BLUR: NEW WORLD TOWERS
2003 tarihli Think Tank albümünden sonra, geçen seneye kadar, Blur‘den haber alamaz olmuştuk. Grup üyeleri arasındaki çatışmalar (Graham ve Damon özellikle), birbirinden başarılı solo çalışmalar derken İngiltere’nin ve 90’ların bize en büyük hediyelerinden olan bu dörtlüyü unutmuştuk. Sonra Magic Whip geldi bir anda. Geçen sene yayınlanan albüm, büyük ses getirdi; çoğu sene sonu listelerinde üst sıralarda yer aldı. Geçmişte adı sürekli yankılanmış ve derin izler bırakmış müzik grupları bir anda geri geldiklerinde sürprizleri kötü olabiliyor. Kimi zaman özensiz albümler ya da fazla uzun sürmeyen birlikteler görebiliyoruz. Ya da sadece maddi amaçlı, damaklarda acı bir tat bırakan sevimsiz kısa turneler. Blur için de bu kaygılar vardı tabii ki. Ancak grubun dönüşü, korkulanın aksine, müzik dünyasına yeni bir heyecan getirdi.
Blur: New World Towers, belgesel film olmanın yanı sıra, iyi kurgulanmış bir dostluk hikayesi gibi. Önce albümün yazım sürecinden bahsediliyor. Hong Kong‘da sudan bir sebeple iptal olan bir konserin ardından grup üyelerinin, yan gelip yatmak yerine birazcık enstrümanları ile uğraşmak istediklerini ve Magic Whip’teki şarkılar için ilk fikirlerin ortaya çıktığını öğreniyoruz. Amaçları aslında sadece doğaçlama yapmak. Bir albüm fikri, henüz ortada yok o sıralar. Daha sonraki ayrılıklarında ise grup üyelerinin içi el vermemiş o şarkıların çöpe gitmesine ya da öylece ham bir şekilde bir kenarda durmalarına. En çok da grubun gitaristi ve enerjisi hiç bitmeyen adamı Graham Coxon, bu durumdan rahatsız olmuş. Coxon, bu şarkıların üzerinde uzun süre çalışmış ve yeni fikirler ile diğer grup üyelerinin karşısına çıkmış. Böylece, Magic Whip üzerinde – resmi olarak- çalışmaya başlamışlar.
Geçmişlerinde No Distance Left to Run gibi bir filmleri olduğunu düşündüğümüzde – ki onu da izlemenizi tavsiye ederiz- beklentimiz yüksekti. Ancak, film hem görsel, hem kurgusal hem de müzikal anlamda beklentinin üzerine fazlasıyla çıktı. Grubun albümü hazırlama, stüdyo görüntüleri ve üyelerin ayrı ayrı görüşleri bir araya geldiğinde oluşan hikaye, oldukça akıcıydı. Hiçbir atlama, kopukluk ya da eksiklik hissi yoktu. Konser görüntüleri, genelde bu tarz filmlerde seyirciyi bayar, evde izlenen filmlerde atlama hissi oluşturur. Neyse ki konser anları da en az hikaye kadar sürükleyiciydi. Hyde Park’ta dans eden seyircinin enerjisini, durgun koltuğumda sık sık hissettim. Özellikle Song 2‘da son noktaya ulaştı bu enerji. Ayrıca sadece yeni albümden görüntülerin olmaması, klasik şarkılara da yer vermeleri grubun köklü olduğunu düşününce oldukça sevindiriciydi.
Bir zamanlar birbirine kırılmış, birbirinden yetenekli ve içten içe oldukça istekli bu dört adamın yeniden bir araya gelişini izlerken hikayedeki samimiyeti hissedebiliyordunuz. Damon Albarn, hiç çekinmeden bir zamanlar Graham Coxon’a ne kadar sinirlendiğini ve kırıldığını söylüyor My Terracotta Heart‘ın hikayesini anlatırken. Sonra Alex James giriyor söze: Graham’ın ne zaman delireceğini bilemiyorsunuz. Albümü etkileyen şehrin görüntüleri ve şarkıların kendisi arasına sıkıştırılan yorumlar, grubun dinleyici ile güçlü bir bağ kurmasını sağlıyor. Bir konser filminden çok, bir zamanlar bir şekilde birbirine darılmış bir grup arkadaşın bir araya gelme öyküsünü izliyormuşuz izlenimi beliriyor ister istemez. Biz de en zayıf ve doğal hallerinde kahramanların bu hikayesine şahit oluyoruz.
Blur: New World Towers, gelmiş geçmiş en iyi konser filmi sayılmaz; ancak oldukça başarılı kurgulanmış ve ciddi emek verilmiş bir film. Binlerce insanın karşısına çıkmadan önce konserine bisikletle gelen bir Damon Albarn ya da yumurta kıran bir Alex James görmek istiyorsanız, ya da sadece grup ve Magic Whip hakkında yeni şeyler öğrenmek; New World Towers izlemeniz gereken bir film. İzlerken oldukça zevk alacağınızı tahmin ediyoruz. Blur’u ve bu filmi biz çok sevdik, umarız siz de seversiniz.