TOP 10: THE STROKES

The Strokes, 7 senenin ardından yeni bir albüm ile döndü. Açıkçası bir önceki albümün yayınlanışını hatırladığımda kendimi biraz yaşlı (öhm, yetişkin diyelim ya da) hissediyorum. Grubun ünü ise bu süre zarfında hiç değişmedi. Julian Casablancas ve ekibi, herkes için hâla kötü albümler yayınlayarak Is This It’i bir türlü yakalayamayan o grup. Bende ise her yeni albümlerini 1 sene sonra dinlediğimde sevdiğim için delicesine kafa karışıklığı yaratıyorlar. (Affet beni, Comedown Machine) Dünyanın aynı anda en “overrated” ve “underrated” grubu diyebilir miyiz kendileri için?

Yeni albüm şerefine imkansızı başarmaya çalıştık ve The Strokes’un diskografisindeki en iyi 10 şarkıyı seçtik. Bu listenin hazırlanması sırasında sıkı seçimler yapılmak durumunda kalınmış ve birkaç damla gözyaşı dökülmüştür.

10. You Talk Way Too Much (Room on Fire – 2003)

İlk albümün kompleks gitar riff’lerinin ardından bu şarkının stabil tınısını duyduğunuzda şaşırıyorsunuz. İlk nakaratın sonundaki Nick Valensi solosuna kadar tabii ki. Nakaratta şarkının adını söylerken Julian Casablancas’ın sesindeki pes etmişlik ve umutsuzluk kendi suçunu kabullenen biri gibi tınlıyor.

9. Electricityscape (First Impressions of Earth – 2006)

İlk iki albümün popülerliğinin ardından The Strokes’un ilk kez yere gömülmeye başladığı dönemler.  Diğer albümlere göre daha karanlık olması ile öne çıkıyor First Impressions of Earth. Fab Moretti’nin anksiyete yaratan davulları eşliğinde yalnız birinin şehir ile olan ilişkisine tanıklık ediyoruz. Diskografideki en poetik şarkılardan biri.

8. You Only Live Once ( First Impressions of Earth – 2006)

Bu şarkının sadece grubun kariyerinde değil, yetişkinlik öncesi dönemde bu şarkıyı ilk kez dinlemiş olan herkesin hayatında yeni bir dönem açtığını düşünüyorum. Bu şarkının sizde özel bir yeri varsa başkaldırışınızın marşı olmuştur bile. Ancak iç dünyanızda çok büyük ihtimalle müzik videosundaki gibi koyu bir zifir içerisinde boğuluyorsunuzdur.

7. What Ever Happened? (Room on Fire – 2003)

İlk albümün ardından gidebilecekleri son nokta belki de bu kayıttı. Jules ise ironik bir şekilde olan biteni sorguluyor. Albümün ilk single kaydı Reptilia öncesinde beklentilerinizi toparlayıp kendinizi olacaklara hazırlıyorsunuz.

6. Call it Fate, Call it Karma (Comedown Machine – 2013)

Grubun en hakkettiği ilgiyi göremeyen şarkısı ve en iyi albüm kapanışı. (Üzgünüm, Take it or Leave it) The Strokes’un imza tınılarından uzaklaşıp başarılı olabildiği nadir anlardan biri. Bu durumu 5 kişilik bir ekip olmalarına rağmen her detayını minimalde tutabilmelerine bağlıyorum.

5. Bad Decisions (The New Abnormal – 2020)

Yeni albüm, ilk single. Bu şarkının ortaya çıkmak için 13 sene geç kaldığını düşünüyorum. Room on Fire’ın hiçbir zaman sahip olamadığı melodi… Nakaratın ardından gelen Valensi ve Hammond, Jr riffleri ile belki de zamanın aslında hiç geçmediğini düşünüyorum.

4. Partners in Crime (Comedown Machine – 2013)

Grubun deneysel ile kendi köklerini en iyi şekilde harmanladığı albüm Comedown Machine. Partners in Crime’a Is This It döneminden çıkabilecek bir şekilde başlarken pop tınılarına doğru geçiş yapıyoruz. İlk defa dans arası…

3. Under Cover of Darkness (Angles – 2011)

Grubun dördüncü uzunçaları tüm bildiklerimizi bir kenara atıp bize yepyeni bir dönem sunmuştu. Angles her ne kadar modern synth vari kayıtları ile bizi kandıramasa da bu şarkı ile listemize üstten tek girişini yaptı. İnsanı bir türlü bırakmayan nakaratı, gelmiş geçmiş en iyi riff ile grubun o döneme kadar yayınlanan hiçbir albümüne ait hissettirmeden en Strokes şarkısı unvanına sahip oldu.

2. Someday ( Is This It – 2001)

Someday, 2000’lerin başındaki NYC gençlik ruhunu temsil eden bir şarkı olarak biliniyor. Ancak zamansız ruhu ile 2015 döneminde lise arkadaşlarım ile birlikte bugün bile bağlı kaldığımız bir şeyi bize öğretti: Yalnız durdukça birlikte düşersiniz.

1. New York City Cops ( Is This It – 2001)

Bu şarkı albümün genel versiyonunda bulunmuyordu bile ilk dönemde. Ancak NYC yer altı kültürünün temsili ile dikkat çektiğinde herkes kulak kesildi, dahiliği ile müzik sahnesinde unutulmaz bir yer edindi. 80 yaşında bile bu şarkı eşliğinde tepinebilmek istiyorum.