HEADLINER: ZOR ZAMANLARDA CAZIN DÖNÜŞÜMÜ VE TÜRKÇE CAZ

Müzik tarihi boyunca kültür, teknoloji ve kolektif hafızadan daha yoğun olarak müziğin yönünü şekillendirmiştir. Bana göre, cazın aksine diğer müzik tarzlarında içinde bulunulan kısa dönemlerdense, 5-10 senelik dönemlerin etkileri çok daha baskın bir şekilde ortaya çıkıyor. Ama eğer zamanın ve kültürün anlık fotoğraflarını görmek istersek o dönem çıkarılan caz albümlerine bakmak gerektiğini düşünüyorum. Bu kadar doğaçlamaya dayalı bir tarzda o dönemki hissin daha saf bir hâlini bulmak çok daha mümkün.

Şu ana kadarki caz tarihi incelendiğinde zor dönemlerin özgün ve yoğun albümlere yol açtığı su götürmez bir gerçek. Zor dönemlere tepki olarak gelen bazen öfke dolu, bazen ise ağıta yakın albümler şu an hâlâ cazın kilometre taşlarını oluşturuyor. Bitmek bilmeyen politik sorunlarla kavrulan bu dönemlerde ise 50 yıllık şarkılar hâlâ geçerliliğini koruyabiliyor. Yıllardır sistematik ırkçılıkla savaşan Amerika’da, George Floyd’un öldürülmesinin ardından Coltrane’in Alabama şarkısı yeniden dönemin ruhuna uygun hissettirebiliyor. Öfkeyle karışık bu ağıt, 1963’teki Birmingham kilise bombalanmasının anlık bir fotoğrafı olmasına rağmen aynı etkiyi çok daha güçlü bir şekilde yeniden yaratabiliyor. Bu gücün ana kaynağı ise Coltrane’in o dönem verdiği kişisel cevap. Tam olarak da bu kişisellik Alabama‘nın Giant Steps gibi müzikte devrim yaratan şarkılardan önde çıkmasını sağlıyor.

Son zamanlarda, çok fazla orijinal işler çıkaran Londra cazı da kişisel cazın müthiş örneklerinden biri. Şu ana kadar görülmek istenmeyen Londra yeraltı sahnesinin öfkeli ve kişisel albümleri, koskocaman bir janra oluşturmuş ve tüm dünya cazını etkilemiş durumda. Aynı zamanda içi boşaltılmış kültüre tepki olarak çıkan Benjamin Clemetinegibi şiirsel sanatçılar da kültürel kuraklıkta çok hızlı yükselişe geçebiliyor. At Least For Now albümünün başarısı bunun çok iyi örneklerinden biri.

Hem Benjamin Clementine’ın hem de Londra cazının en güçlü gruplarından Sons of Kemet’in Türkiyedeki konserlerine gitme şansı buldum. Sons of Kemet’in öfkesinin Clementine’in şiirsel umuduna göre bize çok daha iyi rezone ettiğini düşünüyorum. Clemetine konserindeki umut dolu sound, seyirciye bir şey ifade etmezken Sons of Kemet konserindeki disonant seslerin, durmayan baterilerin verdiği öfke seyirciyi kolaylıkla içine çekiyor.

Türk caz sanatçıları ise uzun zamandır, Avrupadaki standartları takip ederek müziksel sınırlarını keşfediyor. Sanatçılar içinde bulundukları çatışmalı coğrafyanın ruhuna uygun kültürel ve kişisel bir müzik yaratmıyor. Bunun sadece bize özgü sesleri müziğe ekleyerek global kuralları çiğnemeye korkan bir Türk caz müziği peşinde koşuyor. Bu noktada, çoğu müzisyen bahsettiğim kişiselliğe ulaşmadan yaşlı ve bilindik bir sound’a saplanmış kalıyor. Bu yüzden, diğer kültürleri etkisi altına alan protestlik ve kişisellik, coğrafyamızda rap gibi janralara özel kalıyor.

Uzun zamandır bu kişiselliği öfkeli bir yerden duymayı arzu etsem de Türk cazı pandeminin başlangıcıyla beraber daha içe dönük ve minimal bir sound etrafında kişiselleşmeye başladı. İskandinav cazına da benzeyen bu yeni, kişisel sound etkileyici olsa da tıpkı pandemi filmleri gibi sadece bir döneme özgü yaratıldı. Şu an Türkiye’de hızla büyüyen, evde durmaktan sıkılmış, yeni “caz festivali” seyircisi bu tarzın dışında daha yakalayıcı bir sound arıyor. Bu yüzden daha eğlenceli ve festivale uygun albümlerin üretimi 2021’de çok arttı.

Gidilen iki yönde de seyirci artışını görmek ve eski bilindik sounddan daha farklı albümler duymak çok sevindirici. İçe dönük tarz, pandeminin fotoğrafını daha iyi çekse de yeni eğlenceli soundun pandeminin sonucu olarak daha kalıcı olacağını düşünüyorum. Yine bu soundun Türk cazı için yeni ufuklar açacağını ve önünün daha açık olduğunu düşünüyorum. Kim bilir, belki uzun zamandır beklenen protest sound’lu özgün albümleri de bu yeni akımın sonucu olarak Türkiye’de görebiliriz.

Avaz Avaz’ın konuk yazarlarından Uğurcan’a bu güzel yazı için teşekkür ederiz. Kendisinin caz ile ilgili yazılarına doyamadığımız için bu bültende de bu özel yazıyı ona ayırmak istedik. 

Uğurcan’ın 2018 en iyi caz albüm önerilerine buradan, bu yazıda bahsetmiş olduğu Londra caz sahnesine daha derin bir bakış attığı yazısına ise buradan ulaşabilirsiniz. 

Kendisinin bu yazı ile ilgili ek dinleme önerilerini de sizler için hemen aşağıda toparladık:

Sons of Kemet – Your Queen is a Reptile

Uğurcan’ın “Festival Caz” seçkisi

Uğurcan’ın Türkiye sahnesinden seçkileri