25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Uluslararası Günü ile başlayan ve 16 Günlük Aktivizm kampanyası olarak adlandırılan bu dönem, 10 Aralık İnsan Hakları Gününe dek sürüyor. Müzik aracılığı ile sosyal normların dönüşümü ise başvurulan yöntemlerden. Avaz Avaz olarak bu dönüşüme ortak olan Pusula Grubu ile röportaj yapmak istedik.

Merhaba Pusula. Umarız herşey yolundadır ve herkes iyidir. Havalar Bodrum’da hala sıcak olabilir ve orada müzik sektörü ve tabii ki Pusula’nın sahneleri hala hareketlidir, diye tahmin ediyorum. Çok çalışkan ve üretken bir grup olarak bildiğim Pusula’nın nasıl, nerede ve kimler tarafından kurulduğundan başlayarak, Avaz Avaz okurlarına kendinizle ilgili detay verebilir misiniz?

Öncelikle merhabalar, Evet doğrudur sahneler tüm hızıyla, çok hareketli olarak devam ediyor. 2008 yılında Milas’ta bizatihi konser esnasında ben Mehmet Ali Akın, Özgür Şirin ve Mustafa Ülke tarafından kurduk; 2010 yılında Yunus Emre Tokmak ve Selim Korkmaz’ın katılımıyla ekip son halini almıştır. Bu süreçte ilk başlarda yine bizim ile birlikte bu yolculuğa çıkan, gitarcımız Serhan Özörücü ve şu an Zakkum’un turne menajeri olan Yunus Poyraz Özkan’ı da buradan kulağını çınlatmak istiyoruz.

Bodrum’da sezonun kapanışı sizin sahne almanızı etkilemiyor, diye hatırlıyorum. Çünkü Pusula her mevsim haftasonları aynı mekanda çalıyor. Dinleyici kitleniz genellikle kimler oluyor -mevsime göre değişkenlik gösterdiğini tahmin ederek-?

Evet dediğiniz doğru bizim Bodrum’da ve Muğla’nın en iyi gece kulüplerinde yaklaşık 14 yıldır sahne alan bir grup olduğumuz için ciddi bir takipçi kitlemiz bulunmakta. Bu takipçilerimizin büyük bir çoğunluğu yine bizler gibi belli bir mesleğe sahip yine belli bir yaş ve yaşam tecrübesi almış kişiler diyebiliriz. Yaşımız ortaya çıkacak sanırım….

Pusula Grubu yalnızca müzik grubu olmanın ötesinde, kimliği ve duruşu olan da bir grup. Müzik aracılığı ile toplumsal dönüşüme katkıda bulunmak amaçlarından biri. Biliyorsunuz, 25 Kasım Dünya Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü ve 16 Günlük Aktivizm kampanyası olarak adlandırılan bu dönem 10 Aralık İnsan Hakları Gününe dek sürüyor. Ve sizin Kadına Yönelik Şiddetle ilgili yayınlamış olduğunuz bir şarkınız var; Son Şarkım. Bu şarkının ve klibinin hikayesinden bahsedebilir misiniz?

Biz Pusula olarak her zaman yapmış olduğumuz işlerde, konserlerde misyonumuzu ve sosyal sorumluluğumuzu tamamlayabilmek adına mücadelede veriyoruz. Daha çok örnek verebilirim ama ilk aklımıza gelen gerek, Muğla’da yapılan en büyük Özelleştirmeye Hayır konserlerinde, gerek ise kadına şiddete hayır etiketi ile pandemi döneminde yayınlamış olduğumuz Son Şarkım single’ı ve 2022 yılında yayınlamış olduğumuz düzensiz göçmenlerin ve mültecilerin yaşamlarına bir insani göz ile sanatçı açısından baktığımız Yaşanmamış Hayatlar ile bu duruşu devam ettirmeye çalışıyoruz.

Son şarkım’ın, aslında Mehmet Ali’nin yine bir konser çıkışında eve doğru araçla yağmur altında giderken kendini kaza yapmış halde çamurların içerisinde yatarken hayal etmesi ile başlayan hikayesi var. Ölmüşüm Gecenin bir yarısı dizeleri buradan gelmekte daha sonra yukarıda belirttiğimiz gibi maalesef ülkemizde çok yoğun olarak yaşamakta olduğumuz sırtımızı dönemeyeceğimiz kadına şiddet vakasını bir araf hikayesi ile işledik. İyi ki de yapmışız. Klibin hikayesinde ise, Yapımcı Yönetmen olarak yer alan Onur Medya Sahipleri, Onur Bozer ve Orçun Bozer ve ekibinin büyük katkısı oldu, buradan onlara da ayrıca teşekkür edelim.

Bu şarkıya toplumun farklı kesimlerinden tepkiler nasıl oldu? Canlı performanslarınızda verilen tepkiler nasıl oluyor?

Malum şarkı pandemi döneminde yayınlandığı için ilk başlarda çok kendini gösterme şansı bulamadı. Ancak daha sonra mekanlar ve sahneler sahneler açılınca şarkıyı canlı olarak çalmaya başladık. Tabii ki toplumun kapanmayan bir yarasına temas ettiği için de hala çok güzel dönüşler alıyoruz.

Hatta geçtiğimiz aylarda müzisyen Onur Şimşek’in istek şarkı yüzünden katledilmesi nedeniyle son dönemde yine bu şarkıyı rahmetli Onur’un aziz hatırasına çalmaya başladık.

Erkeklerin Kadına Yönelik Şiddetin önlenmesi ile ilgili yapabileceği pek çok şey var. Sizin icra ettiğiniz müzik aracılığı ile duruşunuzu göstermeniz etkileyici. Kadın erkek eşitliğini kendi hayatınıza (aslında hayatınızın tüm alanına) nasıl entegre ediyorsunuz? Bu konuya ilişkin farkındalığınız ne zaman başladı?

Ne yazık ki, bizim yaşadığımız coğrafyada kadın ve erkeğin haklar anlamında eşit olduğunu söyleyebilmek hiç mümkün değil. Her ne kadar Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, kadınlarımıza yönelik vermiş olduğu haklar, dünyanın birçok medeni ülkesinden daha önce Anayasa’da tanımlanmış olsa da, bu hakların toplumun her alanında uygulanabilirliği sizler de takdir edersiniz ki birçok medeni ülkeye kıyasla, oldukça geride bırakılmış durumdadır.

Toplumsal/sosyolojik nedenlerini anlatmaya başlasak uzun bir hikaye bizleri beklemekte.

Gerek sanat ile ilgili gerek iş hayatlarımızda gayret ve azmi olan herkesle kadın erkek ayrımı olmadan çalışma şansımız oluyor. Hayatın her alanında, belli bir konuda yetenekli ve başarılı olmanın sadece cinsiyetten geçmediğine inanıyoruz. Bir toplumun, ulusun hatta insanlığın kalkınabilmesi kadın erkek birlikte uyum içerisinde kol kola hareket etmesiyle ancak mümkün. Bir tarafın diğerini ezdiği, baskı altında tuttuğu her oluşum güdük kalmaya mahkum. Beş parmağın beşinin bile bir olmadığı ortamda bireyler iyi oldukları konuda atımalı ve yanındakine destek olmalı; kötü oldukları konularda ise destek almaktan çekinmemeli, her türlü fikir tartışmaya açık olmalı; bütün bireyler kadın erkek önemsiz sorumluluk almalı ve zamanın şartları neyi gerektiriyorsa o yolda ilerleyerek elinden gelenin en iyisini yapmalı.

Müzik sektöründe gözlem ve tecrübelerinize dayanarak, kadına yönelik şiddeti (ayrımcılık da dahil) tanımlanızı istesek, cevabınız ne olur? Ve size göre müzik sektöründe dönüşüm için kimlerin hangi adımları atması gerekir?

Ana lokomotif müzik olunca ister istemez bir erkek egemenliği durumu söz konusu. Sanatçı olarak var olabilmeniz için kendinizi gerçekten adamanız gerekli. Sanatçı ve müzisyenlerin çoğu sahne performansı üzerinden hayatlarını sürdürmekteler. Kadınların özellikle sahne alabilecek nitelikte ortamı bulmaları çok zor. Sektör şartları çetin ve rekabet bir şekilde onları oyunun dışına itmeye zorluyor. Bu noktada çevresinden gerekli desteği bulamayan maalesef oyunun dışında kalıyor. Müzik sektörü sadece seslerden ibaret değil. Seslerin yanında görsel üretim, basın yayın, tanıtım , edisyon, içerik üretimi ve ayrıca sahne teknik işleri ve buna benzer çok fazla alanı aynı anda kapsıyor. Kol gücü gerektiren kısımlar haricinde kadınların katılımı yavaş yavaş artmakta. Kadınlar özellikle iletişim becerisi gerektiren müzikal alanlarda, yaratıcı içerik üretiminde artık daha çok yer bulmaya başladı. Bu noktada sevindirici bir durum.

Yaratıcı işlerde çete olmak denen bir kavram vardır. Herkesin herşeyi aynı anda iyi yapması mümkün değil. Hal böyle olunca dönüşüm için önce beraber hareket edebilmek, birbirini anlayabilmek ve destek olmak gerekli. Egolar bir kenara bırakılıp tek bir hedef için hareket edildiğinde destek bulmak her zaman mümkün. Bunu gerçekten yaptığınızda göreceksiniz etraftaki herşey kendiliğinden iyileşecek.

İlerleyen döneme yönelik planlarınız neler? Yaşanmamış Hayatlar isimli mülteciler ile ilgili de bir şarkınız mevcut. Hedefiniz bu iki konu ile ilgili derinlik kazanmak mı yoksa dert edindiğiniz başka konular ile ilgili de çalışmalar planlıyor musunuz?

İlerleyen dönemlerde yine tematik bazı şarkılarımızı ve kliplerimizi yayınlama projelerimiz de var ancak özellikle Eylül 2022‘de yayınladığımız Boşver Dans Et single’ı ile farkına vardığımız şöyle bir durum da söz konusu. Video klipte depresif birisinin tıkılıp kaldığı paslı dünyasından bir şekilde kaçmaya çalışmasının da hikayesini komik bir şekilde ele aldık. Bizler de pandemi döneminde aynı paslı dünyanın esiri idik. Biz grup olarak sahnede eğlenirken, eğlendiren bir duruşa da sahibiz. Şarkıyı yayınladıktan sonra birçok takipçiniz “şimdi gerçek Pusula’yı gördük” gibi dönüşler de yaptılar. Bu da bizim şunun farkına varmamıza neden oldu toplum dertleri ile insanları biraz fazla sıkıyoruz sanki, zaten herkes yeterince dertli değil mi? Belki de biraz insanların kendilerinden ve dertlerinden uzaklaşmaya ihtiyacı var. Zaman ne gösterir bilinmez ama uslu durmayız, muhtemelen kendimize anlatacak yeni farklı hikayeler buluruz.

Avaz Avaz Dergi’ye bize bu fırsatı verdiği için çok teşekkür ederiz.

Biraz zorlu olabilecek cevaplarınız için biz teşekkür ederiz. Bodrum’da karşılaşmak ve Pusula’yı yeniden canlı dinlemek üzere!