SAHNELERDEN TRİBÜNLERE, SEVGİLERLE…

Tam olarak ne zaman nerede okudum hatırlamıyorum. Ama son 10 senedir kafamın bir yerlerinde Pep Guardiola’nın Coldplay hayranı olduğu ve takım otobüsünde ya da antrenman esnasında ekibini motive etmek için sıklıkla Viva La Vida dinlettiği bilgisi var. Tecrübeli teknik direktör, o dönem çalıştırdığı Barcelona’yla bir başarı hikayesi yazmaya çalışırken ben de Viva La Vida dinleyerek kendi çok daha mütevazı hikayemin peşinden gitmeye çalışıyordum. Oyuna olan sevgimiz ve gruba olan hayranlığımız beni, belki de biraz küstahça bir şekilde, Guardiola’yla bir bağ kurmak ve ondan ilham almak noktasına getirdi. O, geçtiğimiz on sene içerisinde iki takım değiştirip şimdilerde Manchester City ile yeni bir başarı hikayesi kovalıyorken ben o zamanki hayallerimi net olarak hatırlamasam da o hissi hatırlayıp yeni hikayelerin peşinden koşarken aklımda tutmaya çalışıyorum.

En az bir konserde bulunmuş ve bir maçı tribünden takip etmiş hemen herkesin malumudur ki her iki etkinlik de doğaları gereği birbirine oldukça benzer. Konser salonlarından da tribünlerden de oldukça uzak kaldığımız şu dönemde sporun ve müziğin ilişkisine biraz daha yakından bakmak istedik. Bu elbette birkaç paragrafta anlatılacak bir mesele değil. Tribün besteleri, taraftar bandoları, kupa seremonileri, We are the Champions… Hepsine ayrı ayrı başlık açmak gerekir. Bu nedenle içeriği müziğe heveslenen sporcular, tutkulu taraftar müzisyenler ve sporcular hakkındaki şarkılar şeklinde daralttık. Umuyoruz ki hepsini daha detaylı inceleme fırsatı da yakalarız.

Björn Borg’la olan Wimbledon finalleri, korttaki agresif ve hırslı karakteriyle tanınan, efsane raket John McEnroe aynı zamanda büyük bir rock müzik hayranıydı. Sıradan bir dinleyici olmak kendisine, tabii ki, yetmediği için gitarını eline alıp çalmaktan da çekinmemiş. Bildiğimiz tek bir örnek dışında. Her iki tarafın da ayrı ayrı anlattığı bir anıya göre bir gece otel odasında gitarıyla Suffragette City’yi tıngırdatırken McEnroe’nun kapısı çalınır. Gelen, aynı otelde konaklayan ve McEnroe’nun beceriksiz denemelerinden sıkılan David Bowie’den başkası değildir. Bowie’nin kapıya giderken asıl amacı gürültü için uyarmak ve şarkının nasıl doğru çalınacağını göstermek olsa da kapı açıldığında raketi odasına içki içmeye davet eder. Ancak devamında gitarı odada bırakmasını da ekler. Kortta kimseye eyvallahı olmayan McEnroe, karşısında hayranı olduğu Bowie olunca ikiletmeden isteğine uyar.

Tutkulu bir Chelsea taraftarı olduğu kimse için sır olmayan Damon Albarn, sevdiği oyuncuyu tribünden desteklemek yetmemiş olacak ki sevgisini ve desteğini bir defa da sahneden iletmek istemiş. Bir yandan Dünya Kupası karşılaşmaları devam ederken Rock Werchter 2018’de sahne alan Gorillaz, Belçika’ya konserden bir gün sonra oynayacağı çeyrek final karşılaşmasında şans dilemek, taraftarı olduğu Chelsea’nin ve Belçika Milli Takımının yıldız oyuncusu Eden Hazard’ı onurlandırmak için kendisine en yakışacak yolu tercih ediyor. Kids with Guns’ın sözlerini Eden Hazard’la değiştiriyor ve beş dakikaya yakın performansında Hazard’ın adını bir dua ya da ayin gibi defalarca tekrarlıyor. Nihayetinde bir şekilde işe yaramış olacak ki Belçika Brezilya’yı mağlup edip yarı finale çıkıyor.

Son bir örnek olarak Manu Chao’nun La Vida Tombola şarkısını da anmak gerek. Futbolla bir şekilde yolu kesişmiş herkesin efsanesine saygı duyduğu, sihrine canlı tanık olamasa bile varlığını bilmenin yettiği Arjantin’in, Napoli’nin ve tüm dünyanın efsane ismi Diego Maradona… Adına yapılmış onlarca filmi, kitabı, şarkıyı ve hatta Napoli’deki bir adet şapeli tek tek zikretmek elbette mümkün değil. Hepsini arka arkaya saymak yerine en özellerinden birini anmak yerinde olacaktır. Emir Kusturica’nın Maradona belgeselinde de yer alan La Vida Tombola, yalnızca şarkının sözleriyle değil, klibiyle de efsane on numaraya saygı duruşunda bulunuyor. Yakın zamandaki kaybının acısını bir kez daha kaşımak isteyenler için şarkı ve müzik videosu, güzel anılar ve biraz gözyaşı vadediyor.

Belki kişisel hayatlarından değil ama büyük sporculardan ilham almak isteyenler, sevdiği oyuna bir de müzisyenlerin gözünden bakmak isteyenler için bu başlık altında deştikçe ortaya çıkacak daha çok cevher var. Onları da bir başka yazıda toparlayana kadar şimdilik umuyoruz bunlar yeterli olur. O zamana kadar, efsanenin, kimi zaman, tartışmalı mirasına saygıyla, şarkıyı defalarca dinleyip içimizden tekrarlıyoruz: “Eğer Maradona olsaydım, tıpkı onun gibi yaşardım.”