Sandık‘tan çıkan soru işaretleri



Türkiye’nin en özgün müzik serüvenlerinden biri Hayko Cepkin‘inki. Ülkede neredeyse var olmayan bir müziği buraya uyarlayarak ama en çok da dış görünüşünün üstüne kuvvetli bir kişilik imajı çizerek elde edilmiş bir başarı. Hiç dinlemeyen bir insana bile “Ama çok delikanlı be baba!” dedirtmesini sağlayan bu imajı temelde tek bir kelimede özetleyebiliriz: Samimiyet. Fakat üçüncü albümü “Sandık”ı dinlerken insan bir an durup bu samimiyeti sorgularken buluyor kendini. TRT‘ye ilâhiden sonra bol bol tasavvufî, arabesk ögeler içeren ve verdiği mesaj vasatı geçemeyen bir albüm Hayko cephesinde bir şeylerin değiştiğinin göstergesi mi?

Soru işaretlerini yaratan şeyden, “Sandık” albümünden başlayalım. “Ölüm” konsepti etrafında şekillendirilmiş 9 şarkıdan oluşan albüm için Hayko Cepkin‘in vokal konusunda kendini brutal dışında en çok zorladığı, en geliştirdiği albümü diyebilirken müzikal açıdan bir “Tanışma Bitti” olmadığını da eklememiz gerekir. Arabesk, tasavuf müziği ve gotik ögeler insanın kulağını tırmalamayacak şekilde bir araya getirilmiş. Beslenilen müzikler ve söz yazım tarzına baktığımızda konsept için uygun, yurt dışındaki grupların kilise müziği ile yarattığı mistizmin benzeri yaratılmaya çalışılmış. Fakat şarkıları, beslenilenlerin doğaları gereği taşıdıkları mesajlar ve şarkı sözleriyle birlikte değerlendirdiğimizde hissettiğimiz Hayko Cepkin veya herhangi bir rock grubunu dinlediğimiz değil; adeta lisede “kültürel zenginliğimiz” söz öbeğini her konuya bir şekilde sokmayı başaran boğuk sesli bir edebiyat ya da din kültürü öğretmenini dinlediğimiz. Mesajların basitliği, alışılmışlığı ötesinde veriliş şekillerinde bile herhangi bir anlamlı yeniliğe gidilmemesi insanda bir kitle kaygısı şüphesi uyandırıyor doğrusu ilk başta.

Daha net anlaşılması için şarkılardan örnek verirsek, aynı zamanda çıkış parçası da olan “Yol Gözümü Dağlıyor’‘ parçasında bir anda ölüm düşüncesiyle karşılaşan ve bunun tedirginliğiyle kıvranan bir insan görüyoruz fakat karaktere o kadar düz yaklaşılmış ki ezbere şarkı yazan bir arabeskçiye konu verilse benzer bir şarkı ortaya çıkardı yine. Konuyla ilgili bir Hayko yaklaşımı veya değerlendirmesi alamıyoruz şarkıdan. “Gelin Olmuş” şarkısındaki yüzeysel duyarlılığından sonra “Balık Olsam” şarkısında “Senin de bugün bir derdin var/ Bunu bilmek malesef şeyimde değil” şeklinde bir anda umursamazlığa geçmekle beraber neden sansür ihtiyacı hissettiğini ise anlayamadım. “Doymadınız”da da Stv‘de sıkça rastladığımız “kana bulaşmış, refah içindeki kötü adam” gibi basit bir hedefe saldırmayı da bir isyan, muhalif bir duruş ya da en basitinden göz açmak olarak göremiyorum maalesef. Diğer şarkılarda da benzer kısırlık, “Cennet Yolunda 100 Öğüt” darlığı devam ediyor.

Belki de fazlasını beklemek zaten yanlış. Şöyle bir bakarsak, dış görünüşü ve brutal vokali dışında Hayko Cepkin imajında bu ülke için tabu yıkan denebilecek ne var? Röportajlarından gördüğümüz; insanlarla çok sıkı dostlukları olan, sohbeti iyi, yamuk yapmayan, normal bir mahallede normal bir hayat yaşayan, sağlam Beşiktaş’lı, renkli bir çoçuk… Dış görünüşü ve vokalleriyse onun dikkat çekmesini sağlayan zararsız oyuncaklar… Denmesin ki görünüşüyle toplumda bir alışkanlık, bir kanıksama, bir özgürlük yaratıyor. Bu ülkede nasıl kimse Huysuz Virjin‘den alışıp da oğlunun kadın kıyafeti giymesine, Bülent Ersoy‘dan görüp cinsiyet değiştirmesine, Cemil İpekçi‘den görüp homoseksüel olmasına izin vermediyse, hoşgörü göstermediyse, Hayko‘nun imajına da böyle bir kabul gösterilmeyecektir. Hayko Cepkin kendisi ne kadar rahat, özgür veya tutarlı bir hayat sürerse sürsün, kendisine ait değerler yerine “yapay bir sufî”lik pompaladığı sürece karikatürize edilmiş bir şarkıcıdan daha fazlası olamayacaktır maalesef.

“Mahallenin enteresan delikanlısı” etiketinin arkasına sığınarak ülkede genel bir kabul görmek, bununla özgürce müzik yapabilmek hoş gözükse de, Hayko Cepkin son albümüyle “söyleyecek sözü olan insan” etiketini yitiriyor ve kafalarda samimiyet soruları yaratıyor. İşlerinin her yönüne son derece titiz yaklaşan ve ülkede ihtiyacını hissettiğimiz şekilde müziği bir proje olarak gören Hayko‘nun sanırım bir şeylerin üstünde daha titiz düşünmesi gerek. Umarım “Sandık”ı O’nu “consume, obey, die” sığlıyla “tozlanmış tasavvuf edebiyatı” sığlığı arasındaki derin sulara taşıyabilir. Yoksa starlık ışığına doğuştan sahip birinin eğlence dünyası ve kültürel çekişmeler arasında oyuncak olup yitişini izleyeceğiz.