RÖPORTAJ: SON LUX

İlk albümünü 2008’de yayınlayan ve bir süre Ryan Lott‘ın solo projesi olarak ilerleyen, daha sonra Ian Chang ve Rafiq Bhatia‘nın katılımıyla son halini alan Son Lux’ı herhangi bir kalıba sığdırmak çok zor. Projenin çıkış albümü olan At War with Walls & Mazes “şarkı” olarak isimlendirmenin eksik ve yanlış olacağı ses kesitlerinden oluşurken grubun tarzı zamanla olgunlaşıp daha da karmaşıklaşarak Brighter Wounds‘a kadar ulaştı. Bu sırada Lorde, Woodkid, Sufjan Stevens gibi isimlerin de dikkatini çekerek birlikte çalışmalara imza atmayı da başardı. Özellikle doğaçlamalarıyla renklendirdikleri, şaşırtıcı performanslarıyla bilinen Son Lux bu akşam Salon‘da sahne alacak, grupla yeni albümleri ve bu akşamki performansları hakkında konuştuğumuz sohbetimiz hemen aşağıda. İyi eğlenceler!

Merhaba! Nasılsınız, turne nasıl gidiyor? Yolda olmayı seviyor musunuz?
Ian Chang: Turne harika gidiyor. Seyirci kitlemiz inanılmaz, turnede bize eşlik eden herkes harika ve performanslarımız hakkında çok iyi hissediyoruz. Sizlerle de bunu paylaşmak için sabırsızlanıyoruz. Yolda olmanın zorlukları elbette var ama müziğimizi bu kadar çok kişiyle yüz yüze paylaşabildiğimiz için ayrıcalıklı hissediyoruz.

Yeni albümünüz “Brighter Wounds” hakkında çok heyecanlıyız –Sizden bu soruların cevabını aldığımda çoktan çıkmış olacak diye tahmin ediyorum ☺- Her albümde tarzınız daha derin ve karmaşık bir hal alıyor, bunun sebebi ne sizce? Albümün üretim ve kayıt süreci nasıldı?
Ian Chang: Gerçekten de çıktı albümümüz! ☺ “Brighter Wounds” ile çok gurur duyuyoruz. Bu seferki üretim sürecimizdeki en büyük değişiklik stüdyoda çok daha fazla birlikte vakit geçirmemiz oldu. Daha pürüzsüz bir çalışma süreciydi. Dinleyicilerimizle daha akıcı bir dil ile konuşuyoruz bence bu kez.

Albüm kapağının nasıl ortaya çıktığını merak ediyorum, görselin albüm ile ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz?
Ian Chang: En başta amaçladığımız konsept ellerin “iş gücü”nün sembolü olmasıydı. Bu fikir bizim için menajer/guru/yaşam koçu olan Michael Kaufmann’ındı. İlginç olan kısım ise henüz müzik yokken bu fikir vardı, aktif olarak bu fikir üzerine müzik üretmeye çalışmadık ama yine de bilinçaltımızda bir etkisi olmuş olmalı mutlaka.
Albümün kayıtlarını bitirip ismine karar verdikten sonra görseller için iş birliği yaptığımız isimlere, The Made Shop’a yolladık ve bu “el” konseptini akıllarında bulundurarak şu anki albüm kapağını yaptılar. Çok iyi bir iş çıkardılar bence, altından ve birbirine karışmış iki el fikri çok hoşumuza gitti. Albümün değindiği temalar hakkında konuşuyor gerçekten.

Duyduğum kadarıyla canlı performanslarınız sıklıkla doğaçlamalarınız üzerinden ilerliyormuş, böyle olduğunda dinleyicilerinizden aldığınız geri dönüşler nasıl oluyor?
Ryan Lott: Evet, doğaçlama yapmak performansımızın önemli bir kısmını oluşturuyor. O anda karar verilerek üretilen eşsiz seslerin verdiği enerji bizi çok heyecanlandırıyor. Şarkılara hak ettiği saygıyı gösteriyoruz ama albümü aynı şekilde sahnede tekrar tekrar çalmak bize göre değil. Bir grubu yalnız ve insan içinde dinlemek çok farklı deneyimler. Bir albüm kaydederken ya da performansı planlarken aklımızdan çıkarmadığımız şeylerden biri kayıtta iyi duyulan bir şey her zaman canlı performansta da aynı etkiyi vermeyebilir. Bu yüzden umuyoruz ki performanslarımız bizi dinlemeye gelenler için iyi yönde şaşırtıcı bir deneyim oluyordur, şu ana kadar bizim açımızdan gördümüz kadarıyla öyle de oluyor gibi.

Lorde ile yaptığınız iş birliği nasıl gerçekleşti?
Ryan Lott: Daha en başından, 2008’den beri Son Lux’ı dinliyormuş ve Lanterns çıktıktan kısa bir süre sonra albüm hakkında bir tweet attı ve twitterden mesajlaşarak iletişimizi başlatmış olduk. Easy’nin yeni bir versiyonunu yapmaya karar verdik. Sesini orijinal şarkının üzerine kaydetti ve daha sonra onun yazdıkları üzerinden enstrümanları geliştirdik ve bu şekilde “Easy (Switch Screens)” ortaya çıkmış oldu.

“Disappearance of Eleanor Rigby” için hazırladığınız soundtrack çok etkileyiciydi, bir film üzerine çalışmayı seviyor musunuz? Bu üretim süreci, bir Son Lux albümü yapmaktan ne kadar farklı?
Ryan Lott: Film müziği yapmayı çok seviyoruz. Bir filmin hayata geçmesine hizmet etmek bizim için bir onur. Eğer “deadline” stresine katlanabiliyorsan ve teknolojiyi kullanma konusunda iyiysen çok heyecan verici bir süreç. Benim solo olarak yaptığım bir başka soundtrack projesi de “Mean Dreams” için, yakın zamanda o da yayınlandı.
Film müziğinin, adı üstünde, amacı filmin mesajını güçlendirmek olduğu için elbette en temelinden itibaren normal bir albüm yapmaktan çok farklı. Bunun yanı sıra en yoğun şekilde yeni teknikler keşfedişimiz ya da eski kayıtlarda yeni elementler buluşumuz genelde bir dans gösterisi için ya da film için müzik yaparken oluyor.

Şu sıralar neler dinliyorsunuz? Türkiye’den dinlemeyi sevdiğiniz birileri var mı?
Rafiq Bhatia: Şu sıralar Smino, Hanna Benn, Valgeir Sigurðsson, Nick Hakim, Cecil Taylor ve Ravyn Lenae’yi dinliyoruz. İlhan Erşahin’i biraz tanıyorum, New York’ta bulunduğumuz zamanlardan; Nublu’da ve Brezilya’daki Nublu Caz Festivali’nde de çalma fırsatım olmuştu.

Daha önce İstanbul’a geldiniz mi? Bu kez şehirde zaman geçirmek için fırsatınız olacak mı, öyleyse planlarınız neler?
Rafiq Bhatia: Bu Ryan ve Ian’ın ilk ziyareti olacak. Ama ben birkaç yıl önce Istanbul’da ailemle birlikte bir hafta geçirme fırsatı bulmuştum. En sevdiğim şey Ayasofya ve Sultanahmet Camisi arasında yürümek olmuştu, iki farklı taraftan ezan okunuyordu ve sesler çevredeki bütün yüzeylerden yankılanıp bana geri dönüyor ve hepimizi ahenksiz bir şekilde sarmalıyordu.
Bu kez kısıtlı bir vaktimiz olacak ama yine de görülmesi gereken birkaç yere ziyaret edip güzel bir Türk kahvaltısı yapmayı umuyoruz!

Konseriniz için nasıl hazırlanalım, sahnede ne görmeyi beklemeliyiz?
Rafiq Bhatia: Açık bir zihinle ve kulaklarla gelin. Konserimiz çok değişken olacak; derin bir sessizlikten çok yüksek sese çok hızlı geçişler yaptığımız oluyor. Dikkatinizi vererek dinlemeye, dans etmeye ve şarkılarımıza eşlik etmeye hazır olun!