SAYGI DURUŞU: DEAD CAN DANCE

Dead Can Dance‘in tanıştığım ilk albümleri Spiritchaser olmuş, lisede karşıma çıkmış ve beni hemen içine alıp sarıp sarmalamışlardı. O zamana kadar dinlediklerimin içinde yepyeni bir sound sunmuş, ilk defa etnik müzik ile tanışmıştım sayelerinde. Sonra niceleri oldu tabii etnik müzik içinde ama Dead Can Dance’in hep ayrı bir yeri oldu. Mistisizm içine daldıran şarkıları ile hayatı sorgular oldum, her şeyin anlamsızlığına kani oldum. Bir tarikatı olsa Dead Can Dance’in müridi olacağım kesindi. Yıl oldu 2022, 20 yıldır Dead Can Dance dinliyorum ve hâlâ aynı tutku ile seviyorum. Ne zaman bir şeyler yazmak istesem aklıma Dead Can Dance geliyor, yaratıcılığı teşvik eder bir soundları olmasından mütevellit. Brendan Perry ve Lisa Gerrard’ın seslerinin uyumlu birlikteliği, kullandıkları doğu ve batı enstrümanlarının yine uyumlu birlikteliği ile yerimde salınıyorum ve fakat aklımı alıp uzaklara götürür hep bu inanılmaz derecede büyüleyici sesler.

Sevgili Dead Can Dance’i yakından tanıyalım. 1981 yılında Melbourne’de kurulmuş. Kendileri İngiliz ve Avustralyalı. Avustralyalı müzik tarihçisi Ian McFarlane, Dead Can Dance’ın tarzını “büyüleyici ihtişam ve ciddi bir güzellik ile oluşturulmuş ses manzaraları; Afrika poliritimleri, Gal halk müziği, Gregoryen ilahisi, Orta Doğu müziği, mantralar ve art rock” olarak tanımlamış. Ayrıca Hristiyan inancında trans hâlinde de kullanılan anlamsız kelimeler anlamına gelen “Glossolalia” tekniğini kullanan Lisa Gerard’ı da tebrik etmemiz gerektiği inancındayım. Bir örneği için Chant of the Paladin’i dinleyelim. Sayelerinde din kültür dinlemeden ayine girilebiliyor. Bir diğer ayin şarkısı için Carnival of Lights. Bunu da eklemesem olmaz: Anabasis. Şarkının özellikle beşinci dakikasından sonrasını dinleyiniz sevgili okurlar. Bu efsane grubun şarkıları filmler için de soundtrack olacak derecede güzel, keza 2007 yılında olmuş bile. Bkz: The Mist.

Brendan Perry ve Lisa Gerrard’ın inişli çıkışlı ilişkilerinin grubun dağılması ve bir araya gelmesine etkisi ile kötü ve iyi haberlerini yıllar içinde alır olduk. Grup 1998’de dağılıyor fakat 2005’te kısa bir süreliğine dünya turu için bir araya geliyor ve 2011’de Anastasis adlı yeni bir albüm yayınlıyorlar. Ardından dünya turuna çıktıklarında yeniden bir araya geliyorlar. Grubun ilk ve tek Türkiye konseri de bu tur esnasında 2012 yılında oluyor. Kendilerini bir daha Türkiye’de gören ve duyan olmuyor. Sürekli Avrupa turunda olmalarına çok kızdığım oluyor, Yunanistan’daki konserlerine gitmeye çalışıyorum ama nihayetinde başaramıyorum. Neden tekrar gelmediklerine içerliyorum. Velhasıl grup, 2018’de Dionysus adında yeni bir albüm çıkarıyor ve 2022’den itibaren tekrar turneye çıkıyorlar. Tahmin edeceğiniz gibi turnede Türkiye maalesef yok. Yine de kendilerine sevgim baki. Bugünlerde bayıla bayıla dinlediğim Ortadoğu sesleri ile harmanlanmış şarkıları için birincisi Babylon için buradan, ikincisi ud sesleri ile büyülendiğimiz Crescent için buradan siz de bana katılabilirsiniz.

Dead Can Dance Avrupa Turnesine devam ededursun, biz de bir gün Türkiye’ye gelecekleri hayali ile hayatımıza kaldığımız yerden devam edelim.