İNCELEME: STROMAE – MULTITUDE

Alors on Danse’la büyük sükse yakalayıp ikinci albümü racine carrée ile dünya sahnelerini ele geçiren, Frankofonların medarı iftiharı Paul van Haver, ya da tanıdığımız haliyle Stromae, son albümünün ardından uzun bir sessizliğe gömülmüştü. Yaptığı açıklamalarla müziğe belirsiz bir süre için, hatta belki tamamen, ara verdiğini odağının artık kendi moda markası Moseart olduğunu ifade etmiş ve hayranlarını seçeneksiz bir bekleyişe mahkum etmişti. Sıtma ilaçları, beklenmedik yan etkiler, mental rahatsızlıklar, uzun turneler ve tükenmişlikle geçen bu yıllarda Belçikalı sanatçı bir de evlenip baba oldu. Arada kendi defilesi için yazdığı şarkıyla, Fransız rapçi Orelsan’la ya da Coldplay’le yaptığı işbirlikleriyle ağızlara birer parmak bal çaldı. Neyse ki bu bekleyiş, uzun sürmedi diyemeyiz ama, bir şekilde bitti ve Stromae, şimdiye kadarki belki de en duygusal ama sözcük oyunlarını, karakter değişimlerini, dans ritimlerini de esirgemediği albümüyle, Multitude’le aramıza döndü.

Albümü müjdeleyen tekli Santé, covid döneminde çalışanlara bir teşekkür mahiyetinde. Şarkıda sıklıkla adını zikrettiği Rosa ise yanında çalışan eski temizlikçisi. “Biz dağıtırken sen temizlersin” sözleriyle onu da anmak ve hakkını teslim etmek istemiş. Ardından gelen ikinci single L’enfer ise Stromae’den şu ana kadar duyduğumuz en karanlık ve en açık sözlü işlerden biri. racine carréee’nin alameti farikalarından Papaoutai’de de bir o kadar açık sözlü ve hüzünlü bir hikaye anlatıp, sözlere kulak vermediğinizde bir yandan da dans ettirebilecek bir tezata sahipken, L’enfer bu defa hem müziğiyle hem sözleriyle dinleyicisini hedef alıyor. Depresyonu, yalnızlığı, intihar meylini açıkça zikreden şarkının etkileyici klibiyle birlikte bir de Stromae’in kurguladığı canlı bir versiyonu da bulunuyor kendi kanalında. Daha önce gazetecilerin münasebetsiz sorularına maruz kalan Stromae bu defa durumu kendi lehine çeviriyor. Bir televizyon röportajı esnasında şarkılarında sıklıkla yalnızlıktan bahsettiğini ve müziğin bundan kurtulmak için yardımcı olup olmadığını soran sunucuya cevaben L’enfer’i söylemeye başlıyor.

Albümün açılış parçası yenilmez, muzaffer olarak çevirebileceğimiz Invaincu. Bulgar çocuk korosu tarafından eşlik edilen şarkı, Stromae’in bir hastalığa meydan okuması. Kendini her yenilmez hissetmek isteyenin göğsüne vura vura eşlik edebileceği bir zafer marşı. Öne çıkan şarkılardan bir diğeri ise Fils de Joie. Bridgerton’ın jeneriğinden aldığı sample’la açılan şarkı, Stromae’in senelerdir yaptığı en iyi işlerden birinin, kendini çeşitli rollere bürüyerek hikayeyi ortadan anlatmasının en güzel örneklerinden biri. Bir seks işçisinin ardından müşterisinin, patronunun, polisin ve en nihayetinde oğlunun ağzından yazılmış bir veda konuşması. Nitekim klibi de ölen kadının devlet töreniyle kaldırılan cenazesinde geçiyor. 

Albüm Stromae’in dans altyapılarıyla birlikte dünyanın dört bir yanından çeşitli çalgılar içeriyor. Portekiz’den cavaquinho, Çin’den erhu, Arjantin’den charango, zurna… Çeşitliliği sağlamakla birlikte bu çalgıların doğrudan bir ülkeye işaret etmemesini, aksine hepsini doğru bir şekilde harmanlayıp coğrafi konumun üzerine bir gölge düşürmesini amaçladığını belirtiyor. Bunun albümde pek çok örneği var ama çok yakından şahit olabileceğimiz örneklerinden biri Pas Vraiment. Birkaç saniyelik “İftar programına mı denk geldim?” karışıklığı yaratan ney başlangıcı ardından kötü ve neden devam ettiği sorgulanan bir ilişkinin hikayesine dönüşüyor. Neyi Fransa’da yaşayan Türk neyzen Selman Faris’in çaldığını da bu noktada ekleyelim. Bir başka örnek olarak Stromae’nin ilk dizelerine karısını överek başladığı şarkısı Déclaration‘da, sanatçının kendi feminist manifestosuna zurna eşlik ediyor.

Albümün son iki parçası ise şarkı sözlerini kendi arasında değiş tokuş eden, bardağın dolu ve boş tarafı: Mauvaise Journée ve Bonne Journée. Adlarından da anlaşılacağı üzere önce kötü ardından da iyi bir günü anlatıyor. Bunu yaparken referans aldığı çok çeşitli noktalar olmakla birlikte onlardan biri de sabahki tuvalet performansı. Mauvaise Journée’de bir köşeye çekilip kederle oturup kalmanın hakkı olduğunu söylerken yalnızlıktan yakınıp yardım da istemekten geri durmuyor. Aksine Bonne Journée ise cıvıl cıvıl melodilerle başlayıp mutluluktan dans ediyor ve dinleyeni de aynı dansa eşlik etmeye davet ediyor. Albüm Stromae’in bu dansa davetiyle de bitiyor. Pekala bunu kendisinden bir dans sözü olarak alıp sonraki işleri için açgözlülükle şimdiden beklemeye de başlayabiliriz. Bir sonrakiyle arasına bu kadar uzun mesafe koymamasını umarak, Fransızca sözlü manik müziğin ustası Stromae’in bu eşsiz albümünü döne döne dinleyip kendisini bir yerlerde canlı yakalamak için umut ederek, Vive le maestro!