Hozier’ın geçtiğimiz yıl son albümü “Unreal Unearth”ü yayımlamasının ardından başlayan arayışım beni Lido Sounds’a getirdi. Tüm yıl boyunca bana yakın olan tüm konser duraklarına gitmemi engelleyen bir şeyler oluyordu ve bir türlü Hozier’ı canlı izleyebileceğim bir tarih bulamıyordum. Sonunda birkaç hafta önce Hozier’ın Lido Sounds 2024’te sahne alacağını öğrendim. Üç saatlik bir yolculuk yapmaya değer mi, yoksa daha yakında bir konser mi beklemeliyim diye düşünürken, bir arkadaşıma bahsettim. Onun da çok heyecanlanması üzerine hemen biletlerimizi aldık ve yolculuğumuzu planladık. Festival 27-30 Haziran tarihlerinde gerçekleşiyordu ve dört gün sürüyordu, ama biz sadece 28 Haziran’daki programa katıldık.
Şehre ulaştığımızda bir iş günü öğle saatleri olmasına rağmen her yer festivalin etkisiyle dolup taşıyordu. Bu festivalin ikinci kez gerçekleşiyor olmasından mıdır bilmiyorum ama soundcheck sesleri şehrin merkezine kadar ulaşıyor olmasına rağmen yerli halk ise hiç rahatsız görünmüyordu. Hatta konuştuğum herkes festival için heyecanlı olduklarını söylüyordu.
Festival alanı, Avusturya’nın Linz şehrinde, Tuna Nehri’nin hemen yanında konumlanmış, merkeze yakın bir etkinlik alanıydı. Bu alanın çok küçük bir kısmının yeşil alan olması, sıcak yaz günlerinde gerçekleşen etkinlikler için bir dezavantaj ve biz de bunu ilk elden deneyimlemiş olduk.
Etkinlik alanına giriş sorunsuzdu. Büyük bir kalabalık olmasına rağmen bilet kontrolü sırası birkaç dakikadan uzun sürmüyordu. Festival alanında onlarca stand kurulmuştu. Birçok festivalde olduğu gibi, burada da herkese hitap edebilecek yiyecek-içecek standları bulunuyordu. Büyükçe bir merchandise standı da vardı ve yine sıra çok hızlı ilerliyordu. Tuvaletlerin sayısı yeterliydi. Tek sorun içme suyu çeşmeleriydi, maalesef her seferinde en az 15 dakika beklemek zorunda kaldık.
Konserler, etkinlik alanının iki kenarında konumlanmış iki sahnede gerçekleşiyordu. Performansların aynı anda olmamasına özen gösterilmiş olsa da 10-15 dakikalık çakışmalar esnasında diğer sahnedeki performans da biraz duyuluyordu.
Etkinliğin çoğunu ana sahnede geçirmiş olsam da diğer sahnede de Anaïs ve TRÄNEN performanslarını dinleme şansı buldum. Anaïs harika bir performans sergiledi. Günün ilk performanslarından biri olmasına ve güneşin en tepede olduğu öğlenin en sıcak saatlerinde sahne almasına rağmen dinleyiciyi hareketlendirmeyi başardı. Grubun birbiriyle iletişimi de çok sempatikti. Kendisini yakında daha büyük sahnelerde göreceğimizden eminim. Benjamin Clementine’ı izlemek üzere diğer sahneye geçmeden, Chemnitz merkezli grup TRÄNEN’in sadece ilk iki şarkısını duyma fırsatım oldu. Canlı performansını tekrar görmek isteyeceğim bir grup.
Benjamin Clementine performansına saat 16:00 gibi başladı. Bu sırada güneş tam ana sahneyi vuruyordu. Hem dinleyiciler hem de Benjamin Clementine ve grubu bu durumdan şikayetçiydi. Performans sırasında her birkaç şarkıda bir, sıcaktan bir iki dakika ara vermek zorunda kalıyorlardı. Bu sırada da güvenlik görevlileri seyircilerin arasında dolaşıp su dağıttı. Sıcağa rağmen Benjamin Clementine’ın performansı çok etkileyiciydi. Seyircilerine sanki bir orkestra şefi gibi komutlar vererek hepimizi performansın bir parçası haline getirdi. Grubunun tüm performans boyunca kendisini ve verdiği işaretleri izleyip improvizasyonlarına uyması, başka bir örneği olmayan bir performans izlediğimizi gösteriyordu. “Condolences” parçasını çalarken bazı kelimeleri seyircilere sorup Almancaya çevirerek söylemesi herkesi eğlendirdi. Performans nefes kesici olsa da hepimiz sonunun gelmesini istedik gibi hissettim, çünkü bütün performans boyunca bize arkadan vuran güneş Benjamin Clementine ve grubunun direkt yüzlerine vuruyordu. Bu şartlar altında bir performans sergilemenin zorluğunu hepimiz fark ettik diye düşünüyorum.
Kısa bir aranın ardından Gossip sahnedeydi. Grubun tamamı hasta olmasına rağmen performansları çok iyiydi. Beth Ditto’nun hasta olmasına rağmen vokal performansı ve tümüyle kendisi gerçekten büyüleyiciydi. Şarkıların arasında sürekli seyirciyle iletişim kurdu, hepimizi çok güldürdü. Hatta bu yazıyı bitirir bitirmez son röportajlarını izleyeceğim.
Saatler 19:00’u gösterirken Hozier sahnedeydi. Performansına, eğer güneşten ötürü alev alırsa alanı terk etmemiz için güvenlik görevlilerini takip etmemiz gerektiğini söyleyerek başladı. Performans “Eat Your Young” ile başladı, ekranda patlamalar, silahlar ve birçok savaş imgeleri vardı. Kalıcı ateşkes için yapılan protestoları ve çabaları açıkça desteklediğini bildiğim için acaba konserde de bu konuda konuşacak mı diye meraklandım. Daha sonra ilk albümünden çok sevilen “Jackie and Wilson”, “From Eden” ve “To Be Alone”u çaldı. Bütün şarkılarda gitarını değiştiriyordu. Turnede kullandıkları tüm gitarların görsellerini bulabilirsem Instagram hesabımızda paylaşacağım. “Wasteland, Baby!” ve “Unreal Unearth”e tekrar değindikten sonra debut albümüne geri döndük. Bu kez Hozier ve akustik gitarı sahnenin önünde tek başınaydı ve hep birlikte “Cherry Wine”ı söyledik. Performansın ikinci yarısında “Nina Cried Power”ı nasıl yazdığını anlatan, İrlanda’nın bağımsızlık mücadelesine, kadınların haklarını nasıl aldığını ve almaya devam ettiğine değinen ve tabii ki her gün ekranlarda gördüğümüz şiddete ve Filistin’in mücadelesine değinen uzun bir konuşma yaptı. Performansın sonuna doğru tüm ekibine tek tek teşekkür etti. Son olarak “Take Me to Church”ü çalıp sahneden ayrıldılar. Bütün performans nefes kesiciydi, her şarkıyı tüylerim diken diken olmuş bir şekilde izledim. Üzerinden 24 saat bile geçmemiş olmasına rağmen bir kez daha canlı izleyeceğim zamanı iple çekiyorum.
Hozier sonrası sahne önündeki alanı terk ederken, bu alana girmek için bekleyen hayatımda görmediğim büyüklükte bir kalabalık vardı. Parov Stelar’ın, hometown’ı Linz’de çok sevildiğini anlamış oldum. Bütün festival alanı dolup taşmıştı. Parov Stelar, grubu ile birlikte sahneye çıktığında herkes performansın sonuna kadar dans etti. Etraftaki restoranlar, kafeler ve hatta nehrin diğer kıyısı bile performansı dinlemeye gelenlerle doluydu.
Bu performans sonrası Lido Sounds, Lido Nights adını verdikleri DJ performanslarıyla dolu gece programına devam ederken festival alanından ayrıldık. Spontane bir şekilde ve çok beklentim olmadan gittiğim halde çok mutlu bir şekilde ayrıldım. Organizasyon neredeyse pürüzsüzdü. Sahne önünde aşırı sıcakta sıkışık bir şekilde saatler geçirmiş olmamıza rağmen görevlilerin ilgisi ve yardımları sayesinde sıkıntı yaşanmadı. Kesinlikle tekrar gitmeyi düşüneceğim bir festival. Siz de düşünürseniz, önümüzdeki sene sahne alacak birkaç isim çoktan açıklanmış durumda ve biletler de ekstra indirimli bir şekilde yarın satışta. Ayrıntıları buradan inceleyebilirsiniz.