THE “SADİ GÜRAN” SHOW
Sadi Güran’ın çizimlerini yıllardır ayrı merak ve heyecanla takip ediyorduk. 32 adet illustrasyonun basılı halinin bulunduğu Dosya No:1, Sadi Güran’dan uzun zamandır beklediğimiz bir iş oldu. Bu çizimlerin nasıl bir araya geldiği, Dosya No:1’in nasıl ortaya çıktığı ve Sadi Güran’ın hayatı merak sınırlarımız dahilinde olunca da kapısını çaldık, sorularımızı sorduk. Atölyesinde, çizimlere ve oyuncaklara bakmaktan vakti geldi hayatını ele aldık bazen de soru sormayı unuttuk.
Günün sonunda yine keyifli bir sohbet oldu. Sadi Güran’a bizi ağırladığı için teşekkür ediyoruz ve tatlı sohbet için bir teşekkürler daha! Size de keyifle okumak düşüyor:
Buse: Sadi Güran’ı tanımakla başlayalım.
Sadi Güran: 4 yaşımdan beri durmadan çiziyorum. Şanslıydım ve güzel sanatlar lisesine gittim. Oradan Mimar Sinan’a geçtim. Aslında sahne dekor bölümü isterken o bölümden tanıdığım bir hoca “Aman gelme, seni burada köreltirler.” dedi. Tekstili seçtim ben de. Kostümle çok ilgiliydim ve sahne dekoru okuma isteğim buradan geliyor. Ortam yaratmayı çok seviyorum, zaten şu sıralar da yapıyorum böyle şeyler. Tekstil çok iyi bilek eğiten bir bölüm. Yıllarca sulu boya ve çiçek yapa yapa bilek acayip temizleniyor. İyi ki resim bölümüne girmemişim diyorum, illüstrasyon için çok doğru bir tercihti. Tanıştığım arkadaşlarımla uzun bir sonra ‘ne yapabiliriz’ sorusu hep kafada vardı ve ortaya dergi fikri çıktı. Aylin’e bir proje gelmişti, topladı bizi ve ‘sen güzel müzik yazarsın’ veya ‘sen çizersin’ diye ayırdı.
Begüm: Başından beri Bant ekibindesin?
Sadi: Tabi tabi, ilk önce Forward diye bir dergi çıkardık, 2 ya da 3 sayı. Sonra şirket değişti ve Bant’la devam etmeye başladık. Kendi şirketimizi kurunca BantMag. çıktı ortaya. Zaten ekip olarak ajans gibiyiz. Çok fazla iş yapıyoruz, proje üretiyoruz ve çok keyif alıyoruz beraber iş yapmaktan. Hatta iş yapmayınca sıkıcı olmaya başlıyor hayatımız, biraz manyaklık o yüzden. 🙂
Buse: Ekipçe uyumunuzu görmek mümkün zaten, yaptığınız işlerden oldukça belli güzel bir uyum yakaladığınız.
Begüm: Ben eski halini daha çok severdim Bant’ın, bu kadar alana yayılmamış halini.
Sadi: Ben bu halinde ‘iştah açıcı’yı çok beğeniyorum, gerçi o da iştah açıcılıktan çıktı kalınlığa bak! (gülüyor)
Begüm: İllüstrasyonlar hangi aşamalar sonucu çıkıyor ortaya. Sadece elde çizim mi yoksa bilgisayar ortamında mı gelişiyor?
Sadi: Çok fazla teknik var ve çok iş yapıyorum. Mesela çocuk kitabı resimliyorum, dergi de var afiş de ve hatırlamadığım bir sürü şey… Maske de yaptım, tiyatro oyununa birçok eserde.
Begüm: Mesela Batman vs. Poisin Ivy nasıl çıktı ortaya?
Sadi: Karakalemle başladı. Suluboya, mürekkep, lavi ve üzerine de askerde topladığım küçük çiçekleri koydum. Komik olacak ama askerde kuruturdum ben çiçekleri, bantlardım onları, sonra da boyardım. Bunu yaparken beni gören maço tipler de ‘biz de toplayalım’ derdi ve hep beraber girişirdik bu işe (gülüşmeler). Konuya dönersek, anlık çıkıyor benim tekniğim. O an suluboyaysa uygun olan, onu seçiyorum. Sonsuza kadar karakalem veya suluboya ile çalışacağım diye bir şey yok ama tekstil okumam gereği suluboyayla hep içiçeydim ve bir daha da çıkamadım. Farklı şeyler çıkıyor şimdi, baskı yapmaya başladım mesela. Silgiyi oyup kağıda basıyorum. Yeni ve farklıyı denemeyi seviyorum.
Sadi: O benim en sevdiğim zaten. Bir de bu aralar mitolojiye sardım. İlk baktığında görmeyeceğin ama çeşitli donnélerin içinde olduğu mitolojik kompozisyonlar yapıyorum. Sevdiğim insanları burada çizerken kafasına peruk takıp bir şeyler çıkarıyorum ortaya.
Begüm: Deus hayranlığını duyduk biz, nereden geliyor bu sevgi?
Sadi: 90’lar çocuğuyum, hem müzik anlamında hem de etkilendiğim çizerler anlamında 90’lar büyük yer kaplıyor. Deus’u çok severim dolayısıyla.
Begüm: Sadi Güran deyince akla hüzün geliyor, biz böyle bir kısıtlama yapmak istemedik. Sen açıklar mısın bize?
Sadi: Hüzün doğru bir yakıştırma çünkü küçükken de hüzünlü bir çocuktum. O biraz yapıyla ilgili, dolayısıyla yaptığım işler de öyle oluyor. Ne kadar renkli çalışırsam çalışayım elim hüzne gidiyor. Bu en çok çocuk kitabı resimlerken zorluyor beni. Hem yaptırmak isteniyor hem de yaptıktan sonra ‘biraz daha mı gülümsetsen şunları’ diye didişmeler oluyor. Hüzün besleyen bir olgu bence sanatsal anlamda.
Begüm: Bazı çizimlerinde Nightmare Before Christmas etkileri gördüm desem?
Sadi: Evet, lisedeyken Tim Burton’ı çok severdim. Eski çizimlerimde bunun etkisinin yansıdığını söyleyebilirim.
Buse: Dosya No:1 fikri nasıl çıktı?
Sadi: Arşivci değilim bu arada. Onları bir araya getirene kadar bir iki kişinin canı çıktı. Çok dağınım. Dijitallerini bile kaybediyorum. Hiçbir şey kalmamıştı elimde o yüzden. Daha da kaybolmadan, Aylin Güngör ile karar verdik ve öyle çıktı. Zaten yapmak istiyorduk ve çok sevdiğimiz bir format bu. Yıllar önce sergiye İsveçli bir sanatçı getirmiştik. Onun dosyası vardı. Bizde yapsak güzel olur diye düşünüyorduk ve Dosya No:1 çıktı! Devamı da gelecektir. Belki daha karma bir çalışma olabilir ya da formatı değişebilir. Hatta başka illüstratörlerin karma dosyası veya tek tek bir illüstratörün dosyası gibi projeler de var.
Buse: Dosya No:1 süreci nasıldı, çizimlerin nasıl bir araya geldi?
Sadi: Hem Bant işleri hem de kişisel işlerimden seçtim, biraz da beraber karar verdik ekiple. Benim en çok sevdiklerim ön planda tabii, bir sürü dosya konusu var mesela ama benim en beğendiğim Avusturya ile ilgili olan kolektif mutfak. Onu sevdiğim için onu koydum mesela, yine en çok beğendiğim oluyor galiba. (gülüyor) Anısı olanlar da çok var tabii. Bir de bunlar sadece bulabildiklerim, kim bilir neleri kaybettim?
Buse: Biraz daha senin yaptığın işlere odaklanalım; Bant’la başladı, şimdi Dosya No:1’i çıkardın. Neler yapıyorsun başka?
Sadi: Bant’ta işler büyüdükçe büyüyor ve ekibimiz de genişliyor. Sürekli yeni yazarlar ve çizerler ekleniyor. Ben şimdi biraz daha editöryal kısmını ele aldım. Toplantıda konular belirleniyor ve ben kimlerin neyi çizeceğine karar veriyorum.
Buse: Gelirken şundan bahsettik; Sadi Güran neden bir illüstrasyon atölyesi açmıyor?
Sadi: Çok başka bir disiplin o, benim öyle bir yetim yok.
Buse: Sanki workshop yapmıştın bir ara?
Sadi: Yaptım, workshop fimo hamurlarla yaptığım bir şeydi, Moda’da bir arkadaşımın atölyesinde yaptık ama gelenler mahvoldular tabii.Fimoyu kıvama getirmek iki saat sürüyor ve bilmeyerek geldikleri için yoruldular. Sonra kimilerini tırnak cilasıyla boyadık, el yordamıyla bulduğum teknikler var, onlarla ilerledik.
Buse: Senin bir illüstrasyon tanımın var mı? İnternette ‘ticari’ kelimesiyle birlikte kullananlar oluyor, sen ne diyorsun bu duruma?
Sadi: O kadar geniş bir tanımı var ki illüstrasyonun, ticari kısmı da var tabi ki. Zaten işin doğasında ‘bir şeye dikkat çekmek’ var. Tarihi de kilise vitraylarına uzanıyor. O zamanlar insanlar okuma-yazmayı çok bilmediğinden vitraylardan gördükleriyle öğreniyorlar bazı şeyleri. Mağara resimlerine kadar uzanan bir olgu bu, belgelemek- dikkat çekmek- anlatmak gibi. Şimdilerde ise ticari kısmını şuradan görebiliriz: reklam illüstrasyonları. Bu tabi ki ticaridir. Naif kısmı da var, mesela kitap kapağı resimlemek ve aslında ticari bir durum. Ne kadar tatlı, ne kadar kitapla alakalı çizsen de onu satmak için yapıyorsun.
Buse: Kendi illüstrasyonlarına yüklediğin herhangi bir anlam var mı?
Sadi: Başından beri benim iletişim kurma aracım resim. Çok konuşan bir çocuk değildim ve hep yalnızdım. Muhabbeti çok sevmezdim, abimin arkasında dolanan kırmızı montlu bir habistim (gülüşmeler). Bu deli gibi çizmeme yol açtı. İletişimim aracımdı benim. Yeni yeni böyle konuşuyorum, birkaç sene önce olsa bu röportajı yapamazdık. 36 yaşına gelince insan biraz konuşmaya başlıyor (gülüşmeler).
Buse: En son Barış Demirel‘le röportaj yaptık ve albüm kapağını da sen çekmişsin sanırım. Var mı müziğe dokunduğun başka noktalar?
Sadi: Ceylan Ertem çok yakın arkadaşım. Anima albümlerini yaparken kapaklarını ben çizmiştim, bir daha da kopmadık. Mesela evimde arkadaşlarımlayken fotoğraflarını çekiyorum, sonra çiziyorum. Buralardan dokunuyorum müziğe. Barış’la da öyle tanıştık, adamın müziğine bayıldım. Çizmek istedim sonra onu.
Buse: Bunun üzerine bir proje geliştirmeyi düşünüyor musun?
Sadi: Yaptığım şeyleri içimden geldiği için yapıyorum, arkadaşlarımın fotoğraflarını çekip sonra çizip dosyalayacağım desem samimiyeti kalmaz. Ben daha içten gelmesini seviyorum. Elbette şu an bunları yapmayı çok seviyorum ve bir sürü birikecek. Sonunda bir şey olacaktır, ya sergisi ya dosyası ya kitabı… Doğru anda hissederek yaptığım zaman ortaya çıkıyor. Doğru anı bulduğun zaman zaten istediğin karşına çıkıyor. Zorlamayla hiç bir şey olmuyor.
Buse: Müzikte de öyle. Doğru zaman, doğru çalışma ile oluyor.
Begüm: Şarkı çiziyor musun?
Sadi: Spesifik olarak öyle bir yöntem hiç uygulamadım ama zamanında yaptığım oldu. Nerede ve ne haldedir bilemiyorum tabi ki. Anima’nın albüm kapağını öyle yapmıştık. Beraber karar verdik masal gibi olmasına. Şarkı şarkı düşünmüştük.
Begüm: İlham veren en büyük kaynağın müzik olduğunu düşünüyorum bir noktada.
Sadi: En net kaynak zaten müzik. Hayatın soundtrack’i gibi. Arka planda devam eden ve hayatın her dinamiğini etkileyen en güzel şey tabi ki. Yolda müzik ile yürümek ve müziksiz yürümek arasında bile çok fark var düşününce.
Buse: O zaman duyurmanın vakti geldi: İlham kaynağı müzik! (gülüşmeler)Müzik demişken, alternatif sahne hakkında ne düşünüyorsun?
Sadi: Bağımsız müzikte çok iyi gruplar ve müzikleri var. Yılın en heyecanlandığım anı Demonation Fest. oluyor. İki gün boyunca hepsine aşık oluyorum, muhteşem müzisyenler var ve harika çalıyorlar. Hatta en son Kalben’i keşfettim, neredeyse her gün dinliyordum.
Aynı zamanda bütün gruplar artık sahne bulabiliyor, sahne bulmak için cover grubu olmak zorunda değilsin. Düşünüce bu dönem gerçekten güzel bir dönem.
Buse: Aynen, peki Dosya No:1 nasıl gidiyor?
Sadi: Açıkçası pek haberim yok zira çok yeni. Ayrıca Facebook’u kapattığımdan beri rahatım, pek bir şeyden haberdar olamıyorum. Instagram kullanıyorum sadece. O da ulaşımı kolay ve insanlar güzel şeyler paylaşıyorlar. Dosya No:1 için de insanlar bir şey söylerse haberdar olabiliyorum. Daha çok başında görünüyor.
Buse: Instagram’da yeni bir akım başladı. İnsanlar sergilerini instagram üzerinden yapıyorlar. Nasıl karşılıyorsun bu yeni durumu?
Sadi: Yakın zamanda bir instagram hesabı açtım ve kullanıyorum. Takip ettiğim insanların hem günlük hayatlarını hem de işlerini görebildiğim güzel bir mecra olarak instagram’ı. Geçen gün bir korku filminde denk geldim bu duruma. Fotoğrafçı çocuk “Sergi açmaya karar verdim sonra Instagram’a koydum çünkü daha büyük bir kitleye sesleniyorum.” diyordu. Kesinlikle öyle. Bir de artık cebinde ve bir yerde otururken aynı anda olup biteni takip edebiliyorsun. İletişimi köreltmesi açısından nefret ediyorum ama ulaşım açısından da çok kullanışlı.
Begüm: Fotoğrafçılık yapıyor musun?
Sadi: Fotoğrafçılık diyemem ama çekim yapıyorum. Lisedefotoğraf eğitimi almıştım. Şimdi de ne bulursam onunla çekiyorum aralarda. Bu malzemede de böyle ilerliyor. O an elimde tükenmez kalem varsa ve onun lezzeti hoşuma gidiyorsa koca bir işi o tükenmez kalemle de bitirebilirim. Bir disiplinim yok bu konuda.
Buse: Son olarak; Dosya No:1’in dağıtımları başladı. İstanbul ve İzmir lansmanları yapıldı. Yurtdışına da uğramayı düşünüyor musun?
Sadi: Olabilir tabi ki. Bizde her şey o kadar hızlı ve kendiliğinden ilerliyor ki nasıl olur bilemiyorum. Bir yerden teklif geliyor ve gidiyoruz. Aylin’in kitabı hala geziyor şu an mesela. BantMag. Yayınlarının ilk yayının Aylin’in fotoğraf kitabıydı. O yüzden olacaktır diye düşünüyorum.
Bizden ufak bir not: Dosya No:1’e ulaşmak isteyenler BantMag Mekan’a uğrayarak ya da oturduğu yerden jhd@bantmag.com hesabına 100 TL yatırarak alabilirler.