İNCELEME: THE WEEKND – DAWN FM

Pek ünlü pop star, The Weeknd mahlasının arkasındaki isim olan Kanadalı Abel Tesfaye’nin oldukça ironik bir yanı var. Müzisyenin artık ikonik hâle gelmiş olan melankolik şarkı yazarlığı ve 80’lerden ilham alan Michael Jackson-vari pop melodileri, her defasında iç dünyanızda kontrast yaratmayı başarıyor. Yine aynı hikayenin bir başka versiyonunu oluşturan beşinci albümü Dawn FM’de Jim Carrey’nin VJ’liğini üstlendiği bir radyo programına davetlisiniz.

Adından da anlayabileceğiniz üzere Dawn FM, gerçekten bir konsept albüm. Radyo kanallarının birbiri ardına bağlanan şarkıları ve araya giren sinir bozucu jingle müzikleri, bu albümde de mevcut. Geçtiğimiz sene Super Bowl sunmuş olan The Weeknd’in bu seviyeye popüler müziği kaliteli seviyede sunması ile ulaşmış olduğunu düşünüyorum. Kısaca özetlemek gerekirse, çalma listelerine girerek bolca para kazanabileceğiniz müzikal tarifler The Weeknd’in müziğinin temelini oluşturuyor. Ama Abel Tesfaye, bu temellerin üzerine kendi şarkı sözü yazarlığı becerilerini oturtarak şarkılarının ucuzlaşmasına asla izin vermiyor.

Dawn FM’in Truman Show’u anımsatan hayal kırıklığı yaratıcı bir yanı var. Her ne kadar radyo konseptinde olsa da albüm, radyoların sahip olduğu temel bir özelliği yansıtmada yetersiz kalıyor: çeşitlilik. Albümün ilk yarısında Gasoline, Take My Breath, Sacrifice gibi The Weeknd’e tonla para kazandırması garantili formüle sahip şarkılar ile bir giriş yapıyorsunuz. Açıkçası albümün bu ilk yarısı, son dönemlerde duyabileceğiniz en harika şarkı yazarlığına ve prodüksiyona sahip pop şarkıları. Aynı zamanda The Weeknd’in de diskografisindeki en iyi işler olduğunu söyleyebilirim.

Albümün ikinci yarısına geçtiğinizde ise mainstream bir albümden ziyade hikaye anlatıcılığının ön planda olduğu, tam olarak sanatsal kaygıların hakim olduğu şarkılara geçiyorsunuz. Her ne kadar albümün ilk yarısı kadar ilgi çekici ve başarılı olmasa da Abel Tesfaye’nin güçlü şarkı yazarlığını net bir şekilde görebiliyorsunuz. Sorun da burada başlıyor. Açıkçası bu albümün The Weeknd’in depresif 347938. döneminin hikayelerine ev sahipliği yansıttığını bilmekle beraber, kendisinin kariyerinin neresine oturduğunu bilemiyorum. Albümün Abel Tesfaye’nin her bir farklı yönünden parçaları bir araya getirmesi sizi kafa karışıklığının ötesine götürmüyor.

Abel Tesfaye’nin melankolik yanına ve uyuşturucu bağımlılığına uzanan karanlık hikayelerine senelerdir milyarlarca insan olarak tanıklık ediyoruz. Bir türlü sona ermeyen bu hikayenin her türlü açıdan ticarileştirilmesi ile senelerdir eğlendiriliyoruz. Ancak The Weeknd için Super Bowl ve Blinding Lights’ın başarısı ile bu ticari kaygıların ötesine geçme vakti geldi. Truman Show artık bitmeli ve biz gerçek Abel Tesfaye’yi görmeliyiz. Dawn FM, tüm konsepti ile The Weeknd’in ilk saf derecede samimi işi olabilirdi. (Zaten öyle yapılmaya çalışılmış) Ancak şarkıların senelerdir para kaygısı ile oluşturulmuş formüllerde bir araya getirilmesi, The Weeknd’in bu yanını çürütüyor ve elinizde geriye sadece kaliteli 80’ler R&B’si kalıyor.

Dawn FM, birçok açıdan harika bir albüm. Gasoline’i açıp sabaha kadar kulüpte dans edebilir, evde keyifle yemeğinizi yapabilirsiniz. Sadece The Weeknd’in kendini bu albüm ile konumlandırdığı nokta kariyeri için bir hayal kırıklığı. Muhtemelen bundan 2 sene sonra da bu albümün ilk yarısındaki şarkılar çalma listelerine girerken milyarlarca kez dinlenmiş olacak ve biz The Weeknd’in bir sonraki albümünü dinlediğimizde de bu albümün geleceğini çoktan biliyor olacağız. Kaç albüm daha bu döngüde devam edeceğimiz ise büyük merak konusu…