RÖPORTAJ: NO CLEAR MIND

Komşuda pişip bize düşen grup No Clear Mind ile 11 Mart’ta gerçekleşecek olan Salon İKSV konserleri öncesinde yeni yıl dileklerini, çıkardıkları albümleri ve Yunanistan müziğini konuştuğumuz kısa bir sohbet gerçekleştirdik. Bizim onları sevdiğimiz kadar onların da bizi sevdiğini anladık. Buyurun bu güzel sohbete:

Nasılsınız? Yeni yıl için yeni kararlar aldınız mı, uyuyor musunuz bu kurallara hala? : )

Lefteris Volanis: Merhaba! Son 3 yılda hayatımızda çok büyük değişiklikler oldu ve yaratıcılığımız hem bireysel anlamda hem de grup olarak çok etkilendi. Sonuç olarak Makena ortaya çıktı. Bu süreçte öğrendiğimiz en önemli şey ise şu: Hayatın anlamı kendini tanımak, insanlarla ve duygularınla iletişim içinde olmak ve bu hisleri yorumlayıp kendini mutlu ve yaratıcı hissettiren şeyleri bulmaktan ibaret. Bizi iyi ve yaratıcı hissettiren şey de müzik yapmaya devam etmek! Yaşadığımız dünya çok kırılgan ve her gün yepyeni şeyler oluyor, bu da biraz korkutucu tabi. Bu sene hayatı kendimizin daha da farkında olarak yaşamak, yaşadığımızı hissetmek, yaratmak, kendimizi ifade etmek ve diğer insanlarla iletişim kurmaya devam etmek en büyük isteğimiz.

Şu ana kadar üç tane stüdyo albümü yayınladınız, bu albümlerin kariyerinizin başından bugüne kadar sizi nasıl tanımladığını düşünüyorsunuz?

Vasilis Dokakis: Dream is Destiny için bestelerimizi toparlarken hep yapabileceğimiz projeler ve ihtimaller üzerine düşünüyorduk. Grup içinde iletişimi sıkı tutmanın yaratıcılığa ne kadar da katkı sağladığını gördük. Bir grup olarak şarkı yazmanın ne anlama geldiğini keşfetmeye, birlikte bir şey üzerine fikir yürütüp hemen üzerine konuşup tartışıyorduk  ve bu durumdan çok keyif alıyorduk, bir araya gelip yeni şarkılar yazmak bizi çok mutlu ediyordu. Mets ise bambaşka bir hikayeydi. Genel olarak kasvetli bir albümdü; zamansız, saf ve bir bakıma da kendi içinde kusursuz bir şey yaratma fikrinden ortaya çıkmıştı. Çok ciddi ve zaman alan bir süreç oldu, zihinlerimizi sadece bu albümün nasıl olacağına, ne yapmak istediğimize ve izleyeceğimiz yola yoğunlaştırmıştık. Makena‘yı yazdığımız dönem ise bu iki sürecin karışımı gibiydi. Albüme başladık ve albümün temelini bireysel fikirlerimizden ve birbirimizle olan etkileşimlerimizden yola çıkarak altı gün içinde tamamladık. Dream is Destiny‘de izlediğimize çok yakın bir yaklaşım izledik, yaratıcılığımızın sınırlarını zorladık ve meyvelerini topladık diyebilirim. Sonraki aşama biraz daha içsel bir sorgulama niteliğindeydi, bu şarkıların gücünü anlamamız ve kafa patlatmamız gerekiyordu. Sayısız ihtimalin arasında yolumuzu bularak grup olarak ne yönde ilerlemek istediğimizi çözmemiz gerekiyordu.

Son albümünüz Makena, genel atmosfer ve vokal tarzı açısından önceki albümlerinizden farklıydı. Bunun başlıca sebepleri neler acaba?

Vasilis Dokakis: On yılı aşkın süredir birlikte çalıyoruz. Böylesine uzun bir süreç tabii ki beraberinde değişiklikler de getiriyor. Aynı şekilde kaçınılmaz olarak müzik de değişiyor ve pek tabii gerekli bir değişiklik bu; yoksa kendimizi tekrar etmiş oluruz. Biz grup olarak hiçbir şarkıyı asla aynı şekilde çalmadık, hep doğaçlamaya da yer verdik. Müzik aslında hep aynı ve hepimizden de üstün, ama her seferinde ona daha farklı yaklaşmaya çalışıyoruz. Grup olarak sürekli evrim geçirdiğimiz için beste yaparken ya da konser verirken hissiyatlarımız ve modumuz da devamlı değişiyor. Bizim yapmak istediğimiz şey, yeni şeyler denemek ve yeni sesler yaratmak ve yaratıcılığımızı ve ilhamımızı kaybetmediğimiz sürece de ortaya hep yeni bir şeyler çıkıyor zaten. Bir sonraki albümümüzün de bambaşka olacağından emin olabilirsiniz.

Yunanistan’ın çok zengin bir müzik ve sanat mirası var. Bundan ilham alıyor musunuz, müziğiniz nasıl etkileniyor?

Lefteris Volanis: Yunan müziği ve sanatı inanılmaz zengin ve çok uzun bir tarihe sahip. Geçmişte sınırsız bir yaratıcılıkla ortaya çıkmış sayısız eserin büyüsüne kapılmamak elde değil, nasıl düşündüğünüzü ve sanatınıza nasıl yaklaştığınızı etkiliyor bu tabi. Hem Türkiye hem de Yunanistan çok zengin bir müzik mirasına sahip ve iki ülkenin müziğinde de aynı ritim ve melodilere çok sık rastlıyoruz. Yalnızca dil farklı. Bir Türk dinleyicimizden aldığımız bir mesajı hatırlıyorum; müziklerimizin teorik anlamda da birbirlerine ne kadar benzer olduğunu açıklıyordu ve bu yüzden de Türkiye’de grubumuzun çok sevildiğinden bahsediyordu. Düşününce hem Yunanistan hem de Türkiye, Doğu’nun da büyük etkisi altında kaldığı için kulaklarımız benzer tınıdaki sesleri duymaya aşina. Özellikle de çocuklukla alakalı şarkılarda mesela. Öte yandan Batı kültürünün de etkisi altındayız ve bu Batı-Doğu füzyonu beni inanılmaz heyecanlandırıyor. Doğrusu bundan ilham almamak mümkün değil.

Biz genel olarak günlük yaşamdan, çevremizden, endişelerimizden ve geleceğe beslediğimiz umuttan ilham alıyoruz. Bizi saran bu tuhaf gerçeklikten korunduğumuz, güvenli hissettiğimiz ve içimizi dökebildiğimiz hayali bir dünya yaratmaya çalışıyoruz müziğimizle.

Bu sıralar bilgisayar oyunları için müzik besteleyen pek çok grup var. Hiç böyle bir şey yapmayı düşündünüz mü?

Lefteris Volanis: Doğrusu düşünmedik. İlginç ve eğlenceli olurdu ama. Doğaçlama yapmayı ve sinema ve tiyatro için müzik üretmeyi de çok seviyoruz mesela çünkü yaptığımız müzik çoğunlukla oldukça sinematik ve öyküsel.

Türkiye’deki en popüler post-rock gruplarından birisiniz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Türk müzik dinleyicisiyle aranızdaki ilişki nasıl sizce?

Vasilis Dokakis: Türk müzik dinleyicisiyle aramızda çok güçlü bir ilişki var ve bunun grup olarak başardığımız en önemli şeylerden biri olduğunu düşünüyorum. Bize müziğimize ve estetiğimize odaklanmamız için güç ve cesaret veriyor, yaptığımız şeyi yapmaya devam etmemiz gerektiğini söylüyor. Bizim kendimizi ifade ediş şeklimizi anlayan, müziğimizi dinleyen ve hisseden insanların olduğunu bilmek mükemmel bir şey. Her müzisyen, yarattığı müziğin çevresindeki insanları etkilediğini görmek ister ve bu açıdan Türkiye’de verdiğimiz konserler bizi çok daha iyi müzisyenler yaptı diyebilirim. Türk dinleyicisine çalmak gerçekten de grup olarak yaşadığımız en harika deneyimlerden.

“Post-rock” meselesine gelirsek, post-rock dinleyen insanların yaptığımız müziği anlayıp sevebileceğini düşünsek de biz hiçbir janr ile yaftalanmak istemiyoruz. Müzikal anlamda çok açığız ve devamlı evrimleşen kendi evrenimizi yaratmak için yıllar boyunca çok uğraştık. Geçmişimize bağlı kalmamak için yaptığımız müziğe belli bir isim veya sınır koymuyoruz.

Peki bu konserden neler bekliyorsunuz? Heyecanlı mısınız? Dinleyicilere bir mesajınız var mı?

Lefteris Volanis: İstanbul’a dönmeyi, yeni ve harika insanlarla tanışmayı ve o güzel insanların önünde çalmayı dört gözle bekliyoruz. No Clear Mind olarak Türkiye’de konser vermek bizim için bir ayine dönüştü diyebiliriz. Bir yanımız hala İstanbul’a ait ve bu şehre aşığız. Buraya dönmek bizim kaderimiz.