THE “ROBONİMA” SHOW

2015 itibariyle adını sıkça duymaya başladığımız ve her işiyle merak ettiğimiz Robonima aynı zamanda kafamızda bir sürü soru işareti de bırakmıştı. Dolayısıyla kolektifin baş adamı Önder Kılınç aka Gramafonia’yı soru yağmuruna tuttum. Robonima’nın nasıl bir araya geldiğinden underground müziğe, yani her şeye dair uzun uzun sohbet ettik. Yani Robonima nedir anladık, huzurlarınıza sunuyorum.

Buse: Merhaba Önder. Seni tanımakla başlayalım.

Önder: 90’lıyım. Adana’da doğdum. Müziğe hip-hop ile başladım. Baştan beri alternatif olanı çok irdeliyordum. Adana’da başladım müziğe ve oradayken İstanbul’da da halihazırda devam eden bir müzik geçmişim vardı. Safra Yeraltı isimli bir topluluğumuz vardı,Tush, Savai (o zamanlar Savaş), İhtiram, Radansa,Parola Nevakar, Negatif’in olduğu… 80’ler 90’lar straight hiphop kovaladığımız, Myspace üzerinden birbirimizi yakaladığımız bir oluşumdu. Alternatif olana, arka planda olana hep eğilimliydim o yüzden o zamandan belliydi bazı şeyler. Hiphop eskiden çok cazipti benim için çünkü tam anlamıyla alt kültürdü, ortada değildi. Ciddiyeti olan, underground çıkışlı işlere her zaman çok ilgim oldu. Öncesinde ailem sebebiyle de Türk Halk Müziği dinliyordum, onunla büyüdüm. 6-7 yaşında aile toplantılarında türkü söylerdim bizde gelenektir (gülüyor)  Hala da çok severim hatta Ahmet Aslan’ın yeni albümünü çok beğendim, tavsiye ederim biraz işin ruhani boyutunu bu faktörde oluşturdu diyebilirim daha oturaklı ve yerli yerinde bir bilinç akışı sağladı bana ailemin kattığı o halk müziği sevdası.

Onun dışında 2008 Adana Freestyle birinciliğim var mesela. O zamanlar east coast straight hiphop ya da oldschool diye tabir ettiğimiz soundlardan ziyade çok fazla free beatlere odaklanan mcler vardı  freestyle yaygındı. İlk mixtape’imi ortaokulda bir buçuk saatte ki tamamen hücum kayıttı Just Blaze ve Preemo beatlerinden derlediğim bir instrumental seçkisine okuyarak kaydetmiştim. Üstüne basa basa söylüyorum dinlediğim ilk Türkçe rap Barikat’tır mesela. “Hava, su, toprak ve ateş” kuzenimin getirisidir. Sonra DJ Mahmut & Murat G, Statik, Silahsız Kuvvet, Ceza, Dr. Fuchs… Daha öyle oturaklı gelip de “Abi bu Türkçe Rap!” dediğim zamanlardı keza çok sayıda kaset ve CD sonra hayatıma girmeye başladı paralar birikir kaset alınır ya da marketlerde CD görülür didik didik aranır o zamanlar malum fazla raflarda yoktu albümler olsa bile en kıyıda köşede 🙂

10259329_1646237458968638_7369103561453257196_n

O zamanlardan sonra hayatıma blog’lar girmeye başladı. Bir çok arkadaşımı o zaman kazandım, bir çok müziği o zaman keşfettim. Öyle ki elektronik müzik karşıtıydım. İlla ki daha çok midwest diye tabir ettiğimiz daha soft mesela Exile gibi ALC gibi beatmakerların daha çok üstünde durduğu midwest vari soundlar hoşuma giderdi  çünkü duygusu çok yoğun geliyordu. Ama sonrasında kafayı kırmaya başlıyorsun ve hiphop’un hayatındaki duruşu da şekilleniyor. Hiphop’ın daha büyük bir dünyası olduğunu keşfetmeye başladım Dej Jux gibi anticon. gibi Strange Famous ya da Rhymesayers (o yıllar müzikal senteze hakim olmaya başladığım yıllarda mücevher değerindeydi bu oluşumlar). Sonra kendimi kısıtlamamam gerektiğini fark ettim zaten ve üstüne kata kata kafamdaki müzik olarak ele almaya başladım.

Buse: İnsanın var olduğu komünite de çok etkiliyor. 

Önder: Bunu hep söylüyorum: Bir insanın yanında olan kişi ve kişiler o yapının karakterini ve vizyonunu belirler bir şekilde. Biz hep etkileşim insanı olduk. Robonima’da bu etkileşimden ve mistik bir ortak paydadan beslenip bir araya geldi.

Buse: Bu biraz seninle de alakalı çünkü seni tanıdığım kadarıyla ilgi duyduğun müziği her daim kovalayan ve bu konuda insanların/işlerin peşini bırakmayan bir yapın var.

Önder: Bu biraz ruhani bir şey. Ruh kazanmayı seviyorum. O alternatif, dokunulamayan kısmın ruhuna da dokunmayı seviyorum. Bu anlamda Robonima’da biraz Matrix kafasında ilerliyor. Tesir geçenlerde “Morpheus gibi birden girdin hayatıma” demişti. Çünkü koskocaman bir simülasyonun ortasında yaşadığımıza inanıyorum. Belirli kıstaslar, çevreler ve insanlar… Ve tek çıkış yolu bir noktada tertemiz kalmak.

Bu bağlamda Robonima küçük, güzel bir ütopya, güzel bir ev. Mutlak diyalektik var; etki tepki. Robonima’da oluşan bir zincirin parçaları gibi. 26 seneme sığdırdığım en güzel hediye.

Buse: O zaman Robonima’yı derinlemesine ele alalım.

Önder: Robonima bir kolektif, sanat kolektifi. Hem müzik üreten hem sergilere ev sahibi olan, sergi ortamlarına müzik üreten ya da tam tersi, kendi radyo programcılarının görsel sanatcıların müzisyenlerin hatta DJ’lerin olduğu bir topluluk.Aramızda müzisyenlerden ziyade ağaç oymacılığıyla ilgilenen arkadaşlarımız bile mevcut Robonima’da. Robonima sesi seven insanlardan oluşuyor ki bu da kilit nokta. Ses ile alakalı barışçıl bir tavrımız var çünkü ses uçsuz bucaksız duymak istersen her türlü sesten beslenebilirsin ..  En temiz sesten en kirli, en abstract, en psychedelic sese kadar her şey var şu an Robonima’da. Mesela Robotape oluşurken sorulmuştu albümün konsepti. Cevabı net: Müzik. “İçinizden ne geliyorsa yapın ve yollayın bana.” Ne kadar kazanırım’dan çok ne kadar paylaşabilirim’e yöneldikçe daha güzel şeyler çıkıyor ortaya.

Buse: Tüm seslerden bahsediyorsun ancak bir sesin dinlenebilir olduğuna nasıl ikna oluyorsun?

Önder: An çok önemli. Gözümü kapatıp dinlediğim, hissettiğim ile duyduğum ses çelişmiyorsa benim için dinlenebilir haldedir bilakis beslenilebilir.Bir yandan vokal ve prodüksiyon da yapıyorum. Adana’ya gittiğim zamanda Headspin albümünü yapmıştım mesela. O zaman bile benim için bir hipnoz süreciydi. Kendi kişisel serüvenime kattığım ve gidişatının bana hissettirdiği her sound u işleyebildiğim şekilde sunabildiğim her şeyi o sürecin içerisine katabillmiştim..

Normalde rough mix şarkıları daha çok seviyorum. Çünkü bir insan sesini normalde öyle dinleyebiliyorsa bence her türlü dinleyebilir. Diğer türlü bozulmuş ve cilalanmış gibi geliyor bana tabii aksini iddia edende vardır saygı duyarım. Şuna inanıyoruz; samimi olan, ruhuyla gören, bakan insan bence her sesi dinleyebilir. Yeter ki ses duymak istesin.

Buse: Kendimden tereddüt ediyorum ben de zaman zaman çünkü beni motive etmeyen ya da bana bir yerden dokunmayan sesleri dinlemeye tahammülüm yok.

Önder: Senin bakış açınla ya da yaşadıklarınla da alakalı olabilir. Mesela bir örnek vereyim sana: Geçenlerde Mecidiyeköy metrodan çıkarken yağmur yağdığı için merdivenden bir gıcırdama duydum. İnsanlara baktım, suratları ekşidi. Ben de aksine orada sesin üzerine müzik kattım bi anda. Sesi dinliyorum ve sampling gibi geliyor kulağıma gelen :). Ve ritim tuttuğumu hissetmeye başladım.

IMG_0697Buse: Robonima üzerinden ses meselesini konuşursak?

Önder: Bu noktada Robonima kesinlikle tamamen noise ya da distortion’lı ses örgülerinden ibaret değil ses diyince akla direkt daha abstract, dark veyahut dirty soundlar gelmesin genel olarak biz her türlü sesten beslenebildiğimizi iddia ediyorsak bu illa çok koyu ya da kirli sesler olmak zorunda değil ne mutlu bize ki o seslerden bile bazı çıkarımlarda bulunabiliyoruz ve yorumlayabiliyoruz öyle düşün 🙂 Agency, Siya Siyabend, Electric Blue var mesela. Daha chill-out projeler var. Robotape albümünü dinlediğinde daha da net göreceksin.

Buse: Bu arada bir yandan Tektosag ile çalışan Barbar Konan ve Nodul var. Robonima’da da isimlerini duyuyoruz. Robonima bu noktada daha özgür duruyor.

Önder: Şöyle ki label ve kolektifin birbirinden farkları elbette var ama aynı çatı altında düşünecek olursak label mentalitesi hayatıma çok şey kattı çevreme karşı daha duyarlı daha araştırmacı ve üretken bir hale getirirken bu iletişim ortak frekans yakalama ya da bulunduğum sahneye ya da çevreye uyarlama ve odaklanma yetisi kazandırdı zamanla. Label mentalitesi denilen bir olay var ve bunu inceledim. Tabi daha çok eksiğim var ama mesela Londra menşeli labellar çok hoşuma gidiyor Hyperdub gibi, Teklife keza Exit Records, Planet Mu keza Tectonic ya da Roll Deep.. Bunlar sürekli birbirinden beslenen birbirlerinin işlerini yayınlayan destek veren ve bu furyada alter egolarla değil birlik beraberlikle samimiyet derecesini kaybetmeden net bir duruş sergilemekle olacağının çok net farkında olan labellar keza Ninja Tune, Deep Medi… Bakarsan milyonlarca takipçisi var ama küçük hesaplar ya da kibirin değil paylaşımın neler doğuracağının bilincine erişmiş şirketler…  Şuraya bağlayacağım: Geçenlerde bir albüm çıktı; Odd Nosdam mesela anticon bünyesinde çalışmalarını sürdürürken ve aklıma öyle kazınmışken Leaving Records’dan ”SISTERS” adlı albümünü yayınladı aşırı mutlu oldum kendimce! Gayet güzel ve etik bir durum. Robonima’ya emek veren müzisyenler için de durum böyle. Bir kolektifin içinde olup bir başka labeldan albüm yayınlamak olası bir durum. Müzik bu anlamda zaten gücünü gösteriyor. Müzik ancak bu yolla büyüyecek ve Robonima kolektifinin de amacı bu zaten. Birbirimize insanların müziğini rahat icra edip yayınlayabileceği bir platform sunuyoruz. Biz aslında kendimizin yasal (yasal da ne demekse saçmalık) plak şirketiyiz. Yasal mecralarda geçmesek de buyuz ve varız! Ve bağımsız müzik her zaman bu yollarla var olacak, bu kadar basit!

Buse: Aynen, çok net. Albümde senin de işlerin var.

Önder: Evet Voodocoder ile yaptığımız ortak şarkıya MC olarak eşlik ettim drum n bass MC’liği yaptığım bir parçaydı. Ayrıca Teenage Nerd Prostution ile GraNerd adındaki projemizle daha progressive adeta Techno Animal zamanlarını anımsatan ”Minik Cinnet” adlı şarkımızla albüme eşlik ettik.

Buse: Albümdeki bir çok ismi yıllardan beri bildiğimiz/tanıdığımız gibi (Adult Monkey, Haossaa, 9VSS, 2/5BZ…) bir çoğunu da ilk defa görüyoruz. Yeni isimlerle tanışma sürecin nasıl gelişti?

Önder: Mesela Muzika Retorika’dan yola çıkarak örneklendireyim. (Karahan Kadırman’ın projesi, aynı zamanda çok başarılı bir performans sanatçısı ve müzisyen) ile bir punkvari reggae gecesi yaptık. Kula12316490_1642462466012804_2213351611665681182_nkkurdu, ben ve Muzika Retorika sahnedeydik. Kulakkurdu DJ setiyleydi ve tamamen emprovize bir sahneydi. Ortada hiç bir şey yokken tamamen doğaçlama olarak Karahan abinin bateriye geçmesi, Kırmızı (Nazmi)’nın gitar çalmasıyla beraber ben birden kendimi vokal yaparken buldum. Zaten sahne bana şunu öğretti; bir MC İle bir rapçi arasında çok fark var. MC uyarlayandır, tamamen her türlü sounda ayak uydurabilen ve adaptasyon sürecini çok aza indirgeyendir. Kendini de dinletir. Böyle tanıştım, çok fazla kaydım olmasa da çok fazla sahne yaptım ve bu zamanda kurduğum dostlukları iyi değerlendirdim. Sevdiğim insanlarla birlikte güzel işler yaptık. İşin iyi başka bir tarafı, birlikte sahne yapmasam da birbirimizi gördüğümüz, keşfettiğimiz çok güzel dostlar da tanıdım. Robonima, bir bebek nasıl gelişir ve o gelişimi hiçbir şey durduramazsa, öyle ilerliyor.

 

12341246_1642462509346133_8114534450030526879_nBuse: O hissiyatı çok iyi anlayabiliyorum, Avaz için aynı şeyleri hissettiğimden dolayı. Siya Siyaband’in de hikayesini merak ediyorum aslında. Biraz da onu anlatır mısın?

Önder: Siya Siyabend’le benim 2013’te The Mekan’da sahne yaptığım zamanda bir dostluğumuz başladı. Sonra Karagüneş’le tanıştım, birlikte müzik yaptık. Ben hep Robotape’in bir birleştirme albümü olmasını istedim. En sanatsal kesimden en agresif kesme, kıyıda köşede birikmiş insanların ve sokak insanlarının bütün kültür birikimi Robotape’de yer alsın istedim. Birleştireceksek tam birleştirelim, dedim. Siya Siyaband’le çalışmayı da bu yüzden istedim. Tekirdağ’da okurken o sahneye geldim ve soundcheck yapmadan konserin ikinci yarısı sahnede buldum bir anda kendimi. Bunların hepsinde de Bora Başkan’ın (Ventochild) emeği çok büyük hep aksini iddia etse de Direnmüzik projesi ve ”Yeşil Sermaye” ahhh güzel zamanlardı..

Buse: Peki Gramafonia ne oldu?

Önder: Gramafonia burada şu an, karşında, üretiyor. Ama yine de sürekli gelişiyor ve parçalara ayrılıyor. Gramafonia tam anlamıyla Diren Müzik’le başladı. Onun öncesinde Önder’di. Kişisel görüşüme göre de normalde müzik üreten insan iki kişiliklidir. Yaşadığı hayatla müziği birdir mesela Önder iken. Ama Gramafonia iken bunun üstüne bir şey kattım ve potansiyelimin farkına varıp durumu daha iyi kavradım. Gramafonia tamamen benim türettiğim bir isim, beni tanımayan insanlar başta harf hatası sandı mesela, “a değil o abi o” gibi geri dönüşler aldım zira Robonima’ da öyle mesela, benim türettiğim, çok da anlamı olmayan bir isim. Bilemiyorum, bu serüvende iki isime de bir şekilde vesile olmak hoşuma gitti. Kendi içinde bir anlam olmasını ve insanların o anlamı her yöne çekebilmesini seviyorum. Bir bakıma da hayata benzetiyorum. Nasıl bakarsan öyle görürsün.

Gramafonia 2013’ü çok yoğun geçirdi, sahneler yaptı. 2014’te aynı şekilde geçti. 2015’in başlarında İstanbul’da yaşarken kişisel problemlerinden dolayı bir tercih yapmak zorunda kaldı ve Adana’ya döndü. O yoğun geçen süreç birden sekteye uğramış gibi oldu. Yine de boş durmadı ve Headspin albümünü yaptı. Biraz prodüksiyon kafasına girdi. Sürekli üretti ve çabaladı, tabuları yıkmaya çalıştı ayrıca Robonima’yı Adana’da inşa ettim desem yeridir çünkü o süreçte Adana’daydım Robotape’in yarısı Adana’da bitmişti zaten.

Buse: 2016’da bir şeyler yapacak mı Gramafonia?

Önder: Tabi ki. Gramafonia’nın şuan hali hazırda GraNerd ile bir albümü var. Karnivor albümü bir talihsizlik sonucu iptal oldu ama produksiyonunu zaman içerisinde Robonima içerisindeki ekip ile tekrar ele alıp kompoze ettiğim şarkıları biçimlendirmek istiyorum sanırım 2016 bu süreç için ideal.

Buse: İstanbul’da bir sürü kolektif oluşmaya başladı. Bazıları bağımsız plak şirketleri, bazıları kolektif bazlı. Underground’a çok güzel bir ilgi var ve gitgide desteğin arttığı bir hale geliyor bence. Müzik de artık tek bir mecrada toplanmış değil. Bu durum senin açından nasıl görünüyor?

Önder: Ben başka şehrin çocuğu olarak o konuda biraz avantajlıyım çünkü artı yönlerini kattım hep kendime. Eksiden de artı çıkarmasını bildim. Bu şehir görene bir velinimet aslında. In the Void harika bir kolektif bence destekleyenler açısından. Elif’in de Sibel’in de müzik sevdiğini çok iyi biliyorum. İşin temelinde bu var ve çok önemli. keza benim de kimisiyle dirsek temasında olduğum kolektif bilincine ve vizyonunu sonuna kadar benimsemiş ve işini ciddiyetle yapan A.I.D (Art Is Dead), M4NM, Moving Forward Records, Tektosag, Partapart, SublimePorte keza Noiseist... bunlardan ziyade beni daha çok etkileyen ilk jenerasyon ama. Deniz Pınar, 2/5 BZ, Nova Kozmikova keza KOD Müzik Necati Tüfenk.. Yıllardır burada bunlar için uğraşmışlar ve tanıdım, etkilendim. Üretim Kadıköy odaklı gibi ama tam olarak öyle değil tüm İstanbul aslında bahsettiğimiz gibi tam bir etkileşim hali var. Bu şehir bu işin biraz omurgasını oluşturan bir şehir ve buradan besleniyoruz. Kadıköy, Şişli, Taksim, Karaköy.. Nerede çıkarsa çıksın çok da önemli değil o yüzden aslında. Bunları aşmak lazım. Barışçıl olmak lazım. Robonima da biraz bu yüzden var mesela, takip edenler fark edebilir. Müzik her yerde, keşfettiğin görmek istediğin her yerde.

Buse: Yurt dışına açılmayı düşünüyor musun?

Önder: Amacım direk yurt dışından albüm çıkarmak değil. Amacım onların da buradaki müzikalitenin farkına varması. Bir eksiğimizin olmaması. Farklarımız var. Coğrafi konum, daha standart statülere sahibiz. Bunlar yüzünden endüstriyel anlamda iki sıfır falan geride başlıyor gibiyiz ama fark ettiğim güzel şeyler de oluyor. Robonima’yı mesela Japonya’dan takip edenler var. Londra’dan takip eden insanlar var. Ses yakalıyor insanları. Yurt dışından kontak sağladığım insanların Robotape’de yer almasını istiyorum ve sırf şu isim olsun falan diye değil. Onların müziğini seviyorum, severek dinliyorum ve bizim müziğimizle neden birlikte olmasınlar. Bu imkansız değil sonuçta. Ne kazandırabiliriz daha, nasıl bir şeyler hissettirebiliriz? Biz de bunları düşünüyoruz, yurt dışındaki insanlar da.

Buse: Öyleyse yeni projelerinizden bir tanesi bu, bir tanesi Tesir’in Mart’ta çıkacak olan albümü. Başka yakın zamanlarda bir şeyler var mı?

Önder: Mart’ta Tesir’in bitmiş olan albümünü sunmakla birlikte şuan iki ayrı toplama albüme odaklanmış vaziyetteyiz. Ghost Project ve Human Project adı altında iki toplama albüm iki ayrı konsept ve fikir. Ghost Pro. Robonima içerisindeki müzisyenlerin mevcut müzisyen kimliklerinden ziyade yarattığı bazı projeleri derleyip aynı zamanda dirsek temasında olduğumuz grup ve ya müzisyenleride işin içine katmayı amaçladığımız bir albüm. Human Project ise tamamen evrendeki canlı formlarından beslenerek kaydettiğimiz sesleri bir araya getirerek oluşturacağımız ve kendi yorumlarımızla şekillendireceğimiz bir toplama albüm. Süreç çok heyecanlı ilerliyor evrene, uzaya, kara deliklere sesler göndermeye devam. 🙂 Onun haricinde solo albümler ve çalışmalar 2016 yılında takipçilerle buluşacaktır elbet.

Buse: Bu arada albüm kapağına bayıldım. Bir hikayesi var mıdır?

Önder: Albüm kapağı Robonima’da çalışmalarını sürdüren Adult Monkey ekibinden Büşra Üzgün’e ait. Sağolsun kendisi albümü dinleyip kafasındaki Robonima figürünü ve dünyasını ortaya çıkardı ve bize bu naçizane albüm kapağını sundu. Hikayesi onun gözlerinden yansıyor zaten 🙂

Buse: Son olarak Robonima bir robot çağrışımı yapıyor ya, bu isim nereden geldi aklına? Görselin de hemen hemen bir robot çağrışımından yola çıkmış. Müziğin içeriğinden mi aklına geldi bu isim yoksa bir anda mı?

Önder: Siber çağ, global dünya, elektronikleşen her şey buna ne yazık ki insan bile dahil artık ve bütün bu kaosun içerisinde tertemiz kalmaya çalışma yetisi… Çok ütopik bir hissiyattan çıktı Headspin albümünde bir beat’imin adıydı Robonima ve orada işlediğim dünya aşırı etkiledi beni; favori beatlerimdendi. Bir de dibine dalan insanlar olarak bizler bu çarkın, çarkların dinamoların yağını suyunu kimin eksik etmediğini az çok biliyoruz bilmeye ve unutmamaya çalışıyoruz. Robonima kimine bir hibrid kimine huzur kimine kaos .. Ursula gibi Phillip K. Dick gibi Baudrillard gibi ”gören”. 🙂

Buse: Robotape 2’yi şimdiden bekliyoruz öyleyse. Teşekkürler aklımdaki soru işaretlerini toparladığın için! 🙂

Önder: Yurtta his cihanda sezgi. Teşekkürler !