İNCELEME: TAYLOR SWIFT – MIDNIGHTS

Olur da Google’da “music industry” diye aratırsanız karşınıza çıkacak ilk müzisyen görselinin Taylor Swift olduğunu göreceksiniz. 10 seneyi aşan kariyerinde Taylor Swift’in sektörü ne kadar değiştirdiğine ve ne kadar efsanevi bir yeri kendine ayırdığına ayrıca girmemize bile gerek yok. Biz Scooter Braun ile olan kavgası nedeniyle albümlerini yeniden kaydetmesini takip edip, bir sonraki kayıt Speak Now mu yoksa 1989 mı olacak diye beklerken Taylor Swift yaklaşık 2 ay önce bir sürpriz yaparak yeni bir albüm yayınlayacağını duyurdu: Swift’in uğurlu sayısı 13 miktarında olan uykusuz gecelerin hikayesi olarak Midnights. Geçtiğimiz hafta da sonunda bu albüme kavuştuk. Hem de öyle bir kavuşma ki Spotify çöktü, tüm Spotify ve endüstri rekorları kırıldı, tüm dünya son bir haftadır bu albümü konuşuyor oldu.

Midnights albümünün başarısının arkasında yatan ilk sebep, Taylor Swift’in tabii ki bir pazarlama dahisi olması. Bu albüm de müzik sektöründe pazarlama denince tarihte ilk akla gelecek bir vaka olarak kazındı. Swift’in önceki albümlerindeki “uykusuz her gece” referansları hayranları tarafından oldukça espri konusuydu. Buna ek olarak, albümün duyurulmasının ardından her 2 günde bir TikTok üzerinden gelen şarkı isimleri ile beklentiyi yükseltmesi, hiçbir single kaydı yayınlamayarak hayranlarını spekülasyona sürüklemesi, albüm yayınlandıktan sadece 3 saat sonra 3am edition adı altında 7 şarkı daha yayımlaması derken albümün yarattığı kaotik sürprizler, başarısını da kartopu gibi büyüttü. Gelelim albüme…

2 tane oldukça başarılı hikaye dolu indie folk albümünden sonra Taylor Swift bu albümde yeniden otobiyografik pop müziğe dönüş yapıyor. Albümde yer alan şarkılar her ne kadar hayatının farklı dönemlerindeki 13 farklı uykusuz geceyi konu alsa da bu şarkıların hepsi geçtiğimiz sene içerisinde yazılmış. Yani önceki albümler döneminde yazılmış ve arta kalmış şarkılar değil, taptaze yazılmış ve üzerinde durulmuş kayıtlar ile karşı karşıyayız. Taylor Swift, albümün açılışını “Gece yarısı benimle buluş” diyerek tematik bir şekilde açıyor ve Lavender Haze ile albüme adım atıyoruz. Açılış şarkısını ilk duyduğunuzda üstünüze kocaman bir hayal kırıklığı çöküyor. Lavender Haze daha önce pop müzikte Carly Rae Jepsen tarafından bin kere denenmiş ve Taylor Swift’in seneler sonra pop müziğe dönüşünde göstermesini beklediğiniz her türlü dahilikten uzak. Bu şarkı 2014 yılında yayımlanan 1989’da da yer alabilirdi ve aradan geçen 8 senenin bilgeliğinden uzak.

Albümün ilk single kaydı Anti-Hero’da Taylor Swift’in en karanlık düşüncelerine ve korku senaryolarına adım atıyorsunuz. 33 yaşındaki müzisyenin herkes “seksi bir bebek” iken kendisini nasıl bir canavar gibi hissetmesinden, kızının para için onu öldürdüğü bir cenaze rüyasına kadar tüm kabuslarına tanıklık ediyorsunuz. Başkalarının bilmesini istemeyeceğiniz, zayıflık olarak görebileceğiniz tüm detayları Swift tek tek önünüze seriyor ve kartları açık bırakıyor. Kendisinin uykusuz gecelerinin de tam olarak bu nedenle yaşandığını düşününce oldukça cesur ve akıllıca bir adım. Şarkının genel yapısı, dilinize tam anlamıyla yapışacak ancak geriye dönüp baktığınızda sektörde önemli bir yer bırakacağından emin olamayacağınız bir tarzda. Tıpkı 1989 albümündeki Shake It Off gibi. Hemen ardından ise Lana Del Rey’li Snow on the Beach geliyor. Hayranların “şarkı o kadar güzel ki Lana Del Rey bile sessiz kalmış” şeklinde dalga geçtiği şarkı, albümün yayınlanmasının öncesinde bayağı heyecan yaratmıştı. Snow on the Beach metaforları, referansları ve buğulu vokalleri ile oldukça başarılı bir şarkı. Ancak Lana Del Rey’in arka vokallerde kalması, nakarat kısmında şarkının büyüsünü bozan kelime seçimleri ile albüm öncesinde bize vadedilenin altında kalıyor.

Albümün tam bir hayal kırıklığı olduğunu düşünmeye başladığınızda geride kalan şarkılar art arda sıralanıyor ve son birkaç senenin en iyi pop albümlerinden biri ile aslında karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Albümün genel sound’unda Lorde, Lana Del Rey ve Billie Eilish esintileri karışmış bir durumda. Ancak ortaya karışık rastgele atılmış melodilerden ziyade Swift, her bir şarkının dinamiğinde ihtiyaç duyduğu ilhamları alıp tam olarak doğru noktalara oturtuyor. Hayranların nefret ettiği ama benim albümde en başarılı bulduğum Midnight Rain’de sesini bilgisayar ile alt tonlara indiriyor ve tamamen tüm nakaratı bu robot sesten dinliyorsunuz. Benzer bir şekilde Labyrinth ve Dear Reader şarkılarında da bu teknik şarkının sıkıcılaşmaya başladığını düşündüğünüzde Swift’in hamlesiyle kayıtları kurtarıyor. Vigilante Shit’te FINNEAS’ın minimal ama elektronik alt tınılarda Billie için hazırladığı şarkıların altyapısından esinlenme dikkat çekiyor ve sonra şarkının köprü kısmında Lorde’un Olivia Rodrigo’ya da ilham veren vokal yapısını Taylor Swift ödünç alıyor.

Midnights albümü ile ilgili en çok şaşırtan noktalardan biri tüm albümü dinledikten sonra geriye dönüp de albümün ilk yarısında yer alan Lavender Haze, Snow on the Beach gibi şarkıları dinlediğinizde şarkıların anlamının ve sizde bıraktığı yerin değişmesi. Albümde yer alan her bir şarkı Midnights temasında kendine ait bir yere oturuyor, ancak albümün en zayıf halkalarının şarkı listesinde üst sıralarda yer alması size ufak bir nanik yapıyor. Bir diğer şaşırtıcı nokta ise albümde Swift’in en fazla tanıtımını yapıp öne çıkardığı şarkıların ya da hayranların en fazla beklediklerinin klasik bir pop şarkısı olarak sizde yer bulmaması. Örneğin; Karma. Tam tersine, albümün kalan yarısının ise dahiyane melodiler ve şarkı sözü yazarlığı ile Beyoncé’nin Lemonade albümü etkisi bırakması. (Bu albüm de genel anlamda bakınca hiçbir şarkının öne çıkmadığı ama tek tek baktığınızda kendi içinde oldukça başarılı şarkılardan oluşması ile zamanında öne çıkmıştı).

Albümün pazarlama anlamında joker kartları olarak sürpriz gelen 7 şarkı ise Midnights albümünün içerisinde yer alan 13 şarkının yanına bile yanaşamayacak B-side’lardan oluşuyor. Her bir şarkıyı dinlediğinizde şarkı sözü yazarlığı ve prodüksiyonu ile o şarkının neden orijinal versiyonda olmadığını anlayabiliyorsunuz. Bu şarkıların yayınlanması Taylor Swift’in ya da hayranlarının dünyasında pek bir şey değiştirmedi, sadece gecenin bir yarısında (bizim için öğlen olsa da) kaotik bir sürpriz olarak sürülmeleri haricinde. Aralarından sadece The Great War için durumun farklı olduğunu düşünüyorum. Swift’in yazdığı en iyi şarkılardan biri olmasına rağmen konusunun albüm genelindeki pop sound’u için fazla ağır olması nedeniyle dışarıda bırakılmış olabileceğini düşünüyorum.

Bu kadar uzun yazdıktan sonra Taylor Swift’in albümü ile ilgili hiçbir şey yazmamış gibi hissediyorum. Üzerinde konuşulacak, söylenecek çok şey var. Müzik videolarından her bir şarkının hikayesine, prodüksiyonuna ve ilhamlarına kadar başlı başına incelenmeye değer bir albüm ile karşı karşıyayız. Sadece 3 günde senenin en çok satan albümü olmasının arkasında Taylor Swift markası ve hayranları, zeki pazarlama mekanizmaları olduğu yadsınamaz. Ancak bütün her şey bir kenara, hiç tanımadığınız bir müzisyen bu albümü yayımlasaydı bu sene onu Grammy Ödüllerinde göreceğinizi bilebilirdiniz. Midnights önümüzdeki 2 sene boyunca tekrar tekrar döndüreceğiniz bir sonraki favori pop albümünüz.