PLAYLIST ÇAĞINDA MÜZİK KEŞFETMEK

Spotify başta olmak üzere streaming platformlarının müzik dinleme alışkanlığımızı nasıl değiştirdiği pek çok açıdan sıklıkla tartışmalara konu olan mevzular. Peki uygulamayı her açtığımızda neredeyse sınırsız bir çalma listesi deryasına daldığımız bu playlist çağında müzik keşfetmek hâlâ eski anlamını koruyor mu? Yoksa geri dönüşü zor bir tembelliğe mi mahkum olduk?

Spotify’ın kişiselleştirilmiş listelerinden ilki Haftalık Keşif hakkında ufak bir internet taraması yapmak istediğiniz anda, kullanıcılar tarafından sıklıkla aratılan şu sorulara rastlıyorsunuz: “Spotify müzik zevkimi nereden biliyor?”, “Nasıl daha iyi Haftalık Keşif önerileri alabilirim?” İlkini en basit şekliyle açıklamak gerekirse Spotify liste hazırlarken temel olarak üç farklı yöntem kullanıyor: Yalnızca kullanıcı verilerini temel alan algoritma ve yapay zekanın oluşturduğu listeler, içerik üreten küratörlerin özel olarak oluşturduğu el yapımı listeler ve algoritmaların seçtiği şarkılar arasından küratörler tarafından elenerek oluşturulan melez listeler. Haftalık Keşif de liste sahibi kullanıcının ve diğer kullanıcıların verileri işlenerek oluşturuluyor. Beğendiğiniz şarkıyı dinleme süreniz, beğenmediklerinizi 30 saniye içinde geçiyor olmanız, şarkıları kütüphanenize ya da bir başka çalma listesine kaydetmek, farklı janralar dinleme yelpazeniz gibi pek çok faktör Spotify’dan alacağınız tavsiyeleri belirliyor.

“Neredeyse sınırsız sayıdaki şarkılar arasından nasıl seçim yapıp da dinleyeceğiz?” sorusunun cevabını da bu çalma listeleri veriyor. Matematiksel olarak ne yaptığınızda nasıl tavsiyeler alacağınızın belli olması, tabiatı gereği engebeli yollar beklediğimiz keşfi, belki yapay denebilecek kadar steril hale getiriyor. Öte yandan her ne kadar sınırsızlığına vurgu yapsak da Spotify’da hâlâ hiç dinlenmemiş milyonlarca şarkı bulunuyor ve bunların bir şekilde birilerinin listesine düşmesi çok da olası gözükmüyor. (Bu şarkıları keşfetmek isteyenleri forgotify.coma alabiliriz). Spotify’ın bir diğer keşif mekanizması ise geçtiğimiz aylarda duyurulan ve henüz test aşamasında olan Discovery Mode. Çeşitli etik ve hukuki tartışmaların gündeminde olan bu yeni özellik, sanatçı ve plak şirketlerine daha fazla önerilecekleri algoritmada öne çıkacakları bir düzen teklif ederken karşılığında ödediği telif ücretini düşürüyor. Belirli bir bedel karşılığında tanıtım yapmak elbette yeni bir şey değil. Ancak bunun hak edilmiş bir telif ücreti üzerinden yapılıyor olması, çeşitli manipülasyonlara açıklığı ve yeni şeyler keşfetmeyi belirli edimlere bağlaması pek çok soru işaretini de beraberinde getiriyor.

Spotify’a ve listelerine yönelik belki de en haklı eleştiri, müzik keşfetmeyi üzerinde emek harcanacak bir aktivite olmaktan çıkarması. Plak dükkanına girip raflar arasında gezinirken elini attığın rastgele bir plakta hayatını değiştirecek o şarkıya denk gelmenin fazla romantik bir senaryo olduğunun hepimiz farkındayız. Ama radyolar arasında dolanırken, arkadaşlarından hatta hiç tanımadığın insanlardan yeni müzisyen adları kovalarken, blog kurcalayıp müzik yazarı stalk’larken şarkı keşfetmek artık biraz eskide kaldı gibi görünüyor. Algoritmik öneriler müzik tutkunlarına aradıklarını veriyor olabilir. Arayan bulur, aranan da bulunur elbet ama yeni şeyler peşinde koşuyor olmayı kıymetli yapan aramadığın şeyi bulmak, rastgele karşılaşmak, denk gelmek değil mi?

Önümüze her gün altın tepside sunulan belki binlerce yeni şarkıdan dolayı oturup sızlanacak değiliz. Onlarca olumlu yanını inkar edip bit pazarına nur yağdırma peşinde de değiliz. Ama tabağımız yiyebileceğimizden çok daha fazla doluyken ve biz istemeden hâlâ çoğalmaya devam ediyorken yeni şeyler keşfetmeye aç kalmak, o iştahı korumak hâlâ mümkün olabilir mi? Bu soruya cevap vermek için henüz erken olsa da üstüne düşünmeye değer. O esnada konuyla alakalı şu şarkı eşlik edebilir size.