MÜZİKLE BÜYÜYEN ÇOCUKLAR

Geçtiğimiz günlerde Aposto! Community’nin ilk bültenine konuk oldum. Müzikli Mevzular ve Barış için Müzik Vakfı ekipleri ile birlikte Taner Turna’nın ev sahipliğinde çocuk yaşta enstrümanla ilişki kurmak üzerine konuştuk. Bu sohbet için hazırlanırken bir noktada kendi çocukluğuma da gitmeden edemedim. Geriye dönüp baktığımda hayatımın tüm evrelerini bir müzik grubu ya da ismi üzerinden tanımladığımı fark ettim. Bunun başlangıcı da tabii ki çocukluğuma ve gitar çalmayı öğrendiğim yıllara dayanıyor.

Enstrüman çalmanın çocukların iletişimi ve hayat yolculukları üzerine etkisini herkes az çok tahmin ediyordur. Bu konuyu ayrıntılı bir şekilde Aposto! podcastinde de dinleyebilirsiniz. Bu konuşulanlara dönük baktığımda geriye henüz cevabını bulmamış tek bir soru kalıyor: Neden bazıları için müzik hayatın anlamı hâline geliyor? Bizleri diğerlerinden ayıran faktör nedir?

Kendi çocukluğuma dönüyorum. İlkokul yıllarımda Türkiye’nin popüler kadın müzik gruplarına ve Disney Channel yıldızlarına bayıldığım bir dönemden geçiyorum. Şu anda da bir kısmı popülerliğini koruyan bu isimler benim olmak istediğim kişi(ler)in simgesi adeta. (Şimdi ise benim hayattaki en büyük derdim onun gibi kakül kestirmek iken Demi Lovato’nun o dönemlerde madde bağımlılığı ve cinsel saldırı sonrası travma ile mücadele ettiği gerçeği ile yüzleşiyorum.) Biraz daha ilerleyen yaşlarda ise muhtemelen 70 yaşında bile hayranı olacağım Paramore ile tanışıyorum. 2005 tarihli çıkış albümleri öfkemin marşı hâline geliyor. Onların dünyasında o kadar kayboluyorum ki sessiz bir çocuk olmamın da etkisi ile annem beni gitar derslerine sürüklemeye başlıyor. Üstelik bu durumdan hiç şikayetçi değilim.

Şu anda bile geriye dönük baktığımda yaşıtım olan herkesin bu “kendini tanımlama” döneminden geçmediğini fark ediyorum. Aynı zamanda kendini ifade etmenin de yaş aldıkça gelişen bir beceri olduğunu anlayabiliyorum. Bu beceriye en çok sahip olamadığımız dönemler ise çocukluk yaşlarımız. Müzik ile içli dışlı olmak ise kendini ifade edemediğin bu dönemlerde senin sesin, sınırsız hayal gücün için bir egzersiz hâline geliyor. Eğer bu dönemi yeterince uzun süre yaşadıysanız bu kimlik üzerinize adeta “yapışıyor”. İletişim becerileriniz artık gelişmiş olsa bile iç dünyanızın sesi, yine kulaklıklarınızda yankılanıyor. Müzik, sizin olduğunuz kişi ile özleşiyor. Artık çok farklı grupları seviyor olabilirsiniz. Yine de arada Youtube’da çocukken sevdiğiniz şarkıları açıp dinlemenizi tavsiye ederim. Her şeyin başladığı noktaya geri dönmek insanın yüzünde aptal bir gülümseme bırakıyor.