RÖPORTAJ: ARDA YİĞİT

Uzun yıllar tanışıklığımızın bulunduğu, müzik zevkine çok güvendiğim Arda Yiğit, Renksiz grubu ile olan çalışmalarına ek olarak geçtiğimiz günlerde bireysel olarak da müzik hayatına başladı. Septic Dreams isimli ilk albümü (EP) synth-pop, synthwave sevenler için olduça güçlü bir alt yapıya sahip. Sözlere ayrıca odaklananlar için de, beynimizi de doyuran bir albüm olduğunu söyleyebilirim. Röportaj ayrıca nasıl destek almadan albüm çıkarılabileceğini de anlattığından (en azından kısmen) ilgilenenler için de bilgilendirici olabilir.

Bu güzel röportaj için sizi şöyle alalım:

Biraz uzmanlığından bahsetmek istiyorum; YouTube’da Logic Pro’ya ilişkin Türkçe kaynak sunan oldukça faydalı bir sayfan var.

Evet, altı yıl kadar önce kolları sıvayıp hem nasıl öğrenirim hem de aynı zamanda benim gibi insanlara nasıl yardımcı olurum diyerek başladığım, zaman ilerledikçe bambaşka bir noktaya gelen bir iş oldu benim için. Şu an dijital müzik teknolojilerine ucundan kıyısından bulaşmış herhangi biri videolarıma mutlaka denk gelmiştir. Orada özellikle altını kalın kalın çizmek istediğim çok önemli bir nokta var, o yüzden bu soruyla başlamana çok sevindim. Videolara başladığım 2015 yılında tek bir tane bile bu konuda bilgi edinebileceğiniz Türkçe video yoktu. Yazılı kaynak ise sadece Ufuk Önen tarafından yazılmış ve benim de bu işe merak salmama vesile olan “Dijital Ses Kayıt Ve Müzik Teknolojileri” kitabı vardı. Bu işin bir sır olmadığını, yeterince iyi bir çalışma ve araştırmayla herkes tarafından belirli bir seviyede bilgi elde edilebileceğini, bunu karşılıksız yapmanın, bilgilerini karşılıksız insanlara sunmanın mümkün olduğunu göstermek istedim. Elbette emeğinizin karşılığını istemek ayıp değil, bundan bahsetmiyorum ama bazen emeğinizin karşılığını farklı şekilde alırsınız. O videoların her birini hazırlarken günlerce emek verip hazırlık yapıyorum  ama videolarım vesilesiyle kendi prodüksiyonlarını kendileri üreten, çok büyük müzisyenlerle tanıştıkça emeğimin karşılığını fazlasıyla aldığımı düşünüyorum. Bu benim için yeterli.

Albümünün hazırlık aşamasında bu bilginin sana nasıl bir faydası oldu?

Bir kere artık şunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz: Evinizden çıkmadan bir albüm yapmanız mümkün. Bu albüm de evden hiç çıkmadan hatta “çıkamadan” yapıldı diyebiliriz. Dolayısıyla tamamen bu bilginin eseri. Ayrıca albümün tamamen bir synthesizer albümü olmasını hedeflediğim için akademik anlamda da synthesizer teknolojileri üzerinde çok fazla okudum, araştırma yaptım, çalıştım. Ancak bu sayede hazır sesler kullanmadan albümdeki tüm synthesizer seslerini kendim üretebildim.

Kimseden destek almadan albüm yapmak nasıl bir his?

Aslında kimseden destek almadan albüm yapmadım. Eşim Özlem Akpınar Yiğit hem şarkılarda cömertçe sunduğu sesiyle hem vizyonuyla ve en sert eleştirileriyle albümün bu hâle gelmesinde benim en büyük destekçim, dayanağım oldu. Ayrıca albüm bir ürün ise kapağı da bu ürünün bir parçası, dinleyiciyi kapıda karşılayan, evin bir sakini. Bu anlamda da Özge Çetin’in albüme kattıkları anmadan geçilemez. Ama sormak istediğin şeyi anlıyorum. Bir prodüktöre, stüdyoya, orkestraya, ses mühendisine, aranjöre ihtiyaç duymadan bir albüm çıkarabiliyor olmak gerçekten sektör için büyük bir devrim. On yıl önce hayal bile edilemeyecek bir şeydi bir çoğumuz için ve bu aslında müziğin evriminde de büyük rol oynuyor. Önümüzdeki 20-30 yıl içerisinde bu evrimi daha iyi idrak edebileceğiz. İyi tarafları olduğu gibi kötü tarafları da var ve her iki tarafıyla da yüzleşmemiz gerek. İlerlemenin karşısında duramayız, ona adapte olmayı öğrenmeliyiz. Bu işe hayatını adamış çok bilgili, tecrübeli insanların olduğu büyük bir sektörden bahsediyoruz ve elbette henüz onlara ihtiyacımız tamamen ortadan kalkmış değil. Ama ileride bu ihtiyacın ya ortadan kalkacağını ya da evrileceğini görebiliyoruz. Değişebilen kazanacak.

Şarkılarını yazarken kimlerden ve nelerden esinlendin? Bu başka müzisyenler veya kitap da olabilir.

Albümü bir konsept olarak tasarladım ve bu konsept genel olarak bir derdi dile getiriyor. İnsanlığın kurduğu tüketime dayalı modelin insanlığı tüketmeden durmayacağını anlamalıyız. İklim değişikliği, gıda ve su krizi gibi birçok konuya bu modelin sebep olduğunu bilmemize rağmen bunun yerine koyabileceğimiz başka hiçbir model yokmuş gibi tüketmeye ve bulunduğumuz gezegeni ve tüm hayatı yok etmeye akıl almaz bir şekilde devam ediyoruz. Sanki bu gezegeni tüketsek Mars’ta ya da bir başka gezegende yolumuza devam ederiz gibi geliyor. Diyelim ki kendini akıllı sanan insan bunu gerçekten başardı. Peki, orayı tükettikten sonra ne olacak? Nereye kadar yerine koyamayacağımız güzellikleri yok etmeye devam edeceğiz? Sanırım cevap “insan olmanın anlamını tüketene kadar”. Benim temel esin kaynağım bu düşünceler oldu. Bu albüm bu yüzden içerisinde hiç bir akustik öğenin bulunmadığı bir albüm olmak zorundaydı. Her şey dijital olmalıydı “insan” dışında. Bu anlamda da Jean Michel Jarre temel besin kaynağım oldu diyebilirim.

Daha önce de konuştuğumuz gibi bu albüm bana Theatre of Tragedy Aegis albümünü hatırlattı ve nostaljik bir his yarattı diyebilirim. Senin için bu albüm eski tınılardan esinlenme mi, yoksa fütüristik bir tarafı mı var daha çok?

Bahsettiğin albümü sen söyledikten sonra dinledim ve ilk başta bu albüme benzetmene hatta bu tarzda bir albüme benzetmene çok şaşırdım, hiç beklemiyordum. Ama sanırım bunun sebebi aslında çocuk denecek yaşlarda Doom, Gothic, Progressive müziğin içime işlemiş olması, beni ben yapan öğelerden biri olması. Şu an ürettiğim her şeyin içerisinde bu etkiyi göreceğimi biliyorum ve bunu engellemek için hiçbir şey yapmıyorum. Aksine bunun müziğime çok büyük katkı sağladığını görüyorum. Esinlenme tarafı belki bu olabilir, bilinçsizce. Fütüristik tarafı da var elbette çünkü gelecekte olacaklardan duyulan bir kaygıdan bahsediyor.

Neden uzay? Elektronik müzik bize neden uzayı çağrıştırıyor?

Aslında elektronik müzik bize uzayı çağrıştırmıyor ama eğer elektronik öğeleri belirli bir şekilde kullanırsak bu etkiyi elde edebiliyoruz. Bu etkiyi yaşamamızın en önemli sebebi bence aslında doğal olarak üretilemeyecek sesler, dünyada duymaya alışık olmadığımız yapay ve aslında bize yabancı olan seslerden oluşması olabilir. Synthesizerlar’ın tamamında sesler o kadar düzenli bir salınımda titreşir ki düzensiz hale getirmek isteseniz bile belirli bir düzenli halden çıkaramazsınız. Bu düzenli hâl bizim günlük yaşamımızdaki fiziğe aykırı. Bununla birlikte bu albümdeki gibi müziği eğer akustik öğelerden yalıtırsanız ve elektronik öğelere tamamen hükmedebilirseniz, bu hüküm hissi dinleyicide teknolojik bir çağrışıma neden olabilir. Dünyanın boyunduruğundan kurtulmuş, kendi dijital kullarına sözünü geçirebilen ve hatta yeni bir dünya derdine düşmüş bir “üstün-insan” çağrışımı yapıyor olabilir. Ne büyük yanılsama. Biraz teknik bir cevap oldu sanırım 🙂

Renksiz grubu ile yine devam edecek mi çalışmalarınız, yoksa artık Özlem ve sen ayrı mı devam edeceksiniz?

Renksiz olarak çalışmalarımız da konserlerimiz de tam gaz devam ediyor. Özlem de solo olarak bir tekli çıkarıyor 19 Kasım’da. Bu solo projelerimizin Renksiz’in müziğine de çok olumlu etki ettiğini şimdiden görmeye başladık bile. Bu arada 22 Aralık 2021 Çarşamba günü Renksiz olarak The Wall Kadıköy’de bir konser gerçekleştireceğiz bu soru vesilesiyle de duyurmuş olayım.

Son olarak albümünü gerçekten çok beğendim. Devamını bekleyeceğim!

Tekrar ve tekrar röportaj yapmaktan da yılmayacağım.

Senden bunu duymak benim için çok büyük bir mutluluk çok teşekkür ederim. Bana burada kendimi anlatma imkanı sunduğunuz için de çok çok teşekkür ederim.

Arda Yiğit’in grubu Renksiz ile olan röportajımızı buradan okuyabilirsiniz.

Bu röportajın kısa bir versiyonu 27 Kasım 2021 tarihli Aposto! bülteninde yer almıştır.