyi bildiğim için oturup çalması kolay. Bir synthesizer’ım da yok belki onun da etkisi olabilir.

Ahmet: Hepsini bilgisayar üzerinden mi üretiyorsun?

Görkem: Tabi. Ocean’ın gitarlarıni kendim çaldım ama tabi ki synth tonlarını bilgisayar programlarıyla ve midi klavyeyele hazırladım.

Buse: Ve ayrıca insanların kulağına da çok yakın müzik değil hani Türkiye’yi baz aldigimzda…

Görkem: Kesinlikle öyle.

Ahmet: Zaten ilk kez dinleyende bir şaşırma etkisi…

Görkem: Evet, bana da diyorlar yani ismin Türkçe olmasa yedirirdik diye. *gülüşme* Yani büyük ihtimal dinlemesi  kolay bir müzik. Yormak istemediğim gibi zorlayıcı birşey de koymuyorum müziğin içine;  karmaşık sözler de koymuyorum. Çok basit yazıyorum sözleri, uzun sözler de yazmıyorum. Herkesin direkt ezberleyip söyleyebileceği sözler ve çok basit melodiler kullanıyorum. Belki bu yüzden herkesin çok hoşuna gidiyor çünkü yormuyor kulağı bir süre dinledikten sonra. Sıkılma değil de başka bir şeye geçme isteği duymuyorlar. Açıp arkada saatlerce dönebilir. O yüzden belki de herkesin ısınabildiği bir ses olduğunu düşünüyorum.

Buse: Bir de çok hızlı gelişen yurtdışı ayağı var JR’ın.

Görkem: Single’dan başlarsak, Bad Panda Records aslında benim bir arkadaşım olan Pullahs’ın çalıştığı kayıt şirketiydi. O da çok başarılı bir müzisyendir, onu da takip etmenizi öneririm bu arada. O bir kaç single’ını Bad Panda Records’tan yayınlamıştı. Ben de o zamanlar yeni yeni başlamıştım bu işi yapmaya. Lonely Man üzerine çalışıyorduk. Yayınlayıp isteyip istemeyeceklerini sorunca mail adresini verdi ve ben de kontağa geçtim ve orada çok beğenildi. Ondan sonra yayınladı. Ve o zaman 1 hafta gibi bir sürede 10bin dinlemeyi geçmişti. Benim Soundcloud dinleme sayılarım 300-500 civarı olduğu için çok büyük olaydı. Sonrasında Türkiye’den olsun Avrupa’dan  olsun bir çok böyle tebrik mesajı alınca benim için çok büyük bir başarı oldu. Ama Bad Panda Records’un bana en büyük katkısı Ocean ile olmuştur, o tüm dünyaya yayılmasına sebep oldu Ocean’ın.

Buse: Single ve kayıt şirketi demişken yurtdışına birazcık ara verip albüm çalışmalarını sorsam?

Görkem: Açıkçası şu anda hazırda bekleyen, yarım kalan yaklaşık bir 10, 12 tane çalışma var ama henüz albüm için stüdyoya girmedim. Böyle dinlendire  dinlendire yapmak istiyorum açıkçası bu projeyi. Bir de birkaç tane daha farklı şeyler var uğraştığım. Onlara kafa yorduğum için bu ara çok fazla Jr.’a vakit ayıramıyorum. O yüzden konser vermeye çalışıyorum insanlara daha çok tanıtmak için. Bir ara mesela “Soundcloud’dan şarkı yayınlayan çocuk”tu ismim. Onu yıkmak istiyorum ve biraz da gelip canlı da dinlesinler. Aynı hissi verebilemeye çalışıyorum canlı konserde.

Ahmet: Daha öncesinde konser yoktu. Daha doğrusu İstanbul’da yoktu sanırım?

Görkem: Tabi yok. Yani bir kaç ay öncesine kadar hiç canlı performans yapmamıştım. Bi tek Sofar’da çalmıştım o da ortamı çok beğendiğim için oldu. Ev ortamı olması, herkes yerlere oturuyor, samimi… Yani aslında konser yapmak istemememin en büyük sebebi de buydu. Bir gece klübünde yapılacak birşey değil aslında JR. müziği. Benim istediğim şey aslında ışıkların çok loş olduğu bir ortamda herkesin yerlere oturup böyle çok rahat bi şekilde dinlemesi ama tabi ki Türkiye’de bunu yapabileceğim hiç bi yer yok.  Ama gelen insanlar en azından bilinçli oluyorlar. Mesela bir kaç gün öncesinde If’ te bi konser vermiştim. Orada bi 5-6 kişi gelip, direk yere oturup en önde izlemeye başladı. İnanılmaz mutlu etti beni. Çok güzel bi duyguydu. Yani eğer bunu yakalayabilirsek çok daha fazla konser veririz diye düşünüyorum. Çünkü tam olarak istediğim şey bu JR.  projesi adına.

Ahmet: Bu arada diğer projeler derken müzikle alakalı işler mi?

Görkem: Evet bir kaç tane daha proje var ama uğraşıyoruz şu anda….

Buse: Hmmmmmmmmm…Noluyordu orada?

*gülüşmeler*

Görkem: Söylemem.

Buse: Neyse, sohbetin sonuna kadar vaktimiz var.

Ahmet: Çalışkanlık var sende. Twitter hesabında da belli ediyorsun “Tembel insan sevmem!” tweetleri ile.

*gülüşmeler*

Görkem: Öyle bişey mi yazmışım? Müzik gerçekten benim böyle sürekli vakit geçirebileceğim bir varlık. Hiç bıkmadığım, hayatım boyunca gerçekten hiç bıkmadığım, bir dakika bile dinlemekten sıkılmadığım, hiç kapatmadığım bir şey ve çevremde de öyle. Mesela Erkan’la da çok yakın arkadaşız, şu anda da aynı evde yaşıyoruz. O da aynı şekilde müzik bağımlısı. Uyanır uyanmaz biz “Abi işte şöyle bişey dinledim, mükemmeldi…..” Böyle bi muhabbetimiz var. O yüzden müzik hiç eksik olmuyor. Böyle olunca insan üretmek de istiyor. Güzel şeyler dinlediğin zaman “Ben de yapmak istiyorum.” diyorsun eğer müzisyensen. Ve bunun için sürekli vakit geçirmen gerekiyor stüdyoda. Yani ne kadar çok çalışırsan o kadar çok başarı elde ediyosun aslında. O yüzden, gerçekten müzik aşığıysa insan, çok çalışkan olmak zorunda… Zaten o içten geliyor bi süre sonra…

Ahmet: Yani böyle bir ani parlayışın var ama arkasında öyle bir öfke olmadığını gördüm. Her şey bir anda oluyor, üretiliyor diye düşünüyor insanlar ancak öyle değil.

Görkem: Evet değil. Ama neyin ne olacağını hiç bir zaman bilemezsin. Çok çalışırsın ve bir sürü şarkı yaparsın. Bunların hiçbirisi gerçekten senin patlama anın değildir. Ama böyle tam yıldığın zaman bir tane şarkı yaparsın ve insanların çok hoşuna gider ve o zaman patlarsın.. Ben Ocean’ı yaptığım da programları öğrenmeye yeni başlamıştım ve elimde synthesizer’a ait bir program yoktu. Sadece gitar ve mikrofon vardı ve Ocean’ı o şekilde besteledim mesela. O zamanlar vokalleri yoktu. Şarkı tabi zaman içerisinde gelişti, büyüdü  ama ilk adımı o zaman atmıştım ve Ocean’ı 1.5 sene boyunca yayınlamayı düşünmedim. Bu şarkının iyi ya da kötü olduğunu ya da patlayacağını bilmiyordum…

Buse: İyiymiş arka plandaki hikaye. Şöyle de bir durum var: 10 sene önces iki şarkı kaydeden müzisyenler albüm çıkarmak için uzun seneler bekleyebiliyorlar.

Görkem: Bu biraz çalışkanlıkla ilgili. Albümü çıkartmak çok zor değil artık. İlla ki basılı CD istemiyorsanız, yurt dışında ya da Türkiye’de dijital olarak basabileceğiniz, hadi onu da geçtim, internette belli bir ücret karşılığında sizin yerinize şarkılarınızı ITunes‘a ya da Beatport’a, koyabilen siteler var. CD bastırmak istiyorsanız, bunu zaten kendiniz de bastırabilirsiniz. D&R’da görmek, eğer alternatif müzik yapıyorsanız çok önemli bir şey değil. Önemli olan iyi ürün sunmak, bana göre öyle… Yani nerede satıldığı ya da kaç satıldığı ya da kaç satıldığı çok önemli değil. O yüzden yani birazcık çalışkanlıkla alakalı albüm yapmak. Ne kadar çok vakit geçirirseniz stüdyoda ya da enstrümanınızla, o kadar çok eser çıkıyor ortaya. Ve 50 tane şarkı yazıyorsanız, onun 10, 15 tanesi eminim ki iyi olacaktır. Böylece de bir albüm çıkarabilirisiniz. Yaklaşık bir üç dört ay yeterli olacaktır büyük ihtimal. Albüm çıkarmamak biraz tembellikle alakalı. Türkiye’de şöyle bir şey var. İnsanlar şarkılar yapıyorlar. Daha sonra onlar duruyor ve onlardan meşhur olmayı bekliyorlar. Ama şunu bilmiyorlar ki ilk seferde kimse patlamasını yapamıyor. Birazcık tırnakla kazımak gerekiyor, uğraşı istiyor. Kendiniz reklamını yapmak zorundasınız. Kendiniz dağıtımını yapmak zorundasınız. Alternatif sahnedeyseniz, Pasaj Müzik yoksa arkanızda. İşin tırmalama kısmını yapmıyorlar şarkıları yapanlar. Devamını biz mi yapacağız diyorlar. Benim şarkılarımın diğerlerine göre daha fazla yayılmasının sebebi bence bu. Ben müzik projesine başladığım zaman Facebook’ta gördüğüm bütün müzik bloglarına bıkmadan yılmadan mesaj atıyordum. Ben böyle bir şey yapıyorum eğer beğenirseniz bir şeyler yayınlar mısınız? diye. Başka türlü olmaz bu iş.

Buse: Bu şu açıdan da iyi. Biz de hayatları bir şekilde devam eden insanlarız bütün blog yazarları için söylüyorum bir noktada. Ve her şeyi takip etmek o kadar da kolay olmuyor. Bize böyle bir mail geldiği zaman ben de çok mutlu oluyorum. Dinlemek, keşfetmek için yeni birileri çıktı diye. Bilmiyorum aynısını mı düşünüyorsun ama?

Ahmet: Kesinlikle öyle.

Buse: Yurt dışından da gelse Türkiye’den de gelse böyle maille; dinleyelim, yazalım, paylaşalım… Acaba bundan sonra ne yapacak sürecine girmek bile kendi aramızda çok değerli oluyor.

Ahmet: Diğer türlü bir grup ya da bir isim kolay kolay girmiyor hayatımıza Türkiye’den.

Buse: Bir iki saatin var internette harcayabildiğin; anca haber yazdım, bir iki şey baktım diyene kadar.

Ahmet: Bir de ilk el olunca Türkiye’de. Yani senin bakabileceğin bir yer yok. Bulup çıkarman lazım ve o da kolay iş değil.

Buse: Sonuç olarak bu yaptığın müzikseverler açısından çok doğru bir noktada. Tricky olayına atlayalım. Onu sormak istiyorum.

Görkem: Tricky olayı çok garip bir olay. Ekim zamanıydı, Facebook’ta dolaşırken Tricky’nin sayfasında “Tricky ile sahneye çıkmak için son şansınız.” diye bir post gördüm. Bir sample koymuş Tricky ve bunun üzerine en iyi vokal ve sözü yazan Tricky ile sahneye çıkma fırsatı yakalayacak diyordu. Ben de şarkıyı dinledim ve bir şeyler yapabilirim diye düşündüm. Fakat 40 dakika kadar bir vakit vardı yarışmanın bitmesine ve ben de hemen hızlıca bir şeyler yolladım. Gerçekten hızlıydı hani sözlere de bakarsanız böyle çok derin sözleri yok o şarkının. Basittir sozleri. Sadece şansımı denedim. Zaten şunu da biliyordum Tricky’nin o zaman yeni albüm sonrası Avrupa turnesi vardı. O turneye dahil olan şehirlerden birinde olmanız gerekiyordu yarışmaya katılıp, yarışmayı kazanabilmeniz için. Ben de- hile denmez ama- o kuralı çizdim ve şehri söylemeden şarkıyı koydum. Daha sonra üç gün içerisinde Tricky’nin menajerinden bana Soundcloud’tan  mesaj geldi. Tricky çok beğendi çalışmayı ve hangi şehirdeki konsere katılmak istersin diye sordu. Ben de “Ben Türkiye’de yaşıyorum ve öğrenciyim. Londra’ya bilet alacak bir param da yok ama eğer karşılarsanız her hangi bir şehre gelebilirim” dedim. O da”Bu şekilde olursa kusura bakma karşılayamayız” dedi ve o öyle kaldı. Ama yine de Tricky’nin orada onu dinleyip, beğenip, sayfasında paylaşması ve menajerinin bana mesaj atması benim için çok güzel olaylardı ve bunlarda bayağı bir reklam oldu. Zaten bildiğim bir şeydi bilet almazsam çıkamayacağımı onun için de çok üzülmedim. Ama sonuçta beğenmesi bile onemli. Massive Attack hepimiz beğendiği gruplardan ve Tricky’de o grubun kurucularından. Ondan bir beğeni almak bile çok mutlu edici bir olay.

Buse: İnsan o zaman kendi farkına varıyor ben ne yaptım diye.

Görkem: Evet çok sevinmiştim. Bayağı mutlu olmuştum.

Buse: Parça parça okuduğumuz bilgileri de bir araya toplamış oldun bu konuda. O zaman yurt dışından Ankara’ya dönelim. Ankara’da hayat nasıl biz merak ediyoruz?

Görkem: Ankara’da hayat çok sıkıcı. Cidden öyle. Bu yüzden Ankara’da arkadaşlıklar çok kuvvetli. Genelde evlerde geçiyor bütün vakitler. Ankara’dan müzisyen çıkmasının sebebi de bu aslında. Hiçbir şey yok yapacak, hiçbir yer yok gidecek ya da hava çok soğuk, hava çok gri. Birkaç tane mekan var sadece oralara gidip birazcık eğlenip sonra yine evlerine geri dönüyorlar. Çünkü bir ulaşım da yok gece eve dönmek için 12’den sonra. Böyle sıkıcı bir hayat aslında. Bu yüzden evlere kapanıp insanlar kişisel şeylere yöneliyor. Onun için gerçekten bir şeyler üretmek istiyorsan da Ankara güzel bir yer. Dediğim gibi kendinle vakit geçirebileceğin çok zamanın var. O yüzden ben Ankara’yı çok seviyorum. İstanbul mu Ankara mı diye sorarsanız Ankara derim. Çünkü burada dikkat dağıtacak veya katılacak çok fazla etkinlik var. Çok fazla dikkatim dağılabilir diye düşünüyorum burada.

Buse: Ankara’da Müzik nasıl peki?

Görkem: Ankara’da müzik eskiden daha canlıydı. İnsanlar bir şeyler yapmak için uğraşıyordu. Ama o zamanlardan beri Ankara’dan bir oluşum da duymadım pek. Takip ediyorum da açıkçası. Yeni birkaç tane grup var benim bildiğim. Bir tanesi Alarga. Gerçekten de gelecek vaat ettiklerini düşünüyorum. Aslında konser olarak da olsun. İstanbul’da biraz ünlenmiş insanlar geliyor buralara. Öyle yeni bir şey pek duymuyoruz. Zaten mekan da çok fazla yok Ankara’da. Bir If var bir de elektronik müzik adına Kite var. Bunun dışında konser için gidilebilecek çok da mekan yok.

Buse: Kendi kitlesini oluşturan bir alternatif sahne yok yani.

Görkem: Kesinlikle yok.

Buse: Senin sahnene dönelim. Sen sahneye çıkmaya Dj olarak başladın degil mi?

Görkem: Sahneye ilk çıkışıma gidersek çocuk korosundan beri sahneye çıkıyorum. Sonra lisede okul konserleri… Sonra 2005-2006 sezonunda başladığım bir cover grubum vardı. Transpoze diye bir grup. Onlarla birlikte üç sene boyunca bir sürü yerde sahne aldık. Türkiye’de neredeyse bütün şehirlerde çalmışızdır ama bar grubuyduk o zamanlar. Coverlar yapıyorduk. Kendi bestemiz vardı. Onunla Kral Tv’de o zamanlar Umut Kuzey bir program yapıyordu, Konuşarock diye. Ona katılmıştık, canlı yayına çıkmıştık. Sahne her zaman aktifti benim için. Ama bu elektronik müzik ile sahneye ilk Dj olarak çıktım. O zamanlar dubstep müziğini çok beğeniyordum. Yaklaşık bir sene ya da bir buçuk sene dubstep dj’liği yaptım. Sonra downtempo şarkılar beğeni listemde öne çıkmaya başladı. Daha sonra zaten üretmek istiyordum downtempo üzerine. Dj’likte de bir süre başkalarının müziğini çalmak birazcık üzmeye başladı beni. Ben de yapayım. Benim de olsun böyle şarkılarım dedim ve sonra tamamen Jr. Projesine odaklandım. Ama yine de Dj set çalıyorum arada hoşuma gidiyor. Hem yüksek sesle müzik dinlemek hoşuma gidiyor hem de bulduğum yeni şarkıları insanlarla paylaşmak, yorumlarını almaktan mutlu oluyorum.

Ahmet: Peki bu çeşitlik nereden geliyor? Baktığımız zaman korolar bir yanda, cover grubun bir yanda dubstep Dj’liğin bir yanda bir yandan da Aşık Veysel coverı?

Görkem:  Ben Türk müziğini seviyorum aslında. O Türk makamları garip bir şekilde çok hoşuma gidiyor. Nedenini ben de bilmiyorum ama derin hisler olduğunu düşünüyorum o müziklerde. Büyük bir fanı değilim ama hep çeken bir kısım var. Uzun İnce Bir Yol’dayım coverında da öyle bir şey denemek istedim. Nasıl bir şey ortaya çıkar diye. Ambient’a nasıl uydurum? Uydurursam nasıl bir şey çıkar ortaya? Sonra da benim hoşuma gitti ve insanlarla paylaşmak istedim. İnsanların çoğu da beğendi. Hoş bazıları fazla karanlık buldu; zaten Uzun İnce Bir Yoldayım karanlık bir şarkı sen iyice dibe sokmuşsun gibi ama. Genel olarak beğendiler. Sen nasıl buldun?

Ahmet: Ben de beğendim.

Görkem: Türk müziğini beğenirim dedim ama zaten bu Pop piyasası değil. Eskiler.

Ahmet: Hande Yener’i çok beğeniyorum duymayacağız yani senden.

Görkem: Asla. Halk müziği olsun Sanat müziği olsun oralardan bahsediyorum. Ozanlardan bahsediyorum.

Buse: Kimlerden etkileniyorsun peki? Etkilendiğin isimler?

Görkem:  Yani… En baştan beri hep Tom Yorke aşığı oldum. Hala da öyle. Çok büyük bir insan olduğunu düşünüyorum. Dünya müziğine büyük bir katkısı olduğunu düşünüyorum Thom Yorke’un her anlamda. Deliliği olsun, müzisyenliği olsun, yaptığı hatalar olsun sahnede, yani çok başarılı bir adam, çok vizyonlu bir adam. Thom Yorke benim için çok başka bir yerdedir o yüzden. Bunun dışında Boards of Canada’nın çok büyük hayranım. Massive Attack tabi ki çok büyük bir grup.  Robert Del Naja idollerimden birisiydi.  Vokal tekniği açısından da böyle onu dinlerdim. Böyle olmalı vokal derdim; fısıldamalı rahatlatmalı diye. Onun dışında yenilerden çok fazla var, hepsinden çok fazla ilham aldığım şeyler var ama şu an böyle bitmez yani saysam.

Buse: Teşekkürler. Bizi bekleyen sürprizlerden bahsedecek miyiz acaba?

Görkem:  Yeni projeler sürpriz olsun. Eğer başarabilirsek gerçekten hepimiz için  çok büyük sürpriz olacak.

Ahmet: Böyle bir de tatlandırdın sürprizi.

Buse: Meraklar meraklar.

Buse: Yurtdışı projesi var mı peki? O da gizli değilse? *gulusme*

Görkem: Evet yani şu anda yurt dışına doğru bir ilerleme kaydetmek istiyorum; yurt dışında zaten ambient müzik çok ünlü bir şey. Yıllardır yapılan bir şey.

Ahmet: Yurtdışı demişken Defile’de arka planda şarkının çalınması var bir de?

 

Görkem: Bana da bir arkadaşım yolladı linki .Bad Panda Records çok büyük bir network. Birçok firma bunu takip ediyor, Vogue da bunlardan bir tanesi. Benimle birlikte birkaç sanatçının daha şarkılarını kullanmışlar Bad Panda Records’tan yayınlanan. Yani inanılmaz bir şey bu. Ben şok oldum. Paris Fashion Week’te çünkü. Hiç beklemiyordum. Ama şöyle de bir şey var, müziği yaparken siz hiç şey beklemiyorsunuz, “abi inanılmaz bir hit oldu” demiyorsunuz. Siz bütün duygularınızı ortaya atıyorsunuz, acaba oldu mu diye düşünüyorsunuz. Sonra insanların tepkilerini alana kadar böyle kendi kendinize sorarak geçiyor. Hiçbir zaman böyle tam anlamıyla işte benim için bitti bu müzik, bu şarkı oldu daha iyisi yapılamaz diyemiyorum. Çünkü bir şarkı yaptıktan sonra kafamda bin tane soru işareti, acaba şunu çıkartsam mı, şöyle mi yapsam böyle mi yapsam derken en son dayanamayıp atıyorum Soundcloud’a, artık oynamayayım bununla diye.

Ahmet: Peki, şarkılarının defile olsun ya da dizi olsun böyle yerlerde kullanılmasına bakış açın nasıl? Şikayetçi olur musun?

Görkem: Asla rahatsız olmam hatta çok sevinirim. Yaptığım bir şey birinin çok hoşuna gitmiş ve yaptığı başka bir şeyin üzerine koymuş. Zamanında Ocean remixleri için bir EP yayınlamıştım ama hala Ocean’a remix yapmak isteyenler var. 15 -16 yaşında bir çok prodüktör Soundcloud’tan mesaj atıyor. Şarkıya remix yapabilir miyiz? Herkese yolluyorum ben de şarkıyı. Birine en ufacık bile bir ilham verme ihtimalim varsa bu inanılmaz bir şey benim için. Birilerinin benden ilham almak istemesi beni inanılmaz mutlu ediyor. İsteyen herkes istediği kadar kullanabilir şarkılarımı. Hiç bir sınırlamam ve ya rahatsızlığım olmaz hatta üzerine çok da mutlu olurum.

Buse: Senin gibi 10 tane adam lazım piyasaya. Çünkü bazen “beatmaker” yazan isimlerin şarkılarının altında “hiçbir rapçinin beatlerimi kullanmasını istemiyorum.” gibi yazılar yazıyor.

Görkem: Kötü işte. Benim de başıma böyle bir şey gelmişti. Evenings diye ambient müzik yapan bir sanatçı var, Kanada’dan. Onun bir şarkısı benim inanılmaz hoşuma gitti ve ben sevdiğim şarkıların üzerine vokal yapmayı çok seviyorum. Ben de onun albümünü satın alıp o şarkısının üzerine vokal kaydettim. Adama yollamadan öncede on, on beş arkadaşıma yolladım, nasıl bir baksanıza iş görür mü görmez mi falan çünkü çok beğendiğim ve takip ettiğim birisi Evenings. Ve ona mail attım. “Ben senin şarkının üzerine vokal kaydettim,umarım beğenirsin” diye. Bir yerde de yayınlamadık yani hiçbir şekilde. Bana gelen mail çok kötü bir maildi, çok üzüldüm: “Eğer bu şarkıyı bir yerde yayınladıysan hemen derhal siliyorsun, asla istemiyorum.” Çok üzüldüm ben de. Zaten yayınlamamıştım, çok hoşuma gitti böyle bir şey yaptım diye yolladım maili. Çok üzmüştü beni. Özellikle Avrupa Amerika’da böyle şeylerin olması ki oradaki insanların vizyonlarının çok daha geniş olduğunu biliyoruz, düşünüyoruz. Çocukluktan beri böyle bir kültürle büyütüldükleri için.

Buse: Yedim şarkını deseydin. Onun için diyorum senin gibi on adam olsa sektör kalkınır beraber bir sürü uretim yapilabilir.

Görkem: Ben çok istiyorum. Zaten Türkiye’de bulduğum her müzisyenle bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Kıstırıyorum köşeye. Ama çoğuna da yaklaşamıyorum, çözemiyorum bakış açılarını. Yaptığım müziği beğenmiyor olabilirler. Tabiki ona saygı duyarım. Yaptığım müzik en iyi gibi bir iddiam da yok ama yakın bulduğum insanlarla bir şeyler yapmak istiyorum Beğenmedim de diyebilirsin, ben de bazen bir şey hissedemedim yolladığından diyorum. Bana da bir çok kişi, bir çok şarkı yolluyor üzerine vokal yapar mısın diye. Ben de diyorum ki güzel müzikse tabi ki yapmak isterim. Güzel ya da kötü olması da önemli değil aslında. Üzerine bir şey hissedebiliyorsam, güzel bir şey çıkacağını düşünüyorsam zaten çok isterim bunu yapmayı. Bazen de olmuyor, üzerine bir şey bulamıyorum ya da ne bileyim hissedemiyorum. Bazen istediğim yere dokunamıyor bazen de benim beceriksizliğim. Yapamadım diyorum. Türkiye’de verilen karşılıklar ise komik. Biz istemiyoruz, biz sadece tek başımıza çalışırız, başka insanlarla iş yapamıyoruz gibi. Böyle şeyler duyduğu zaman insan üzülüyor çünkü gerçekten alternatif sahnede çok az insan var bu iş yapmaya çalışan uğraşan, bi yerlere gelmeye çalışan, sahneyi bi yerlere taşımaya çalışan. O yüzden herkesin birbirine destek olması mükemmel bir şey. Belki de o zaman asıl piyasayı ele geçirme gibi bir durum olabilir. Tabi hemen değil bundan 10 sene sonra. Yine de şu andaki  alternatif sahnede üretmeye çalıştığımız şey pop piyasasını çoktan aşmış durumda bilgi olarak ya da ne bileyim vizyon olarak. Türk pop piyasası kendini tekrar ediyor bunu hepimiz biliyoruz.

Ahmet:  Yurtdışına bakıyorsun zaten yavaş yavaş oldu alternatif sahnenin ana akımı ele geçirmesi. Buraya da yavaş yavaş gelecek

Görkem: Buraya da 10 sene içinde gelir.

Ahmet, Buse: Umutlarımız hep bu yönde. Teşekkür ederiz bu güzel muhabbet için.

11050924_10206222994597473_1550433185_n