Miami, deniz, kum, güneş ve okyanusun dibinde akıntıya kapılıp danseden sayısız ceset torbası… Amerika’nın en sevilen seri katili 27 Eylül‘de ekranlara geri dönüyor, hem de temposunu hiç sektirmeden.

En büyük savaşını topluma adapte olurken yaşayan Dexter Morgan, bir erkeğin hayatında yaşayacağı sınavları her sezon kendi üslubunda bize vermesini bildi şimdiye kadar. Abiyle, sevgiliyle, babayla, en sıkı dostla yaşanan çatışmalar, eğer amaç sosyal dünyada hayatta kalmak ise, kişi seri katil olsa bile hayatın bir parçası. Dexter’ın yeni sınavı ise eskilerini aratmayacak kadar çetin; kurduğu aile ve kendi öz çocuğu bu sefer çatışmanın odağı çünkü. Showtime’ın hazırladığı afişler çoktan Dexter fanatiklerinin takdirini kazandı. Önümüzdeki sezon, ekranların en sıradışı aile babasının dünyasına girmek bizi bekliyor.

Dördüncü sezon, minik Morgan’ın yanında bir de eski konuğu barındırıyor. Keith Carradine, 2. sezondaki Ajan Lundy rolüyle hikayeye geri dönüyor. “Trinity Killer” isimli katilin peşindeki Lundy’nin 2. sezonda kapladığı alan etkileyici olsa da hikayedeki ağırlığı fazla olamamıştı, yeni sezonda yüzünü tekrar görmek sevindirici.

Seyredenler hissetmiştir, Dexter’ın üçüncü sezonu müthiş kaliteli olmasına rağmen ana hikayeden üslup olarak farklı bir noktada duruyordu. Sürükleyicilik; birinci ve ikinci sezondaki Prison Break işi, “acaba yakalanacak mı?” deedirten, tempolu ilerleyişten ziyade daha karanlık, karakterler üzerinden gerilim yaratan (ve bu işi fevkalade bir kaliteyle kotaran) farklı bir yol izliyordu. Dördüncü sezon ile dizi tekrar ilk iki sezondaki temposuna geri dönecek gibi gözükmekte. Showtime, geçen sene dördüncü ve beşinci sezonun anlaşmalarını aynı anda yapmış. İki sezonluk bir anlaşmanın, bizi tekrar “katili kovala” aksiyonuna sokacağını düşünmek pek de yanlış bir tahmin olmaz.