İNCELEME: MITSKI – LAUREL HELL

Müzisyenlerin müziği bırakarak “normal” bir insan olmak istediklerini senelerdir duyuyoruz. Öncelikle bizlerin “normal” olduğuna dair düşünmelerine sebep olan faktörü merak ediyorum. Sonrasında da artık “anormal” olmak istemediği için müziği bırakmaya karar veren Mitski’nin sözleşme zorunluluğu nedeniyle yeni bir albüm yapmaya karar vermesi, bu albümü pop albümü olarak hayata geçirmesi, TikTok’ta ünlü olması ve gelecek dönemde Harry Styles’ın konser açılışını yapacak olmasının tam bir Murphy Kanunu olduğu düşünüyorum. 2018 tarihli süper albümü Be The Cowboy ile de mainstream’e adım atması ile bunalan Mitski’nin altıncı albümü Laurel Hell, sözleşmesel bir zorunluluktan ortaya çıkan ama bir şekilde orijinal hissettiren bir seçki ya da Mitski’nin kararını değiştirdiğine bir işaret. Umarım, ikincisi.

Mitski’nin albümlerine önceden aşina olanların da bileceği üzere bu albümü de kısa sayılabilecek uzunluğa sahip. Diğer albümlerden farklı olarak şarkı uzunlukları ise nispeten daha uzun. Daha önceleri 2 dakikalık kısa şarkılar yapan Mitski’nin bu alışkanlığı kendisine bir deneysel, kendini ifade edici ve indie bir hava veriyordu. Bu albümde ise tamamen apayrı bir noktaya giden Mitski, ortaya bir pop albümü koyuyor. Ancak şarkıların içerisinde yer alan Mitski usulü kendinden şüpheler, memnuniyetsizlik ve şüphe yerini koruyor. Laurel Hell, önceki albümlere göre tam bir profesyonel prodüksiyon harikası. Be the Cowboy ile gelen popülaritenin maddiyata ve repütasyona yansıdığı, Mitski’nin artık geri dönülemeyen bir noktaya gittiğini görüyoruz. Öyle ki The Only Heartbreaker’da Adele ve Taylor Swift ile çalışan Dan Wilson’ın imzasını görüyoruz.

Laurel Hell ile ilgili en şaşırtıcı nokta, albümün otobiyografik olmasına rağmen asla öyle hissettirmemesi. Mitski’nin anlattığı hikayeler o kadar örtülü ki kendisine ulaşmakta sıkıntı yaşıyorum. Örneğin; Heat Lightning bana gecenin bir yarısı gelen sevgiliye karşı pes etme isteğini hatırlatıyor. Şarkının ise sonrasında insomnia ile alakalı olduğunu öğreniyorum. Dinleyiciler ile arasındaki duvarı kaldırmak amacıyla kurgusal yapısını bu albüme taşımak istemediği Be the Cowboy’daki Nobody şarkısı ise hiç bu kadar empatik olmamıştı. Bu durum da tabii ki Mitski’nin bir yazar olarak ne kadar geliştiğini bize gösteriyor.

Laurel Hell, tek bir single kaydı ile öne çıkmayan ancak bütüne bakıldığında parlayan bir albüm. Çalma listelerinde single kayıtlarının parladığı bu dönemde böyle bir albüm yapmak cesaret istese de şarkıların pop dokusu Mitski’yi güvenli bir bölgeye sokuyor. Eskiden olsa Mitski’nin bu yola kendi isteği ile gittiğini düşünürdüm ama göz önünde olduğu için müzisyenliği bırakmayı düşündükten sonra Harry Styles açılışını yapmayı kabul etmesi samimiyetsiz geliyor. Bu da aslında bizi Mitski’yi ilk başta ne kadar çok sevdiğimizi hatırlatıyor. Hangimiz fikrimizi değiştirmiyoruz ki? Hangimiz gerçekten samimiyiz ki?

Albümden bahsederken şarkılardan bahsetmedim bile. Zeki synth tınıları ile confessional yazılmış bir Mitski albümü hayal etmek zor değil. Ancak bu albümün Mitski’nin kariyerindeki yeri benim için daha büyük bir soru işareti. Laurel Hell, kesinlikle Mitski’nin diskografisindeki en iyi işlerden biri. Öte yandan bu albümün Mitski’nin son albümü olduğuna dair bir teorim var. O nedenle mayıs ayındaki Türkiye konseri için hangi gün olduğuna bile bakmadan, kalacak yerim bile olmadan bilet aldım. Olur da onu ilk ve son kez dinleme şansımdır diye.

Öneri şarkılar: Love Me More, There’s Nothing Left for You, Should’ve Been Me, That’s Our Lamp