İNCELEME: PAUL MCCARTNEY – MCCARTNEY III IMAGINED

50 yılı aşan solo kariyerine pek çok albüm sığdırmış, Beatle’ların en çalışkanı olarak nam salmış Paul McCartney’nin ancak üç albümü, kendi soyadını taşıma ve nerede biteceği belli olmayan 50 yıllık bir serinin parçası olma şerefine nail olmuştur: The Beatles’ın dağılmasının ardından 1970’de çıkardığı ilk solo albümü McCartney, 1980’de bu sefer Wings’in son dönemlerine yaklaşırken yayınladığı McCartney II ve nihayet geçtiğimiz sene aralık ayında 40 senenin üstüne gelip hikayeyi devam ettiren McCartney III.

Yirmiyi aşkın albüm, onlarca şarkı ve proje arasından bu üçlemeyi şimdilik farklı kılansa Macca’nın albümün yapım aşaması ve öncesindeki halet-i ruhiyesi, üretim süreci ve aslına bakılırsa belki de tercih ettiği yalnızlığı. Her üç albümün de tek başına kaydettiği “homemade” albümler olması… Üçlemenin ilk iki parçası dağılan grupların ardından gelen bir yalnızlığın sonucuyken McCartney III’te durum biraz daha farklı. Pandemi süresince tüm dünyayla birlikte kabuğuna çekilen Macca, albümü “rockdown” olarak tanımladığı bu dönemde, Sussex’teki ev stüdyosunda neredeyse tüm enstrümanları kendi çalarak tek başına kaydediyor.

McCartney albümlerinin alamet-i farikası yalnızlık ve McCartney’nin tek başına çalışması olsa da 78 yaşındaki efsanenin, aynı zamanda yeni şeyler denemekten geri durmayan maceraperest bir üretim makinası olduğunu da biliyoruz. İncelemenin konusu olan McCartney III Imagined da bunun bir tezahürü aslında. Sussex’te kapandığı yalnız şatosunda kendi kendine ürettiği şarkıları bu sefer dönemin genç ve başarılı müzisyenlerine emanet ediyor. Sırtını yarım asrı aşan mirasına yaslayıp güvenli sularda yüzebilecek ya da bir dinozor gibi geçmişe takılıp kalabilecekken Macca, pek çok sefer yaptığı gibi yeni bir maceraya atılmaktan geri durmuyor. Şarkıların üstünden daha bir sene geçmeden genç ve yetenekli meslektaşlarına emanet etmek de herkesin cesaret edemeyeceği bir iş olsa gerek.

Pitchfork’un tabiriyle McCartney III’nin alternatif evren versiyonu olarak tanımlanabilecek albümde sırasıyla Beck, Dominic Fike, Khruangbin, St. Vincent, Blood Orange, Phoebe Bridgers, Ed O’Brien (EOB), Damon Albarn, Josh Homme, Anderson .Paak, Massive Attack’tan tanıdığımız 3D RDN ve albümün yalnızca fiziksel kopyasında yer alan Idris Elba’nın işleri bulunuyor. Kimisi şarkıları cover’lamayı tercih ederken kimisi de remix’lemeyi tercih etmiş. Her parçanın oldukça özel olduğu çalışmada yine de bir şekilde öne çıkanları belirlemek gerekirse Anderson .Paak’ın Bruno Mars’la giriştiği Silk Sonic projesine koysa sırıtmayacak When Winter Comes remix’i, 3D RDN’in 10 dakikayı aşan Deep Deep Feeling’i, geçtiğimiz senenin en iyi albümlerinden birine imza atan Dominic Fike’ın The Kiss of Venus yorumu ve zamanının pretty boy’larından Macca tarafından Khruangbin’e emanet edilen Pretty Boys sayılabilir.

McCartney’nin üretmeye devam edeceğini söylemek beceriksiz bir tahmin olmasa da bir öncekiyle arasında 40 yıl olduğu da göz önünde bulundurulduğunda yeni bir McCartney albümü için benzer bir tahmin aynı kolaylıkla yapılamayabilir. İyi ve tanıdık bir Paul McCartney albümü ve daha yenilikçi bir yorum dinlemek isteyenler için her iki albüm de beklentileri yerine getiriyor. Başlı başına derleme bir albüm olarak da dinleyenlere iyi müzik vadeden albüm, McCartney albümlerinin üretim süreci göz önünde tutularak ve bilhassa McCartney III ile birlikte dinlendiğinde yaşayan efsane, 78’lik delikanlı Sir Paul McCartney’nin ne denli büyük bir müzik dehası olduğuna bir kez daha şahitlik etmek isteyenler için şimdilik en iyi fırsatlardan biri.