TANIŞIN: NİLGÜN ÖZER

Nilgün Özer’in müziği ile ilk olarak konuk yazarlık yaptığım BacktotheSound’un müzik festivalinde tanıştım. Aşırı sıcak geçen bir yaz günü, Burgazada, samimi ve gerçekten müziği tutkuyla seven birkaç kişi… Tek başına ukulelesi ile sahneye çıktığında ilk dikkatimi çeken Nilgün’ün yazdığı şarkılarının arkasındaki hikâyeyi büyük bir tutku ile dinleyicisi ile paylaşması oldu. Gerçekten karşısındakiler ile paylaşacak bir hikayesi olan o nadir seslerden biri ile karşı karşıyaydım.

Festival sonrasında kendimi müziğinde -tam anlamıyla- gömülü bir şekilde buldum. 2017 tarihli Daydreaming albümü ve hemen ardından Brownie iş birliğindeki Distortion & Motion EP’si ile diskografisinde bir yolculuğa çıktım. Öncesinde yerli sahne ile çok içli dışlı olmayan biri olarak Nilgün Özer’in müziğini apayrı bir yere koyduğumu fark ettim. Kendisini benim için diğerlerinden ayıran yegâne nokta, artık yeni ekollerin aynı detayları tekrar eden hikayeleri ile benzer akor ritimlerini takip etmesinden sıkılmış olmam muhtemelen. Böylece tamamen kendi dünyasında “confessional” kavramını yeniden yorumlayan yeni bir isim keşfetmiş oldum. Tabii, bunda şarkılarını İngilizce söylemesi de etkili. Psikoloji mezunu olduğunu öğrendiğimde ise parçalar tam anlamıyla yerine oturmuştu.

Dikkatli dinlediğinizde Nilgün’ün şarkılarında tanıdık sesler ile karşılaşmanız çok olası. Sharon Van Etten, Laura Marling, Angel Olsen ekolünü sevenlerdenseniz kendisinin şarkılarını dinlerken size hissettirdiği duygular tanıdık gelecek. Ancak şunu da belirtmekte fayda var: Nilgün Özer’in şarkılarına baktığınızda bütün bu ilhamların Clairo stilindeki lo-fi melodilerine kurulduğunu fark edeceksiniz. Klasik ya da indie folk anlayışından ziyade biraz daha modern bir prodüksiyon yaklaşımı ile karşı karşıyasınız. Ancak geçtiğimiz senenin muhteşem bir özeti olan 2020, All That Live Inside EP’sini dinlediğinizde- hepimizin evlerde olduğu gerçeğini bir kenara koyup baktığınızda bile- kayıtların evde tamamen sanatçı emeği ile yalın bir şekilde kaydedildiğini kolaylıkla fark edebilirsiniz. Bu yaklaşım da Nilgün’ün müziğine daha kişisel, yalın ve dürüst bir yaklaşım katıyor.

Müziğinin yanı sıra Nilgün Özer, aynı zamanda çok yetenekli de bir ressam. Kendisinin çizimlerinin yer aldığı instagram hesabını da buradan paylaşmış olalım. Ancak çizim yeteneğine rağmen Nilgün Özer, şarkılarındaki bu kişisel dokuları tasvir edip hikayeleştiren bir müzisyen değil. Daha çok o çizimleri yaparken kafasının içerisinde uçuşan düşüncelerin ona hissettirdiklerine tanıklık edeceksiniz. Bu nedenle bu hikâyede ona eşlik edemeyebilirsiniz. Ancak kesinlikle onunla beraber hissedebilirsiniz.