İNCELEME: BONOBO – MIGRATION

Yazı: Berkant Çağlar

Ninja Tune kontratı ile albümlerini yayınlamaya devam eden Simon Green -onu Bonobo olarak biliyoruz- 2013 yılında yayınladığı son albümü The North Borders’ın ardından yeni albümü Migration ile karşımızda. 2000’li yılların başından beri down-tempo, chill-out ailesinin önemli figürlerinden olan Green, elektronik müziğin özellikle 2000’li yılarda geçirdiği radikal dönüşümlerin takipçisi ve bu değişimleri çok ciddiye alarak icra ettiği down-tempo projesine yedirmeye çalışan bir sanatçı.

The North Borders’ın dünya çapında getirdiği başarı -büyük bir turne, canlı performanslar ve muhteşem Cirrus hiti- Migration’ın da genel hatlarını oluşturuyor. Green’in yapmaya çalıştığı bir önceki albümün yakaladığı ivmeyi güçlendirmek ve aynı meşru temalar üzerinden yol almak. Vokal kullanımına konuk sanatçılarla hep yer vermeye çalışan Green, bu albümünde de bu alışkanlığına devam ediyor. Konuk vokaller değişerek Migration’da da kendine yer buluyor. Bir önceki albümde Erykah Badu, Szjerdene gibi isimlerken bu defa da hipster çevrelerin aşina olduğu, belki de kısaca taptığı Nick Murphy-Chet Faker-, Rhye, Nicole Miglis ve Innov Gnawa isimlerini barındırıyor. Her ne kadar bir önceki albümün çok daha organik, başarılı parçaları Cirrus, Antenna, Sapphire ve Emkay gibi parçalar içermese de, Migration üzerine düşünmeyi hak eden bir albüm.

Migration’ı iki farklı grup parçaların toplandığı bir albüm olarak düşünebiliriz. Birinci grupta konuk vokallerle dünya listelerini zorlamaya çalışacak hit parçalar mevcut. Bu parçalar, muhtemelen dönemin en trend DJ’leri tarafından mixlenecek parçalar olacak. Nick Murphy tarafından seslendirilen No Reason buna bir örnek, misal. İkinci grupta ise Simon Green’in down-tempo türünün sınırlarını esnettiği, değişen R&B kültürünün beatlerinden yararlandığı daha deneysel, hipnotik bölüm var. Ve bu bahsedilen ikinci bölüm, türün severlerini fazlasıyla kucaklayacak ve tatmin edecek anlar içeriyor. Burada neo-klasikten, IDM’E, oradan klasik easy listening, down-tempoya uzanan geçişler, sarmallar ve ara yollar mevcut. Bu noktada, Migration, The North Borders’ın üzerine eklenen bir başarı örneği olarak düşünülebilir. Albümün açılışını yapan Migration’ın karmaşık düzenlemesi ve piyano ritimleri, Outlier’ın görkemli beatleri, dakikalarca katlanarak büyüyen tortusu ve katmanları adeta nar gibi bereketli ve dinledikçe kendini açan karmaşık, çok taneli parçalar.

Bunun dışında vokal içeren trendy parçalar, Outlier, Ontario gibi güçlü parçaların yanına yetişmekte zorlanıyor, hatta vasat kalıyorlar. Nicole Miglis’in seslendirdiği Surface dramatik bir atmosfer yaratmakta ısrar edip bunu az çok yapabilse de, Innow Gnowa işbirliği Bambro Koyo Ganda daha yerel, etnik soundu modernize etmeye çalışsa da bir şekilde olmuyorlar. Kesinlikle kötü parçalar olmamakla birlikte içinde bulunduğu endüstrinin kültüründen ve beklentilerinden çok fazla etkilenmiş parçalar. No Reason’ın varlığı da albümün kendine endüstri içerisinde de bir meşruiyet ve fark edilirlik sağlama çabasının kanıtı gibi adeta. Bir yandan çok çabasız, akışkan ve sakin görünümlü No Reason aslında Simon Green’in üzerindeki yükü anlatıyor dinleyiciye. Sonuç, özgünlüğü olmayan, vasatın bir ötesinde, deep house ve down-temponun melezi, jenerik bir parça olarak kalıyor. Ama No Reason pratik alanda, özellikle Murphy’nin de fanlarının katacağı ivme ile albümün en büyük ekonomik başarısı olacak ama albümün gizli hazineleri Kerala ve 7th Sevens ile dans etmeyi tercih edecek bir kitle olduğuna da eminim.

Özetle, Migration iki uç arasında gidip gelen bir albüm. Bir yanda müzikal özgürlüğün, deneysel bir alandaki buluşmaları ve lezzeti, bir yandan da endüstrinin ve anaakım dinleyicinin down-tempodan ve pop projelerinden beklediğini vermeye çabalayan ayrıksı uç. Kimi dinleyici için bu gerilim yorucu olabilecekken, birçok dinleyici Migration albümünü kişiselleştirip keyif almaya devam edebilir. Özellikle chill-out, trip hop ve down-temponun müzikal kimliğinin kaybolduğu bir dönemde Bonobo projesinin ısrarı hala çok değerli ve Migration’ı meşru kılıyor. Artık ortadaki müziği sek bir down-tempo olarak düşünmek mümkün olmasa da, zaten artık hangi müzikal tür tekil kalabiliyor ki?