VASATLIĞIN DORUKLARINDA: THE CHAINSMOKERS

Bu aralar The Chainsmokers adını ne kadar sık duyuyoruz, değil mi gerçekten de?

Adını duymuyor olsak bile şarkıları radyoda çaldığında istemsizce kulak misafiri oluyoruz, eğer sosyal medyada Amerikan pop dünyasını ilgilendiren hesapların yazılarında bu sefer hangi şarkılarının en çok dinlenenler listelerinin üst kısımlarında aldığını okuyoruz, bu yazıların altında ise farklı fan gruplarına dahil; çoğu zaman hayranı oldukları ünlünün fotoğraflarını sahiplenmiş hesapların bu ikiliden ne kadar nefret ettiklerini oldukça dolu bir ağızla tekrar ettiklerine şahit oluyoruz.

2016 ve sonrasının belki de en beklenmedik atağının sahibi The Chainsmokers: dünyanın — en azından internet dünyasının — çoğunluğu Beyonce’nin, Lady Gaga’nın, herhangi birisinin yeni albümü; konseri, seçim propagandasıyla ilgilenirken onlar 29 Temmuz 2016 tarihinde,  Halsey ile yayınladıkları “Closer” şarkısı ile Billboard Hot 100’ün bir numarasına ulaşmayı başardılar ve haftalar boyunca da orada kaldılar. Peki nedir bu grubun başarısının sırrı? Tüm müzik dünyası, kolektif bir şekilde kendilerinden hoşnutsuz gözükür ve kanlı bıçaklı hayran grupları bile onlara karşı birleşip nefret kusarken, Alex Pall ve Drew Taggart ikilisini bu kadar sevdiren nedir Amerikan ve dünya dinleyicisine?

EDM’in atağa geçtiği 2013 yılının sonunda #SELFIE isimli şarkılarını yayınladıklarında ve yine şu andakine benzer bir tepki ile karşılaştıklarında — yüksek dinlenme sayıları ve beraberinde gelen derin bir nefret — Drew Taggart ve Alex Pall hiçkimseydi; ancak aynı kendilerini duyurdukları müzik türünde olduğu gibi onların da yükselmesi belli bir noktadan sonra kaçınılmazdı. Hatta, kendileri, 2016’da çıkarttıkları Roses ile EDM’i terk edip future bass olarak bilinen yeni bir türün yaygın hale getirilmesini sağlamayı bile başardılar.

Bana soracak olursanız, bu sorunun cevabını kendileri, Interview dergisi ile 2016 senesinde yaptıkları bir röportaj sırasında veriyorlar: Taggart’a göre amaçları, “indie müzik, pop, dans müziği ve hip-hop arasındaki çizgilerin bulanıklaşmasını sağlamak”. Bu amaç, onlara aynı zamanda kendilerinin de çok farkına varamadıkları; kimliklendirilmemiş bir müzik tarzına sebep oluyor. Herhangi bir genre içerisinde yer almamış parçalar genel kültür ve toplumsal yapı içerisinde de ekstremlere ulaşamayan, dolayısıyla da kimseyi rahatsız etmeyen, radyoda çalındığı zaman ne özellikle dinlenilen ne de beğenilmeyip geçilen bir yapıya sahip oluyorlar. Ne ikilinin kendilerine ilham olarak belirledikleri Pharrell Williams ve deadmau5, ne de kendileriyle aynı dönemde çalışan Diplo gibi isimler, bu alanda onlar kadar başarılı değiller: Diplo bile, ana uygun ve değişken tonlamasının arkasında şarkılarının kendisinin olduğunun anlaşılmasını sağlayacak ipuçları sıkıştırıyor yeterince dikkatli bir şekilde dinlemeyi bilenler için. Öte yandan, bir Chainsmokers şarkısının bir Chainsmokers şarkısı olduğunu anlamanın en kolay yolu:

  1. Sürekli radyoda çalıp çalmadığını hesaplamak
  2. Ne kadar basit olduğunu çözmek.

Ki, buradaki amacım basit müziğe eleştirel bir yaklaşımda bulunmak değil — en azından yıkıcı bir eleştiride bulunmak değil. Ancak burada anlaşılması gereken en önemli noktalardan birisi, pop müziğin kendisini daha büyük bir izleyiciye ulaştırma çabasının temelini oluşturan “basitleştirme matematiği”nin de ötesinde, Alex Pall ve Drew Taggart ikilisinin beyin yıkayıcı düzeyde bir sıradanlıkla notalarının girdiği kulakları esir ettikleri gerçeği. Belki de bu problem hakkındaki en iyi açıklamayı, 2017 senesinde çıkarttıkları “Memories…Do Not Open” isimli albümleri hakkında The Guardian’a yazdığı yorumda Damien Morris gözlemliyor: “[Memories…Do Not Open] albümü aynı anda hem kısa sürede hatırlanır hem de tamamen unutulabilir bir yapıt”.

Morris, eleştirisinin sonraki paragraflarında grubu yeni seçilen Amerika Birleşik Devletleri başkanı Donald Trump’a karşılaştırmadan da duramıyor: “yüzeysel, her zaman için ilhamlarına ihanet eden, üçüncü sınf bir kelime dağarcığı ve en yakındaki cüzdanları boşaltmaktan başka hiçbir amaca sahip olmayan bir yükseliş sevdası ile.”

Yine aynı albüm hakkında Entertainment Weekly için yazan Barry Walters grubun maddi açıdan başarısının gözardı edilmemesi gerektiğini belirtirken kullandıkları metodu “yumuşatılmış ve keskinliklerinden arındırılmış, mid-tempo, yakın çerçevede bir kolay dinleme formülü” olarak açıklıyor: “ama sanki kendi içinde tamamlanmış bir albümü değil de radyoda art arda çalan birçok hiti — ama birbirinden bağımsız hitleri dinliyormuşuz gibi.” Onun için, albüm içinde bir farklılık sayacağı Break Up Every Night — bir kulüp parçası bu da — dışındaki her parça modernize edilmiş ve reklamlaştırılmış bir Moby’den ibaret, ancak içlerinde sanatçının ruhani arayışını ya da müziğinde farklı bir tat bırakan Amerikan gospelinin esintilerini barındırmıyorlar.

Ancak belki de bu ikilinin en büyük sorunları şarkılarından değil, kendilerinden ve temsil ettiklerinden kaynaklanıyor. Kendilerini ilk seferde ünlü eden şarkının kadınları aşağılamaya ve onları özel olanlar ve olmayanlar olarak ikiye ayırmaya yönelik sözlerinin taşıdığı şovmen tavrı nasıl hala kimliklendirmelerinin büyük bir parçasıysa, kendilerini başka kimsenin anlayacak zekaya sahip olmadığı bir şakanın parçası gibi görmeleri de problemin başka bir yanı. Yaralı gönüller ve unutulamayan aşklar hakkında yazılan şarkılar her an karşımıza çıkacak şeyler ve onlara artık bir çoğumuz da alışkınız zaten, ve hatta benim için problem seslerinin ağır autotune yokluğunda ne kadar… kötü olduğu da değil, severek dinlediğim ve dans ettiğim şarkıcıların çoğunun da canlı sesleri oldukça ilgi çekici değil…

…ama Chainsmokers sıkıcı.

Kendilerini hem partici gençliğe hem de üzgün, tek aşkını bekleyen ve gönül acısı çekmekte olan erkeklere benzetmeye çalışmaları Drake’in kötü bir kopyası olmaktan ileriye gidemiyor. İşte tam da bu sebeple, #SELFIE her ne kadar sosyal medyanın sözde “en kötü” yanları hakkında yazılmış, “espritüelliği” ile bile o iğrenç yapışkanlıktaki ritmini affettiremeyen bir şarkı olsa bile Closer ondan bin kat daha kötü. Çünkü eğlenceli bile olmayan, sizde sözlerine eşlik etme isteği uyandırmayan bir şarkı. Sadece orada, çalıyor, ve siz de ne kanalı durduracak kadar nefret eden ne de eşlik etmek edecek kadar seven bir ruh haliyle bitmesini bekliyorsunuz. Büyük olasılıkla kötü bir şarkıdan daha da kötü olacak tek özelliğe sahip bir şarkı Closer, kötü derecede sıradan ve fark edilemez.

Peki bu kadar kötü bir ikili nasıl Grammy sahibi oldular diye soracak olursanız… umarım sormazsınız. Çünkü artık hepimiz biliyoruz ki Grammy’ler çok da yeteneği ölçen ödüller değiller. O da bir başka uzun yazının konusu olsun artık.

Yazıyı şu muhteşem tweet ile bitirmek istiyorum:

Yazı için Deniz Çakır’a teşekkürler.