BİZİ BİZ YAPAN ŞARKILAR

Müzik dinleme kariyerimizde zaman zaman kırılmalar yaşarız. O anlardan sonra “ne dinliyorsun?” sorusuna verdiğimiz cevaplar bile değişebilir. Biz de dedik ki hazır evde oturuyoruz. Kendi içimizde muhasebeden muhasebeye koşuyoruz. Bu konuda da kendimize hangi şarkılar bizi biz yaptı diye sorduk ve Avaz yazarları olarak bu sorunun cevabı şarkılardan 7’şer tanesini sizler için anlattık.

HANDE

Paramore – That’s What You Get

Düşünün ki küçük Handi 12 yaşında ve artık ergenliğe adım atıyor. Şu ana kadar bildiği tek şey Türkçe pop (Hande Yener’e selam olsun). Ancak artık İngilizce öğrenmeye başladı ve bir şekilde anlıyor da. İçinde de dayanılmaz bir ergenlik ateşi var. İşte tam o da o noktada Paramore ile tanıştı bendeniz. Headbanging yapan bir Hayley Williams, emo saçlar, Josh Farro riff’leri ile aklım başımdan gitti hâliyle. Paramore ile tanıştığımdan beri müzik de hayat da benim için hiçbir zaman eskisi gibi olmadı. (Hayley Williams hâlâ idolümdür bu arada)

Arctic Monkeys – Fluorescent Adolescent

Paramore ile emo günlerimin doruğunda iken ilk varoluşsal krizimi yaşıyorum ve lisede benim gibi olan kızlarla tanıştım. Kendimi bir anda grubun içinde bulmamın akabinde dehşet derecede Arctic Monkeys’e maruz kaldım. Indie ile tanışmam da işte bu şekilde oldu. Lise koridorlarında bağıra çağıra bu şarkıyı söyleyip video çektiğimizi hatırlıyorum. Bir nevi başkaldırışın marşı diyebilirim bu şarkı için. Aynı zamanda müzik zevkimi de yine Arctic Monkeys ile geçirdiğim bu dönemlerde şekillendirdiğimi söyleyebilirim. (Bu arada ben bu şarkıyı keşfederken Alex Turner quiff modeline geçip yaşlanmıştı bile, şimdi fark edince çok garip geliyor.)

Sharon Van Etten – Peace Signs

YouTube’da boş boş dolanmam ama 2012 yılında bir gün dolanasım tutmuş galiba. Aşağıda paylaştığım video sayesinde Sharon Van Etten ile tanıştım. O dönemde ikinci ciddi depresyon atağımı geçiriyorum. Düşünün ki yaşadığınız her şey birinin sesi ile hayat bulsun. O dönemde Tramp albümü yeni çıkmıştı ve ben hiç durmadan SVE dinliyordum tabii. Bir de tam o sırada İstanbul konseri gerçekleşince ve bana en sevdiğim şarkıyı çalınca SVE bir ilah oldu benim için. Bugün bile hâlâ kalbimde kendine ait bir yeri vardır ve Peace Signs benim için bu dönemi başlatan şarkıdır.

Laura Marling – Goodbye England (Covered in Snow)

SVE’yi keşfetmemin birkaç ay sonrasında bir diğer favori ismim Laura Marling ile tanıştım. Marling, bana müziğin en şairane noktalarını gösterdi diyebilirim. Her ne kadar kurgusal şarkı sözleri yazsa da şiirlerinde kendimden bir parça buldum. Her zaman.

Angel Olsen – Unfucktheworld

Artık hayatımın kayıp giden dönemlerine adım atıyoruz. Geçirdiğim sondan ikinci depresyon dönemi ve Angel Olsen ile tanışıyorum. Melankolik günlerimi daha da karanlık bir hâle sokuyor ve ileride ışık olup olmadığının bir önemi de yok açıkçası. Kendini her parçan ile kucakladığın o nadir dönemlerden.

Simon & Garfunkel – El Condor Pasa (If I Could)

Son depresyon dönemimde (kronik depresyon = müzik hayatım) Reese Witherspoonlu Wild filmi hayatımı değiştirdi tam anlamıyla. Filmin en kıymetli parçası da benim için tabii ki soundtrack’i oldu. 2017 Ocak ayında 6 aylığına Paris’e gittiğimde ruhsal durumum da en az Paris’teki hava kadar soğuktu. Dilini az bildiğim ve yapayalnız olduğum o günlerde sokaklarda boş boş dolanıp bu şarkıyı fısıldadığımı hatırlıyorum. Son ama bu sefer kesin olarak iyileşmeye başlamam da bu şarkı ile oldu.

First Aid Kit – Walk Unafraid

Evet, R.E.M. versiyonu değil belki ama bence First Aid Kit cover’ı çok daha güzel. Wild film soundtrack ana şarkısı olarak çökmüş ruhsal durumumdan kurtuluşumun bir marşıdır bu şarkı. 2020 itibariyle hâlen daha geçerliliğini korumaktadır. Şimdi olduğum kişiye de belki bu şarkı ile dönüştüm bilemiyorum. Son 3 senedir ise daha pop şarkılar ile çürüyorum, ancak bu listedeki şarkıların güzelliklerinden ve benim için olan anlamlarından bir eksilme yok.

CEMRE

The Coral – Dreaming of You

Sanırım 2003 yılında CNBC-e’de Scrubs izlerken bir bölümde bu şarkı çalıyordu. Şarkıyı aşırı sevip sözlerini not almaya çalıştığımı hatırlıyorum. Sonunda şarkıyı bir şekilde buldum ve hala severek dinlerim. Yeni şarkılar keşfetmeye dair -ki zamanla hayatımda büyük önem taşıyan bir aktivite haline geldi- hatırladığım en eski anılardan biri bu şarkıyı keşfedişim.

Frank Ocean – Novacane

2011 yılında çıktıktan birkaç gün sonra o zamanlar takip ettiğim bir tumblr hesabında görüp dinlemiştim. O zamandan beri R&B, Hip-Hop janralarını daha çok dinlemeye başladım ve tabii ki hala Frank Ocean’ın en büyük fanıyım.

Unknown Mortal Orchestra – So Good at Being in Trouble

Kendi isteğimle (inceleme yazmak için ya da hakkında paylaşım yapmak için değil) tek başıma gittiğim ilk konser UMO’nın 2015’teki Salon IKSV konseriydi. O zamandan beri bazı sevdiğim müzisyenlerin konserlerine yalnız gitmekten çok keyif alıyorum. Bunu keşfetmemi sağlayan konser ve onu hatırlatan bu şarkı benim için önemli bir yere sahip.

Yeah Yeah Yeahs – Date with the Night

Bu şarkıyı da ilk kez Skins izlerken keşfetmiştim. Yeah Yeah Yeahs all-time fav gruplarımdan biri ve onları keşfetmemi sağlayan bu şarkı da benim için çok önemli.

Foals – Spanish Sahara

Ne zaman bir konuda kararsız hissetsem, kafam meşgul olsa elim bu albüme, hatta özellikle bu şarkıya gidiyor. Önemli kararlarıma ya da hayatımın dönüm noktalarına en çok yakıştırdığım fon müziği.

Metric – Satellite Mind

Yine en sevdiğim gruplardan biri ve favorilerimden olan bir şarkı. Şu an düşününce üzerinden bu kadar zaman geçmiş olmasına şaşırıyorum, neredeyse 2 sene önce Almanya’ya taşınmadan önce kısa bir kararsızlık süreci yaşamıştım ve kendimi ikna edip ülkeyi terk etme konusunda gaza getirmek için aylar sonrasına, Münih’teki Metric konserine bilet almıştım. Çok eğlendiğim bir konserdi, taşındığıma da hiç pişman olmadım.

Faces on TV – Dancing After All

Diğerlerinin yanında önemsiz gibi görünebilir ama değil… Jasper Maekelberg, geçen sene gittiğim bir konserinde Dancing After All’u söylerken “I’m just a fool who’s singing to you” kısmında burnuma pıt yapmıştı ve hayatta anlatmayı en çok sevdiğim anekdot bu. Şu an bahsetmek için bir ortam daha bulduğum için mutluyum. 😀

EGE

Tarkan – Ay

90’ların başlarında doğmuş neredeyse herkes gibi Karma albümünün bendeki yeri de çok ayrı. Bana yazlıkta tüm gün kasetini dinlediğimiz, dertsiz tasasız çocukluk günlerimi hatırlatıyor. Hala Karma albümünün kusursuzluğunu ölümüne savunuyor ve arkadaşlarımı “Ay’ın son 1 dakikasını hiç dikkatli bir şekilde dinledin mi?” diye darlıyorum.

Iron Maiden – Caught Somewhere in Time

Metalci, en çok de senfonik metalci ergen günlerimden bana baki kalan Iron Maiden oldu. Artık eksisi kadar çok dinlemesem de benim için efsaneliğini hiçbir zaman yitirmeyecek bir grup. Somewhere In Time da progresif sound’u ve genel teması ve sözleriyle (ayrıca kapağıyla!) pek çok hayranının aksine hep favori Iron Maiden albümüm oldu.

Depeche Mode – Rush

Dünya üzerinde en sevdiğim grubun en sevdiğim şarkısı. Başka da bir şey demeyeceğim.

M.I.A. – XXXO

Depeche Mode’tan girip Kanye’den falan çıktığım ve müziğe olan hayranlığımın iyiden iyiye farkına varmaya başladığım yeniyetme 2010-2011 yıllarında M.I.A.’i keşfetmemle birlikte kulağımı her türlü sese açar oldum. M.I.A.’in maksimalist ve çok etkileşimli, hem pop hem politik tarzı beni hala etkilemeye devam ediyor. Hip-hop ve elektronik müziğe duyduğum ilgiyi de ona borçluyum diyebilirim. XXXO en sevdiğim M.I.A. şarkısı diyemem ama last.fm’e göre şimdiye dek en çok dinlediğim şarkı. O kakafoniden, Twitter hakkındaki sözlerinden, autotune’dan ve mekanik seslerden ortaya benim için kusursuz bir pop şarkısı çıkarabilmesi hala çok ilginç geliyor.

Pet Shop Boys – Left to My Own Devices

İstanbulda yaşayan kuir bir “twenty-something” olarak özellikle de son birkaç yıldır Pet Shop Boys’un çoğu şarkısında kendimi buldum, sözlerinden ilham aldım, diskografilerine daldıkça da onlara duyduğum hayranlık daha da arttı. Kimse büyük şehirli kuir yaşamını onlar kadar titizlikle ve onlarınki kadar ince bir mizahla ele almadı, alamayacak da.

LCD Soundsystem – Tribulations

Pet Shop Boys’tan daha büyük şehirli bir müzik grubu varsa o da LCD Soundsystem’dır herhalde (PSB ne kadar geyse LCD o kadar heterodur, orası ayrı.) James Murhpy dehası, engin bilgisi, snobluğu, 30’larında sıfırdan zirveyi görmesi ve daha bir sürü şeyle 20’li yaşlarımdaki idollerimden biri oldu. Yaptığı müzik ve anlattıkları o kadar benlik ki, kendime bunun aynısını diyebilecek bir LCD Soundsystem buddy’si arıyorum. Benim için 2000’lerin en iyi grubudur.

Robyn – Ever Again

İyi müzik zevkine sahip olduğunu düşünen ve 20’li yaşlarındaki çoğu poptimist kuir gibi Robyn’in yeri bende de apayrı oldu. Gerçi bende ekstra ayrı bir yere sahip diyebilirim. Robyn’e olan sevgimi tanımlamam çok zor. Honey’nin çıkmasını beklerken her single’da ve önemli haberde ağlayıp durmam, sonunda kendisini Primavera 2019’da kanlı canlı görüp yine ağlamam şüphesiz ki fanboyluğumun zirvesiydi. İlk kez aşık olduğumu düşünürken terk edildiğimde albüm yeni çıkmıştı ve Ever Again’i yüzümde buruk bir gülümsemeyle, farklı farklı bir sürü yerde ve zamanda o kadar çok kez dinlemiştim ki. Her dinleyişim ilk kez dinliyormuşum, sonundaki yükselişte yaşadığım karmakarışık hisler hep yepyeniymiş gibi.

BONUS: Björk – All is Full of Love

Avaz’ın Björk lobisini temsil eden Ahmet’e geçenlerde sonunda Björk’e düştüğümü söylediğimde adım adım tüm albümlerini önümüzdeki yıllarda farklı zamanlarda keşfedeceğimi söylemişti. Şu an hayatımın Homogenic aşamasındayım sanırım.

AHMET

New Young Pony Club – Ice Cream

2006 yılı olabilir. Arkadaştan mp3 formatında şarkılar alma dönemleri. Ben de bir arkadaştan şarkılar almışım. İçinde de bu şarkı var. Vay be dedim böyle şarkı da oluyormuş. Buradan bir damar açıldı sonra zaten Ting Tings’ler, Lily Allen’lar oralarda yer edindi.

1,2,3 – Confetti

2010 yılı. Indie müzik altın çağında. Herkesin dünya üzerinde 10 dinleyiciye sahip bir grubu var. O dönemde beni vuran şarkı da bu oldu. Pittsburgh’un altın çocukları ama bu bilgiye benimle birlikte 10 kişi sahip. Bu gruptan sonra Türkiye’de indie müziği getiren 50 kişilik ekibe kabul almıştım. 🙂

Blur – Out Of Time

Zamanını falan hatırlamıyorum zaten hatırlamak da istemiyorum Allah’ın belası şarkının. Bu şarkıyı ilk dinlediğim zamandan beri içimde bir parça hep depresyonda.

Does It Offend You, Yeah? – With A Heavy Heart (I Regret to Inform You)

Müzik olarak kulağıma güzel gelen her şeyi dinlediğimi anladığım şarkı ve grubu budur. 2 kere de canlı izledim. İki konseri de en çok eğlendiğim konserler listesinde başlardadır. Does It Offend You, Yeah? konserlerinde ezdiğim insanlardan da bunca yıl sonra özür dilemek isterim. Dikkat yüksek sesle dinlenilmesi tavsiye edilir.

Mogwai – The Sun Smells Too Loud

2010’lu yılların başında müzik kefşetmeye devam ediyorsanız sizin de bir dönem Post-Rock geçmişiniz olmuştur. Benim post-rock geçmişim de bu şarkı ile başladı Hoş sonradan God is An Astronaut ile zirveyi buldu ama başlangıç bu şarkıdır.

Arctic Monkeys – Mardy Bum

Onların İngiltere’de benim ise Türkiyem de büyümem dışında kendileri aynı frekansı tuturmam için bu şarkıyı duymam yetmişti.

Björk – Pagan Poetry

En başta bahsettiğim arkadaş sağolsun. O şarkıların arasında bir kaç Björk şarkısı vardı. O ses, o duygu, o telafuz. Her bir saniyesi muazzam olan eserler. Beni öyle bir yerden vurdu ki anlatmaya kalksam sayfalar yazabilirim. Şimdilik böyle bırakıyorum.

Siz de müzik geçmişinizi 7 şarkı ile özetlemek isterseniz avazavazdergisi@gmail.com’a yazın. Beğendiklerimizi toplayıp paylaşalım.