20141119_215316

Dün gece Lykke Li, İstanbul’daki ikinci konseri için Babylondaydı. Bu yıl beni en çok heyecanlandıran etkinliklerden biriydi, o yüzden kaçırsam muhtemelen çok üzülecektim. I Never Learn albümünün fazlasıyla hüzünlü havasını da çok sevmiştim, hatta bu yılki favori albümlerimden biri diyebilirim. Albümün havasına yakışan sade, karanlık ve genel anlamda üzücü bir konser bekliyordum ve Lykke Li beklentilerimi gayet güzel karşıladı.

Saat 9 buçuğa doğru mekana vardık. İçerisi oldukça kalabalıktı diyebilirim. Daha önce Babylon’da Cults’ı izlemiştim ve tam konser saati gitmeme rağmen en önde izleyebilmiştim. Bu sefer en arkalardaydım. Bu kalabalığın salı günkü konserde de olduğunu düşünürsek çok daha sağlam bir tanıtımla Lykke Li Black Box’ı veya Küçükçiftlik Park’ı doldurabilirmiş gibi geldi bana. Bu dönem gelen en büyük isimlerden biri olmasına rağmen konserler habersizce geçti ve gitti siz de fark ettiyseniz. Fakat ufak ve samimi bir mekanda olmasının konsere olumlu etki ettiğini de söyleyebilirim. Lykke Li gibi birine böyle bir konser daha çok yakıştı gibi.

Konsere gelirsek; Lykke Li yaklaşık 15 dakikalık bir gecikmenin ardından sahnedeydi. Üstünde siyah, muhtemelen kadifeden uzun bir cüppe vardı. Açıkçası tahmin ettiğimden çok daha güzeldi. Konseri son albümün açılış parçası I Never Learn ile açtı, Sadness Is A Blessing ve son albümden favorim olan Just Like A Dream ile devam etti. Daha ilk 3 şarkıda vurulmuşa döndük, hüzünlerden hüzün beğendik.

20141119_221232

No Rest For The Wicked ve Silent My Song’un ardından sıra daha önce haberini de verdiğimiz Drake cover’ına geldi. 2013’ün en sevdiğim şarkısını bir de Lykke Li‘den dinleyecek olmam konser için en çok heyecanlandığım şeylerden biriydi. Lykke Li, Hold On We’re Going Home’u tahmin ettiğim gibi harika bir şekilde coverladı. Konserin en vurucu anlarındandı gerçekten. Ayrıca bir şarkının sonunda Started From The Bottom’ın, birinde de Drunk In Love’ın melodisine de yer verdi. Kendisi büyük bir Drake ve Beyoncé hayranı sanırsam.

Sleeping Alone, Gunshot ve Never Gonna Love Again derken Lykke Li son albümün neredeyse tamamını çalmış oldu. Ben setlist’i başarılı buldum. İkinci albümün en sevilen parçalarının neredeyse hepsini çaldı, ilk albümden ise bir tek Little Bit’e yer verdi. Zaten kendisi ilk albümünü hiç sevmediğini belirttiğinden pek şaşırtmadı bu durum. Fakat Silent My Song yerine Jerome’u söylese ve Love Me Like I’m Not Made Of Stone’a da yer verse daha mutlu olabilirdim sanırım.

Konserin en coşkulu anları tahmin edebileceğiniz üzere I Follow Rivers’ta yaşandı. Şarkıya pek çok kişi minik danslarla ve şarkının meşhur nakaratını söyleyerek eşlik etti. Fakat kitle genel olarak fazlasıyla durgundu, şarkılara eşlik eden çok fazla insan yoktu. Lykke Li de arada salınmaktan ve pek hoşuma giden el hareketlerini konuşturmaktan fazlasını yapmadı. Teşekkür etmek ve “Şimdi şu şarkıyı çalacağım” demek dışında çok fazla da konuşmadı, gülmedi. Ufak ışık şovları hariç konserde görsellik de yoktu, arkaya yansıtılan herhangi bir görsel, video vs. yoktu. Zaten bunların hiçbirine gerek de yoktu, konserden beklediğimiz ve istediğimiz tam olarak buydu. Yerimizde durarak, mest olmuş bir şekilde Lykke Li’yi izledik tüm konser boyunca.

20141119_225129

En hareketli şarkıları arasında sayabileceğimiz Rich Kid Blues ve Get Some ile Wounded Rhymes dönemi anılarımız bir kez daha canlandı. Ardından sahneden inen Lykke Li, birkaç dakika sonra geri döndü ve Heart Of Steel ile girilen son bir “azapçılık” ve teşekkür seansının ardından konser bitmiş oldu. Tıpkı son albüm gibi kısa, alabildiğine hüzünlü, duru ve güzel bir konserdi. Çıkışta bastıran yağmur da gecenin tuzu biberi oldu.

Son olarak; en son Black Box’ın müthiş akustiği ve ses sisteminde Chet Faker’ı izlediğimden mi bilmiyorum ama konser ses konusunda biraz sıkıntılıydı gibi geldi. Arada Lykke Li‘nin sesi boğuklaştı, diğer enstrümanları duyamadığımız oldu, cızırtılar yaşandı. Bunların haricinde gerçekten çok güzel bir konserdi.