Açılın Kapılar Şaha Gidelim”

Gündemi belirleyen soruların anlamsızlığı ve bu sorulara cevap verilmesinin imkansızlığı Türkiye‘yi gerçekten de küçük Amerika kılan bir özelliğidir. Obama‘nın Müslümanlığı, 11 Eylül saldırılarının bir “inside job” olup olmadığı konularının Türkiye‘de karşılaştığı teveccüh de bu kan uyumundan kaynaklanır. Ancak tıpkı AB rh pozitiflerin kaderi gibi Türkiye de bu gündemleri sadece ithal eder. Bu nedenle Birleşik Devletler‘de kimse “Ceza-Sagopa kavgasında ilk diss’i kim attı? Endüstriye hangisi mağlup oldu? Fazıl Say mı, Sagopa mı?” sorularını tüm anlamsızlık ve yararsızlığına rağmen tartışmaz. “Türkçe rap’e yüzeysel bir bakış” dersini almış görünenler de sürekli olarak Türkçe rap‘i, Amerikan özentiliği üzerinden açıklama hatasına düşerler. Türkiye anlamsız sorular cennetidir.

Türkiye‘de gerçekten de rap yapanlar Amerikan özentisi midir, yoksa yüzyıllar öncesinin “Şah’a gidenleri” midir? Bu satırların yazarı soruyu ikinci takımı tutarak cevaplamaya çalışacaktır.

Şah İsmail üzerine kesin olarak söylenebilecek şeylerden biri Hatayî mahlasıyla yazdıklarının Anadolu‘da bugün atasözü gibi kullanılacak kadar büyük bir hayranlık ve teveccüh uyandıracak güzellikte olması. Mesele Bektaşilik, şiilik ya da Safevi yayılmacılığından bağımsız bir kenarda durmakta. Sorun şu: bu coğrafyada yaşayanların derdini en doğru dışarıdan bakanlar mı anlatabiliyor?

Lise tarih kitaplarını eleştirmenin demodeliğine düşmeden hızlıca bir bildiklerimizi gözden geçirelim: Şah İsmail genç yaşında İran‘a hakim olur. Batı‘da Osmanlı‘nın doğal düşmanı olması gereği Şah İsmail adamlarını Anadolu‘ya gönderir. Anadolu‘daki halkın dertlerini doğru biçimde kavrayan bu insanlar halktan aldıkları güçle İstanbul‘a kafa tutarlar. İstanbul’un gazabı acımasız olur. Bu mücadele Şah İsmail‘in de Yavuz‘un da ömürlerini aşar. Yüzyıllarca İstanbul-Anadolu arasında bu med-cezirler sürer. Osmanlı toplumunda İstanbul‘un Anadolu‘ya bakışı artık ayyuka çıkmış bir gerçekliktir. Merak edilmesi gereken şu: Acaba İstanbullular da Hatayî‘nin, Pir Sultan Abdal‘ın deyişlerini duyduklarında “bunlar İran özentisi” mi diyorlardı? Çünkü bugün Ceza‘nın giydiği kıyafetler 50 Cent, Sagopa‘nın açıklamaları “İran İslam’ı” sayılabiliyor. Üstelik bu ülkede konserinde Filistin bayrağı açmak ve mazlumun yanında durmak gibi en yerli değerler ideolojik olarak güdümlenmemiş olmalarına rağmen Ceza ve Sagopa‘ya nasip olurken.

Ortada olan bir gerçek var. Cezasazın içinde şeytan yok” derken Aşık Dertli‘ye gönderme yapar. Bugün şehir merkezlerinin dışına çıktığımızda Sagopa Kajmer‘in bir halk önderine dönüştüğünü görürüz. Asmalı Mescit‘in komşu semtleri Bedrettin ve Şahkulu olunca işin içine fazladan ironi katmak yersiz oluyor.

Türkiye‘nin varoşları Amerika‘yı, Afro-Amerikalılar‘ı ve özentilik kavramlarını düşünmeden ellerini halk konserlerinde, polis gecelerinde, belediye başkanlarına yakın isimlerin düğünlerinde çıkan mahallî rapçilere eşlik etmek için kaldırıyorlar. Tuzla‘nın en büyük konserlerinden birisini Vurgun-4 isimli geçen sene dağılmış eski bir rap grubu verebiliyorken Sophie Ellis Bextor’ın Tuzla‘dan görüntüsü Sultan Selim‘in bugün anlaşılması için üç dil öğrenilmesi gereken şiirleri gibi yabancı kalıyor.

Öte yandan her mikrofon alanın ve sample yapanın Türkçe rap yapmaya kalkışması fenomeni var. Aslında bu fenomen sadece Türkçe Rap‘e mahsus değil. Her gitar kursuna gidenler rock grubu kurmadı mı? Her bağlamayı alan kendini neden Karac’oğlan zannetmesin? Türkçe Rap‘in de Türkçe Rock‘a benzer izlediği bir çizgi varsa, şu anda “Dünya Yalan Söylüyor“unu çoktan çıkartmış bir müzikten bahsetmek doğru olacaktır. Problem rock müziğin muhatapları ile rap’in muhatapları arasındaki geniş sosyo-ekonomik uçurumlarda. Özünde iki genre da benzer hikayelere sahip.

Türkçe Rap, 20-25 yıl sonra Arabesk gibi hedef gösterilecek bir müziktir. Anadolu’da çıkan isyanların kaynağı olarak gösterilen bağlamaların modern zamanlardaki tecellisidir. İnsanlar bu müziği seviyor, biliyor ve istiyor. Şehrin izole merkezleri ise atalarını takip etmeye devam ediyor: Dalga geçmeleri için etrak-ı bîidrak tanımlaması yerine kendi jargonların türettikleri başka kelimeler var. Med-cezir bu ikilinin kanında var.

Cartel bu işi gündeme getirirken aslında hepimizin kulağına söylüyordu: “Hadi bırak onları gel yanımıza“. Artık bu ülkenin ötekileştirilmiş insanlarına yüzyıllar önce deyişlerin çıktığı gibi sahip çıkan-dertlerine derman olan yeni bir müzik var: Türkçe Rap. Şah İsmail‘se 7 Eylül 1996’da bir silahlı saldırıda öldürüldü.