İNCELEME: KANYE WEST – THE LIFE OF PABLO
Kanye West yüzleşmekten kaçınmayan, hatta aksine bundan keyif alan bir insan. Moda baronlarıyla, ödül jürileriyle, eski sevgilileriyle, eski sevgililerinin yeni sevgilileriyle ve gerektiğinde kendisiyle bile doğrudan kafa kafaya geldiğine tanık olduk. Ancak bu sefer düşünülemeyeni yaptı ve müzik olgusunun en temel konseptlerinden olan albüm fikrine karşı gelme cüretinde bulundu. Albümün adı ve şarkı listesi defalarca değişti, dünyanın en ünlü arenası Madison Square Garden’da Adidas ile gerçekleştirdiği defilede albümün önemli bir kısmını salonu dolduran 20.000 kişiye sundu ama bütün bunlar sürerken albümün kendisi bir türlü yayınlanmadı, sadece SNL’de canlı çalınan iki şarkı ve hala albümün son halinde olup olmayacağını bilmediğimiz Soundcloud’daki şarkılar herkese ulaşılabilir halde. Bu olaylar silsilesi The Life of Pablo’yu bir mit haline getirdi ve belki de Kanye’nin Şubat ayı boyunca gerek normal yaşantısında gerekse de sosyal medya kullanımında iyice pasif agresifleşmesinin sebebi oldu.
Ama zaten entrika ve dram, Kanye West deneyiminin her zaman önemli parçaları. Her albümüyle konjonktüre karşı çıkan, fakat bunu yaparken de albümünü çıkardığı senenin en iyilerinden biri yaparak kendi argümanlarının altını doldurmayı başardı.Yine öncesinde olan biten her şey de düşünüldüğünde The Life of Pablo’nun bizi şaşırtmama ihtimali çok düşüktü. Nitekim öyle de oldu. Bu albümüyle Kanye, kariyerinin başından beri diskografisinde süregelen çok temel bir zinciri kırmış bulundu. 2004’te ilk albümü The College Dropout’la o zamanlar hip hop camiasını domine eden “gangsta” tavrının bitirici ateşini yaktı. 2005’te Late Registration dinleyen herkesi telli aranjmanları ve orkestral başarısı nedeniyle olumlu şekilde şaşırttı. 2007’de Graduation ile Kanye hem elektronik müzik ögeleri içeren çok başarılı bir albümü bizlere sunması hem de 50 Cent’in müzikal kariyerini bitirmesiyle artık bir süperstar haline geldi. Kasım 2007’de annesi Donda’yı geçirdiği estetik ameliyatlarda gerçekleşen komplikasyonlar sonucu kaybeden Kanye, tam bir sene sonra 2008’de belki en zayıf ama müzik adına bir o kadar da önemli albümü 808s & Heartbreak’i yayınladı. Autotune ağırlıklı minimal R&B şeklinde tanımlayabileceğimiz 808’in ardından Kanye hayranları bir sonraki eseri için iki yıl bekleyecekti. Barok, senfonik ve olabildiğine maksimalist My Beautiful Dark Twisted Fantasy, sadece 2010 yılının değil belki de tüm zamanların en iyi albümlerden birisi olma özelliğini taşıyordu. 2013 yazı ise tam tersine endüstriyel ve minimalist Yeezus’la tanışma yıldönümümüzdü.
Şimdi neden koca bir paragrafta sıkıcı müzik tarihçiliğine soyunduğumu ve konuyu The Life of Pablo’dan uzaklaştırdığımı düşünebilirsiniz. Ancak durum şu ki yukarıda birer cümle ile nasıl duyulduğunu genel bir şekilde tanımlayabileceğim ve her biri birer başyapıt olan Kanye West albümlerinin aksine The Life of Pablo yukarıda bahsettiğim altı albümlük zinciri kırıyor ve neredeyse konseptsiz ve herhangi bir ana tema etrafında birleşmeyen bir görüntü sergiliyor. Albüm kilise müziği ile başlıyor, orkestral ve maksimalist devam ediyor, ortalarda bir yerde Kanye sanki 24 yaşına dönmüşçesine rap fışkırtıyor ve tüm bunlar devam ederken ritimlerde bazen Yeezus bazen de Graduation havası hissedilebiliyor. Yani biraz kolajımsı hatta çağımıza uygun olarak Tumblr albümü gibi bir yapısı var albümün. Ama özellikle Kanye’nin karakterini sevmeyen veya varlığından ve popüler kültürdeki yerinden rahatsız olanlar için işin kötüşü şu ki; The Life of Pablo çok iyi. İlk albümü çıkmış ve bir şekilde bir single’ı çok ünlü olmuş genç İngiliz grubu iyiliği veya kırk yıllık müzik kariyerinin son otuz yılında ayakta bile duramayan “efsane” ismin en kibar şekilde dinlenebilir olarak nitelenecek albümü iyiliğinden bahsetmiyorum. Kanye standartlarında iyi. Şahsi fikrim My Beautiful Dark Twisted Fantasy dışında (ki kendisini benim gözümde TLOP’tan daha iyi yapan en önemli faktör bir albüm olarak tutarlı ve konseptli olması) tüm Kanye albümlerinden iyi. Tabiki bu değerlendirmemi her gerçekleşen şeyin sosyal medyada beş dakikada yorumlanıp tükenmesi ve eleştirel medyada “recency bias” yani daha yakın zamanda gerçekleşen bir şey hakkında standarda göre daha aleyhte konuşma durumu da etkili olmuş olabilir. Ancak her dinleyişimde TLOP sanki daha da güzelleşiyor ve güzelleştikçe de albüm hakkındaki fikrimde yanılmadığım kanısına varıyorum.
Öncelikle az sayıda olan negatif etmenleri konuşup içimizden atalım. 2015’in en ünlü müzisyeni The Weeknd’i sırf albüme dahil edelim amacıyla yapılmış gibi duran FML’e, Wiz Khalifa’ya Twitter kavgasının son yumruğu olarak atılmış Silver Surfer Intermission ve rastgele Kanye övücülüğü Low Lights biraz lüzumsuz olmuş. Ki albümün son halinde hangi şarkıların olup olmayacağını bilmediğimiz şu günlerde Kanye’nin de tekrar döndürüp dinleyip (her zaman yaptığı gibi) doğru kararı vereceğini umuyorum. Ayrıca küçük bir üzüntüm olarak keşke Kanye, Drake’le “Kimin havuzu daha büyük?” kavgasına girişmeseydi de albümde pek çok şarkıda Future çakması olarak duyduğumuz Desiigner yerine bizzat Drake’in kankası Future yer alabilseydi. Gerçekten de albümün az sayıdaki falsoları Tidal’da yayınlanan versiyonun uzun olması ve albüm içindeki müzikal varyasyon ve temasızlığın şarkıları verilen sırayla dinlerken azıcık rahatsız etmesi. Bu küçük ve detay sayılabilecek rahatsızlıkların dışında The Life of Pablo, dinleyenlere çok özel ve dahiyane anlar vaat ediyor. Albümün açılışıyla ilk 10 dakikada zaten özel bir şey dinlediğinizi hissettiren Ultralight Beam ve Father Stretch My Hands Part 1 & 2, Get Lucky’yi andıran ve kulaklığı taktığınız an dans ettiren Fade, saklandığı yerden çıkıp bize 30 saniyesini bahşeden Frank Ocean’ı barındıran büyüleyici Wolves, zaten hali hazırda albümden önce dinleme şansına erişip bayıldığımız 30 Hours, Real Friends, No More Parties in L.A. üçlemesi ve kişisel favorim içinde bir buçuk porsiyon MDMA taşıyan Freestyle 4 ile elimizde gerçekten inanılmaz ve arkasında bıraktığı tüm dramaya değen bir eser bulunmakta.
Tabiki Feedback’te Late Registration’daki Wake Up Mr. West’e yapılan göndermeleri, Sumeke Rainey’den Kim Kardashian’a sevdiklerine, Ray J’den Taylor Swift’e sevmediklerine adadığı mısraları, The Life of Pablo’yu birkaç tur daha döndürdükten sonra ismi geçen şahsın Escobar mı Picasso mu olduğunu tartışmak, albümün kayıtları sırasında her katkıda bulunan müzisyenin serüvenlerini yazmak isterdim. Şüphesiz, Kanye West’i bir magazin karakteri olarak görenler için müzik dışı gerçekleşen olayların albümün ve şarkıların önüne geçmesi oldukça kolay fakat Kanye’nin müziği, son olarak da bu albüm bu muameleyi hiç hak etmiyor. Çünkü özellikle müzikal açıdan sıklıkla gözden kaçan bir durum var ama neyse ki Kanye bu durumu albümün en kısa ve geyik şarkısında anlaşılması şaşırtıcı kolaylıkta açıklamış: “See I invented Kanye / It wasn’t any Kanyes / And now I look and look around and there’s so many Kanyes.” 2013’te Yeezus’ın çıktığı yazın BBC Radio One’da Zane Lowe’a verdiği röportajda rapçilerin yeni rockstarlar olduğunu söylerken garipsenmişti. Ancak, dediği her şey doğruydu. Drake, The Weeknd, Kendrick Lamar, Future şu an bu noktaya gelebildilerse bunun en büyük sebebi Kanye’nin açtığı yoldur. Çeteler, silahlar, uyuşturucu, pahalı arabalar, gece kulübünde şampanyalar seviyesindeki müziğin günümüzde en çok dinlenen tür haline gelmesinde her albümünde yaptığı yeniliklerin, sadece müzikte değil hayatın her alanında talep ettiklerinin ve ister istemez eşi ve gösterişli hayatı sayesinde hep gündemde olmasının büyük etkisi var.
Gerçek şu ki Kanye tüm kariyerini, özel hayatını, çekirdek ve geniş ailesini kısacası her şeyini bu albüme; The Life of Kanye West’e dökmüş. Yeezy mevsimi geldiği zaman müzik dünyası doğal olarak tek bir noktaya odaklanıyor ve Kanye, ard arda yedinci kez kendisine inananları haklı çıkarıyor. Kendisinden müzik dışındaki konularda irite olanları anlayışla karşılıyorum ancak inkar edilemeyecek bir şey var, o da Kanye’nin günümüzün en büyük müzisyenlerinden biri olduğu. Bir sonraki albümünün çıkaracağı tartışma ve kaos ortamının ardından dinleyeceğimiz bir diğer şaheseri sabırsızlıkla bekleyeceğim, The Life of Pablo’yu büyük bir takdir ve zevkle tükettikten sonra.