İNCELEME: BILLIE EILISH – HAPPIER THAN EVER
SoundCloud müzisyeninden dünyaca ünlü popstar statüsüne ışık hızıyla geçiş yapan Billie Eilish, kendisine yedi Grammy kazandıran ilk albümü When We All Fall Asleep, Where Do We Go?‘nun ardından iki yıl sonra, yeni albümü Happier Than Ever ile dönüşünü geçtiğimiz ayın sonunda yaptı. Böylesine bir başarının ve iki sene boyunca müzik dünyasının gündeminden düşmemenin ardından tabii ki herkesin bu albümü mutlaka dinleyeceği, hakkında konuşacağı ve bir fikir sahibi olacağı kesindi.
Billie Eilish genç yaşına rağmen belki de internet çağının ortasında doğmanın verdiği ayrıcalıkla ya da etraftaki bir kalıba sokulmaya çalışılmış teen popstarların (e.g. Britney Spears, Miley Cyrus) varlığından ötürü başından beri yüksek farkındalığa sahip olmuş; kariyerini geçmişte gördüğümüz örneklerinin çevrelerinde bulunan insanlar ya da kayıt şirketleri tarafından düşürüldüğü can sıkıcı durumları deneyimlemeden ilerletmeye çalışmış ve çoğunlukla da başarmıştı. Nitekim albümden anladığımız kadarıyla endüstrinin ve ünlü olmanın getirdiği toksisiteden tamamen korunamamış.
Bir önceki albümde karanlık, kabuslar, yatağın altında saklanan canavarlar gibi tekinsiz ve soyut temalar üzerine konuşurken Billie, Happier Than Ever ile çok keskin bir dönüş yaparak tamamen hayatının gerçeklerinden bahsetmeye başlıyor. Getting Older ile şöhretin getirdiği olumsuzluklar, tutkusunun artık bir işe dönüşmüş olması; OverHeated ile paparazilerin çektiği bir fotoğraf üzerine milyonlar tarafından bodyshaminge uğraması ve genel olarak bütün albüm boyunca akıl sağlığı, tanınıyor olmanın getirdiği zorluklar, stalkerlar, kalp kırıklığı, -öznesi çok büyük ihtimalle eski sevgilisi Q olmak üzere- şiddet görmek gibi çok kişisel ve gerçek konulara değiniyor.
Albüm müzikal anlamda ise çok daha keskin bir dönüş ile birçok enstrüman tabanlı parçadan oluşuyor. Finneas ve Billie, daha önce şarkılara alışılmadık bir texturevermek için olabilecek en tuhaf, anti-ASMR denebilecek seslerin samplelarını kullanırken bu kez tamamen farklı bir alana yöneliyor. Mesela albüme ismini veren şarkının ilk yarısında tek düze ukulele tınıları ikinci yarısında neredeyse zamanında bir Avril Lavigne şarkısında olabilecek kadar ergen ve isyankar davullar duyuyoruz.
Albümün bildiğimiz Billie Eilish sounduna yaklaştığı anlar da yok değil, Oxytocin, Lost Cause ya da NDA’i dinlerken birkaç anda WWAFAWDWG? flashbackleri yaşamanız mümkün.
Happier Than Ever’ın başarısı ile iki kardeş de rüşdünü ispatlıyor ve dinleyicileri olarak biz de net bir şekilde başarıyı zaten yakalamış oldukları yönde ilerlemek istemediklerini görmüş oluyoruz. Bu albümün en çok merak ettirdiği ve cevabını vermediği şey kardeşlerin birbiri dışındaki müzisyenlerle çalışınca çıkaracakları sonuçlar oldu ama eminim ki ikilinin çok uzun bir kariyerinin olacak ve bunu da birkaç yıl içinde mutlaka göreceğiz.