RÖPORTAJ: WASHED OUT

Ta ilk EP’si Life of Leisure çıktığından beri yakın takibimizde olan ve yolunu gözlediğimiz “chillwave kralı” Washed Out, sonunda İstanbul’da! Ernest Greene, yeni albümü Mister Mellow‘u takiben çıktığı Get Lost turnesi kapsamında 26 ve 27 Kasım‘da Salon İKSV‘de olacak, bizi bambaşka boyutlara ışınlayıp bir süreliğine de olsa dış dünyadan koparacak. Sezonun en merakla beklediğimiz konser(ler)i öncesi kendisiyle konuşma fırsatı yakaladık. Yeni albümünden, albümün eşlikçisi filmden, taze baba olmaktan ve bizi bekleyen konserlerden konuştuk, daha da heyecanlandık. Belli ki eşi benzeri olmayan bir konseri deneyimi bekliyor bizleri.

26 Kasım konserinin etkinlik sayfası burada.

Öncelikle nasılsın, nasıl gidiyor? Yaklaşık üç yıllık bir aradan sonra tekrar turneye çıktın, nasıl hissediyorsun?

Gayet iyiyim. Tekrar yollara düşmek tuhaf gelebiliyor ama. Normalde hayatım turnede olduğundan çok daha farklı çünkü; sade ve abartısız. Turnede olmaksa uzun, egzotik bir tatile çıkmak gibi.

Genelde chillwave’in kurucusu ve en büyük ismi olarak anılıyorsun. Mister Mellow’un kapağında da üzerinde chillwave yazan bir şapka takmış Minik Kuş’u görüyoruz. Böyle anılmaktan memnun musun yoksa belli bir kalıba konulmak rahatsız ediyor mu seni?

O şapkayı kapağa espri olsun diye koymuştum, bazı insanlar tarafından chillwave’in kralı olarak anıldığım için. İleride de muhtemelen böyle anılacak olmak komik geliyor bana. Fakat rahatsız olduğumu da söyleyemem. Bu şekilde anılmanın hem iyi hem de kötü tarafları var. Bir taraftan aynı tarz müzik yapan insanlardan ayrı tutulmuş oluyorsunuz, öbür taraftansa sizi sınırlandırabiliyor tabi.

Kapaktaki kocaman Xanax hapı olsun, Floating By’ın sözleri olsun; kapağa ve şarkıların sözlerine bakarak albümün ana temasını “yetişkin olmanın getirdiği sıkıcılık ve huzursuzluklar” olarak yorumlamak mümkün. Önceki işlerinin çok daha renkli, yazı hatırlatan, sakin ve rahat atmosferinden biraz farklı gibi. Öte yandan kulağa daha lo-fi geldiği için de Paracosm’dan çok Life of Leisure’ı hatırlattı bana. Mister Mellow, Washed Out için hem bir köklerine dönüş albümü hem de yepyeni bir sayfa diyebilir miyiz?

Albümü çok iyi analiz etmişsin. Kesinlikle öyle. Sound olarak Life of Leisure’a çok daha yakın evet, ama Life of Leisure ne kadar samimiyse Mister Mellow da bir o kadar samimiyetsiz ve alaycı. Yetişkin hayatı çelişkilerle dolu. Gençlik yıllarımıza göre çok daha özgürüz ama aynı zamanda çok daha fazla sorumluluğumuz var. Bu durum üzücü ya da komik olabilir, nasıl baktığına bağlı. Ben bakıp gülmeyi seçiyorum.

Yepyeni bir sayfa demişken, Mister Mellow için daha çok bünyesindeki hip-hop müzisyenlerinden tanıdığımız plak şirketi Stones Throw ile anlaştın. Albümde çok fazla interlude, sample ve konuşma var. Konu Washed Out olunca pek alışkın olmadığımız şeyler bunlar. Stones Throw’a bağlı olmak albümü herhangi bir şekilde etkiledi mi? DJ Shadow ve J Dilla’yı ne kadar çok sevdiğini biliyoruz, hip-hop için albümün esin kaynaklarından biri diyebilir miyiz?

Washed Out’a en başından beri çok büyük etkisi oldu Stones Throw’un. Bu etki önceki albümlerimde daha belirsizdi ve fark etmesi güçtü belki de. Genelde sample temelli çok başarılı albümler yayınlamasıyla bilinir Stones Throw. Mister Mellow’un da şirketin bu mirasına katkıda bulunduğunu düşünüyorum.

Günümüzde pek çok insan albümlerin uzunluğundan şikayet ediyor, müzik dinleme alışkanlıklarımızın nasıl değiştiğinden dem vuruyor. Mister Mellow da yaklaşık 30 dakikalık, kısa bir albüm ve albümde yalnızca üç şarkı dört dakikadan daha uzun. Bu bilinçli bir tercih miydi, albüm daha kolay dinlensin diye mi kısa tuttun?

Hem evet hem de hayır. Kendi müzik dinleme alışkanlıklarımı göz önünde bulundurursam, dikkatim artık eskisine göre çok daha çabuk dağıldığı için kısa albümleri tercih ediyorum diyebilirim. Öte yandan albümde bütün şarkılar birbirine bağlandığından ve biraz mixtape gibi olduğundan da kısa olmasının uygun olacağını düşündüm. Albümlerin uzunlukları hakkındaki tartışmaları çok sıkıcı ve gereksiz biliyorum. Streaming, dinleme alışkanlıklarımızın merkezine oturmuşken bir albüm ne kadar uzun ya da kısa olması gerekiyorsa o kadar uzun ya da kısa olmalı bence.

Kısa zaman önce baba oldun. Hayatını ve müziğini nasıl etkiledi bu durum?

Çok tuhaf bir hismiş gerçekten. Pek çok açıdan üzerimde daha fazla baskı olduğunu hissediyorum, baba olmak büyük sorumluluklar yüklüyor insana çünkü. Aynı zamanda tıpkı bir çocuk gibi daha basit ve eğlenceli fikirlere kapıldığımı da hissediyorum. Dünyaya oğlumun masum gözlerinden bakabilmek bir hayli ilham verici.

Biraz da Mister Mellow Show’dan bahsedelim istiyorum. Film için pek çok farklı sanatçıyla çalıştığını ve bir kısmını da kendin yönettiğini biliyorum. O absürt, komik röportajlarla ve “trippy” görsellerle film, albümü çok güzel tamamlamış bence. Bu süreç nasıldı, biraz anlatır mısın? Röportajların ardında yatan fikir neydi?

En başta bu kadar kapsayıcı ve albümü tamamlayıcı bir iş yapmak yoktu aklımda doğrusu. Süreç çok doğal bir şekilde gelişti. İşlerini beğendiğim ve ilham aldığım sanatçı ve çizerler vardı, önce onlarla iletişime geçtim. Röportajların çoğunu ise sonradan ekledik. Albümün teması, esprilere ve skeçlere çok müsaitti.

Son olarak, bu senin İstanbul’daki ilk konserin olacak. Yıllardır gelmeni bekliyorduk doğrusu. Heyecanlı mısın? Konser hakkında bir şeyler söyleyebilir misin? Mister Mellow Show’dan kesitlerle birlikte oldukça görsel bir konser olacağını duyduk ve dört gözle bekliyoruz!

İstanbul’a geleceğim için çok heyecanlıyım. Röportajın başında da dediğim gibi seyahat etmenin çok egzotik bir tarafı da olabiliyor, daha önce hiç gitmediğin ama merak ettiğin şehirlere gittiğinde özellikle. Konser bir hayli sürükleyici olacak ve sizi içine çekecek diyebilirim. Çok çılgın, acayip videolar olacak, hatta sahnedeki hareketlerimizi dönüştürecek gerçek zamanlı efektler bile olacak. Fazlasıyla eşsiz bir konser sizleri bekliyor!